İçtihat kapısının kapalı olup olmadığı hakkında bilgi verir misiniz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Fırkalara Ayrılmak » İçtihat kapısının kapalı olup olmadığı hakkında bilgi verir misiniz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

İçtihat kapısının kapalı olup olmadığı hakkında bilgi verir misiniz?

İçtihat kapısı her zaman açıktır. Ama içtihat hükümlerinin Kur’ân-ı Kerim’le karşılaştırılması Allah’ın temel emridir. Mezhepleri incelediğimiz zaman 4 mezhebin dördünde de,  şiada da Kur’ân emirlerinden eksik olanları da gördük. Fazla olanları da tespit ettik. Ve tespitimiz devam ediyor. Öyleyse Allahû Tealâ’nın “bi’dat” dediği bir müessese var. Allahû Tealâ Kur’ân için buyuruyor ki:
 
6/EN'ÂM-38: Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne).
Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rab’lerine haşrolunacaklar (olunurlar).

“Biz bu Kur’ân’a herşeyi yerleştirdik. Hiçbir şeyi eksik bırakmadık”.
 
Öyleyse her şey Kur’ân’ın içinde mevcut. Demogoji yapanlar: “Hadi canım sende nihayet 606 sayfalık bir kitap. Nasıl her ey mevcut olurmuş” diyebilirler. Onlar Kur’ân’a inanmayanlardır. Biz sorarız:
 
“Kardeşim sen Kur’ân’a inanıyor musun? İnanıyorsan bak bakalım âyet-i kerime ne söylüyor:

"Biz bu Kur’ân’a herşeyi yerleştirdik. Hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”

Zamanla farklılaşmalar söz konusu olmuştur. Bu farklılaşmaların sebebi, olayların Peygamber Efendimiz (S.A.V) devresindeki kadar basit olmaması, giderek karmaşık bir hale gelmesidir. Aslî unsura dayalı hadîs bulunamayınca benzer hadîslerden biri ile tatbikata girilmiş ve neticede de hanefî, hanbelî, malikî ve şafî mezhepleri arasında ve şia arasında yada sünnilik ve şiilik arasında farklılıklar oluşmuştur. Ama evvelâ sünniliğin içinde farklılıklar var: Hanefî, hanbelî, malikî ve şafî mezheplerinde. Bu sebeple içtihat kapısı her zaman açıktır. Ama doğru olan içtihat Allah’tan sorularak alınan içtihattır. Onun için içtihat sahiplerinin Allah ile devamlı irtibat halinde olmaları, yani hikmet sahibi olmaları, Allahû Tealâ’nın bugünkü bildirilerine göre asıldır. Ve Allahû Tealâ veriyorsa emri, içtihatların hepsi incelenir. Ve Kur’ân’la uyum sağlayan Allahû Tealâ’nın bildirdiği doğru olarak kabul edilmelidir. Ne yazık ki asırlar boyunca hikmet sahipleri değil, hüküm sahipleri, yani insanlar tarafından hükme değer görülen kişiler içtihatları oluşturmuşlardır.

Sevgili kardeşlerim! Şu anda incelemedeyiz. Ama şunu gördük ki daha biz hanefîyiz. Îmân konusundaki inanç standartlarımız Maturidi’ye bağlıdır. Ama bakıyoruz ki, çok basit bir misal vermek istiyorum. Maturidi bir insanın ölümden sonra cehennemden çıkamayacağına dair 12 tane âyet yazıyor. Tespit ettik. Net olarak söyleyebiliyoruz. Bu 12 tane âyeti yazdıktan sonra “Cehenneme giren bir daha oradan çıkamaz.” diyor. Aslında 29 tane âyet var. Ama o 12 tanesini tespit etmiş. Pekalâ… 12 âyet diyor ki:

“Cehenneme giren bir daha cehennemden çıkamaz. Ebediyyen cehennemde kalacaktır”. Bunları yazdıktan sonra diyor ki:

Ama Peygamber Efendimiz diyor ki: “Kalbinde zerre kadar îmân olan cehennemde yandıktan sonra cennete girer”.

Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealânın indirdiği bir Kur’ân var. Kur’ân’da 29 tane âyet-i kerime diyor ki:

“Cehennemde cezalanmak üzere cehenneme giren insanlar ebediyyen orada kalacaklardır.”
 
O, 29 âyet-i kerimeden 12 tanesini almış. Tamam. Ama 12 âyet-i kerime “çıkamaz” demesine rağmen Matulidi diyor ki: “Madem ki Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadîs-i şerifi budur, öyleyse kalbinde zerre kadar îmân olan cennete girer”. Şimdi bu Kur’ân-ı Kerim’in emrine itaatsizliktir. Zamanımızda da bir muhtevada, her istikamette güzelliklerin yaşanabilmesi için doğruların araştırılması ve toplu halde karar verilmesi uygun olur. Allahû Tealâ’nın bize emrettiği şey Kur’ân’a sadık kalmaktır. Bakıyoruz ki bütün mezheplerde hem fazlalıklar var, hem eksiklikler var. O zaman Allahû Tealâ neden “Fırkalara ayrılmayınız” diyor? Emir açık ve kesin. İşte Âli İmrân 103. âyet-i kerimesi:

3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrakû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufratin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.


Allahû Tealâ diyor ki: “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Ve fırkalara ayrılmayın.”
 
Hangi fırka? Sadece Kur’ân’ın fırkası. Bu devirde Kur’ân’a % 100 bağlı olan yalnız bizim grubumuz görünüyor. Bizim grubumuzda mutlak olarak her konuda Kur’ân esasları tatbik edilir. Elbette bütün detaylar yoktur. O zaman da sorarız. Ondan sonra bakarız hadîslere. Hadîsler Kur’ân’la çatışmıyorsa, aynı hüviyetteyse, hadîsler o zaman geçerlidir. Hadîs hiçbir zaman Kur’ân’dan üstün olamaz. Öyleyse içtihat kapısı var olacaktır. Ama içtihadın muhtevası Kur’ân’a aykırı olmamak kaydıyla.  

Benzer konular