A’râf 146 ve 147’de bahsedilen “Gayy yolunu görseler kabul ederler.” denilen kişiler, İsrâ 45 ve 46’da kendilerine gönderilen bir elçinin Allah'ın Ahdallahisini hatırlatması sonucu Allah'a ulaşmayı dilememesi neticesinde gayy yolunu tercih etmiş ve red etmesi sebebiyle de amelleri boşa gitmiştir diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Ulaşmayı Dilemek » A’râf 146 ve 147’de bahsedilen “Gayy yolunu görseler kabul ederler.” denilen kişiler, İsrâ 45 ve 46’da kendilerine gönderilen bir elçinin Allah'ın Ahdallahisini hatırlatması sonucu Allah'a ulaşmayı dilememesi neticesinde gayy yolunu tercih etmiş ve red etmesi sebebiyle de amelleri boşa gitmiştir diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

A’râf 146 ve 147’de bahsedilen “Gayy yolunu görseler kabul ederler.” denilen kişiler, İsrâ 45 ve 46’da kendilerine gönderilen bir elçinin Allah'ın Ahdallahisini hatırlatması sonucu Allah'a ulaşmayı dilememesi neticesinde gayy yolunu tercih etmiş ve red etmesi sebebiyle de amelleri boşa gitmiştir diyebilir miyiz?

A’raf 146, 147:

7/A'RÂF-146: Se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîlâ(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).
Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.

7/A'RÂF-147: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhirati habitat a’mâluhum, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Ve onlar ki; âyetlerimizi ve ahirete ulaşmayı (hayatta iken ruhun Allah’a ulaşmasını) tekzip ettiler (yalanladılar) ve onların amelleri, heba oldu (boşa gitti). Onlar, yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılır?


Diyor ki Allahû Tealâ: “Onları âyetlerimizden çevireceğim ki, onlar yeryüzünde haksız yere kibirlenirler. O yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri âyetlerimden çevireceğim. Onlar bütün Allah'ın âyetlerini görseler, inanmazlar. Onlar irşad yolunu gördükleri zaman kendilerine o yolu yol olarak ittihaz etmezler. Gayy yolunu gördükleri zaman, o yolu kendilerine yol ittihaz ederler. Onlar Allah'ın âyetlerinden gâfil olanlardır. Ve onlar Allah'ın âyetlerini tekzip edenlerdir. Bunun sebebi yani onların Allah'ın irşad yolunu seçmemelerinin, gayy yolunu seçmelerinin sebebi Allah'ın âyetlerini tekzip etmeleri ve Allah'ın âyetlerinden gâfil olmalarıdır."

Hem Allah'ın âyetlerini yalanlıyorlar hem de onlardan gâfiller. Bunlar irşad yolunu görürlerse irşad yolunu seçmiyorlar. Gayy yolunu yol olarak kabul ediyorlar. A’raf 146’daki kişiler, A’raf 147’de; “Allah'a ulaşmayı dilemeyenler ve Allah'ın âyetlerini tekzip edenler. “Onların amelleri boşa gitmiştir " diyor Allahû Tealâ.

Şimdi İsrâ 45 ve 46’ya bakıyoruz:

17/İSRÂ-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhirati hicâben mestûrâ(mestûran).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).


“Sen Kur'ân-ı Kerim’i kıraat ettiğin zaman, seninle insan ruhunun (ruhlarını) Allah’a ulaştırmaya inanmayanlar (îmân etmeyenler arasında) gizli bir perde koyarız. Gözlerinizin üzerine gizli bir perde koyduk." diyor.

Ve İsrâ 46:

17/İSRÂ-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhirati hicâben mestûrâ(mestûran).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).


ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten: Ve onların kalplerinin üzerine (kalplerine) ekinnet koyduk.

Neden?

en yefkahûhu: idrak etmekten onları men etmek için.
ve fî âzânihim vakrâ(vakran): Ve kulaklarının içine vakra koyduk.
ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu: Sen, Rabbini Kur’ân’da O’nun tekliğini zikrederek okuduğun zaman.
vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren): Onlar nefretle arkalarına dönerler.

Burada Allahû Tealâ’nın dizaynını görüyoruz. A’raf 146 ve 147. Buradaki insanlar kimler? Kibirlenenler yeryüzünde. Bu kibirlenenlerin özellikleri: 1. özellikleri; (Kibirlenenlerin 1. özelliği) Allah'a ulaşmayı dilememeleri.

Peki Allah'a ulaşmayı dilemediğini nereden anlıyoruz?

Yeryüzünde haksız yere kibirlenmelerinden anlıyoruz 1.

Neden haksız yere?

Çünkü ilimden nasiplerini almamışlar. Bu insanlar Allah'a ulaşmayı dilemiyorlar.

Nereden biliyoruz?

Çünkü irşad yolunu görüyor. Ve Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için irşad yolunu kabul etmiyorlar. Eğer Allah'a ulaşmayı dileselerdi irşad yolunda olacaklardı. Gayy yolundan kendilerini kurtarmış olacaklardı. “Ve bu insanlar Allah'ın bütün âyetlerini görseler onlara inanmazlar " diyor Allahû Tealâ.

Hangi konudaki bütün âyetleri? "Allah'a ulaşmayı dilemek ve ruhun Allah'a ulaşması konusunda. Fizik vücudun Allah'a teslimi konusunda. Nefsin Allah'a teslimi konusunda. İradenin Allah'a teslimi konusundaki bütün âyetleri görseler onlara inanmazlar." diyor Allahû Tealâ. Çünkü onlara göre “Allah ulaşılmazdır. Allah'a hiç kimse ulaşamaz. Allah'a ulaşması mümkün değildir.”

Oysa ki Allahû Tealâ ruhları bizlere emanet olarak vermiş. Ve ruhumuzu geri istiyor. 12 defa üzerimize farz kılmış ruhumuzun Allah'a ulaşmasını. 12 defa üzerimize farz kılmış. Allah'a ulaşmayı dilememizi ve Allah'a ulaşmamızı. Sevgili kardeşlerimi Allahû Tealâ her açıdan sonucu hazırlıyor. Ne diyor Allahû Tealâ?

“Üzerinize azap gelmeden evvel Allah'a yönelin ve Allah'a teslim olun. Yoksa sonra yardım olunmazsınız.

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.


"Allah'a yönelin. Yani Allah'a ulaşmayı dileyin." diyor. Arkasından da “Ve Allah'a teslim olun " diyor. Yani “Ruhunuzu da, vechinizi de, nefsinizi de ve iradenizi de Allah'a teslim edin." diyor Allahû Tealâ.
Sonra ne diyor? Sonra da diyor ki:

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ (tebtîlen): Rabbinin ismiyle zikret ve her şeyden kesilerek O’na (Allah'a) dön (Allah'a ulaş). "Dön değil ulaş." diyor. Ulaşma “ve tebettel ileyhi tebtîlâ (tebtîlen)” Allah'a ulaşma keyfiyeti var. Sonra ne diyor Allahû Tealâ?

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“munîbîne ileyhi vettekûhu: O'na yönel (Allah'a ulaşmayı dile) ve takva sahibi ol." diyor.

“vettebi’ sebîle men enâbe ileyy (ileyye)” buyuruyor.

31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ ma’rûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyye, summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.


Bir evvel ki âyet-i kerime Rûm 31’di:

“munîbîne ileyhi vettekûhu: O'na (Allah'a) yönel (Allah'a ulaşmayı dile) ve takva sahibi ol." diyor Allahû Tealâ.
“ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne): Ve müşriklerden olma." diyor.

Sonra ne diyor Allahû Tealâ?

“fe firrû ilâllâh(ilâllâhi)" diyor. Zariyat 50. Öyleyse Allah'a kaç ve Allah'a sığın. Allah'ın Zat’ına kaç ve sığın.

51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.


Sonra ne diyor?

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar (Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah'a ulaştırırlar). Demek ki ruhumuzun Allah'a ulaştırılması Allah'ın emri yani üzerimize farz. Farz olduğunu kesin olarak ispat ediyor âyet-i kerime. Nisa 58:

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.


“innallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ: Allah, emanetleri, o emanetlerin sahibine tevdi etmenizi (teslim etmenizi) emreder.” diyor.

Emanetlerin sahibi bir tek varlık; Allah, emanetler çoğul. Ruhunuzu da, vechinizi de, nefsinizi de ve iradenizi de birini teslim edince diğeri emanet oluyor. 1.’i devreden çıkınca, 2.si emanet oluyor. O emaneti teslim edince 3.sü emanet oluyor. 3. teslim edilince 4.sü emanet oluyor. 4 emaneti de Allah'a teslim etmeniz emrediliyor.
    
“ve bi ahdillâhi evfû”  buyuruyor Allahû Tealâ, En’am 152’de:

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.


"Allah’ın ahdini ifa edin."

Allah'ın adhi, ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de iradenizi de teslimini içerir. Bu 4 teslimin 1.si ruhun teslimidir. Üzerimize farz. Allahû Tealâ buyuruyor:

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.


Allah, selâm yurduna çağırır ve dilediği kimseyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır. Sıratı Mustakîm ise Allah'a ulaştıran yol. Nisâ 175’de Allahû Tealâ Sıratı Mustakîm’in Kendisine çağıran yol olduğunu söylüyor:

4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).


Diyor ki: “Kim Allah'a ulaşmayı dilerse ve Allah'a sarılmayı dilerse yani Allah’ın Zat’ında ruhun yok olmasını dilerse Allah onları rahmetinin ve fazlın içine koyar. Ve onları Kendisine ulaşan Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.”
Allah'a ulaşan Sıratı Mustakîm. Allahû Tealâ En’âm Suresinin 87 ve 88. âyetlerinde:

6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).

6/EN'ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ibâdihî, ve lev eşrakû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).

:
“Allah onların annelerinden, babalarından, zürriyetlerinden, kardeşlerinden seçer ve onları Sıratı Mustakîm’e ulaştırır. O Sıratı Mustakîm kii Biz onunla insanları hidayete erdiririz." diyor Allahû Tealâ.

Hidayetin ne olduğuna bakıyoruz. Hidayet insan ruhunun Allah'a ulaşması. İşte Âli İmrân 73:

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).


innel hudâ hudallâhi: Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır.

Öyleyse Allah kendisine ulaştırıyor Sıratı Mustakîm'le. Ve selam yurduna çağırdıklarını da Sıratı Mustakîm’e ulaştırdığına göre demek ki selam yolu yani selam yurdu; Allah'ın Zat’ı. Zaten bir sonraki âyet-i kerimede Allahû Tealâ buyuruyor ki:

10/YÛNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdetun, ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilletun, ulâike ashâbul cenneti, hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.


“lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh (zîyâdetun): Onlara Ahsenül Hüsna var ve ziyadeside (daha fazlasıda) var.
 
Ahsenül Hüsna Allah'ın Zat’ına ahsenin (güzellerin en güzeline) ulaşmak. Ziyadesi ise, daha sonra en sonunda iradeyi de teslim etmek suretiyle Ahsenül Hüsna'yı görmek. Lokman 15’de diyor Allahû Tealâ:

31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ ma’rûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyye, summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.


vettebi’ sebîle men enâbe ileyy (ileyye): Kim bana yönelmişse (Bana ulaşmayı dileyerek yola çıkmışsa) sen de onun yoluna çık (sen de onun yoluna uy).  

İşte böyle bir dizayn sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ insan ruhunun ölmeden Allah'a ulaşmasını 12 defa farz kılmış. "Üzerinize ölüm gelmeden önce." diyor, "O değiştirmesi imkânı olmayan gün gelmeden önce Allah'ın davetine icabet et." diyor. Allah'ın daveti neydi?

“vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi): Allah selam yurduna (teslim yurduna) davet eder. Allah'ın Zat’ına davet ettiği de Ahsenül Hüsna’dan kesin olarak anlaşılıyor. Ayrıca söyledik. Allahû Tealâ’nın Zat’ının durumunu.

Öyleyse şimdi buradaki muhtevaya bakalım beraber.

"İsrâ Suresinin 45. ve 46. âyet-i kerimelerinde kendilerine bir elçinin Allah'ın Ahdallahisine hatırlatması sonucu, Allah'a ulaşmayı dilemezse kişi gayy yolunu tercih etmiştir." diyor. "Aynı zamanda red ederse (Allah'a ulaşmayı red ederse) amelleri boşa gitmiştir." diyebilir miyiz?

Diyebiliriz. Çok açık bir şekilde A’raf 146 ve 147 onu söylüyor. İrşad yolunu görüyor kişi, irşad yolunu red ediyor. Gayy yolunu görüyor, gayy yolunu kabul ediyor. İrşad yolu ve gayy yolu Bakara Suresi 256 ve 257. âyetlerinde de dizayn edilmiş. Diyor ki Allahû Tealâ:

2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


lâ ikrâhe fîd dîni: Dînde zorlama yoktur.
kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi): Rüşd ile gayy. Rüşd yolu ile gayy yolu Allah'a ulaştıran hedefle taguta ulaştıran, cehenneme ulaştıran hedef birbirinden belirli bir şekilde ayrılmıştır (tebeyyün etmiştir, beyan edilmiştir). İspat vasıtalarıyla ortaya konmuştur.
fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi: Kim tagutu (insan ve cin şeytanları) reddederse (inkâr ederse, devre dışı bırakırsa, onlara karşı çıkarsa) ve Allah'a âmenû olursa, Allah'a âmenû olarak îmân ederse.
fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ: O Allah'tan kopması mümkün olmayan bir kulba yapışır. Ondan ayrılmaz.

Sonra diyor ki Allahû Tealâ:  

allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr (nûri): Bu Allah'tan kopması mümkün olmayan kulba yapışmak. Allah'a kadar uzanan bir Sıratı Mustakîm’in üzerinde olmak demek.

Allahû Tealâ onu anlatıyor. Âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler Allah'ın dostudur, Allah onların dostudur. Ve onları zulmetten nura çıkarır. Onların kalbi zulmetten nura çıktığı zaman zikirle kalbi tamamen aydınlandığı zaman ruh ne olur? Ruh da nefsin kalbindeki aydınlık %51’i bulduğu an ruh Allah'a ulaşmıştır. Kalpler zulmetten nura çıkarılmıştır, yarı yarıya. Eğer kişi daimî zikire ulaşırsa o zaman nefsin kalbi %100 Allah'ın nurlarıyla dolar. Tam olarak zulmetten nura ulaşır. O zaman iradenin teslimi de söz konusu olur. Ama âyet-i kerimede yarı yarıya aydınlanmadan bahsedildiği kesin. “Allah âmenû olanların dostudur. Onları zulmetten nura çıkarır." diyor. “Tamamen nurla kaplar.” demiyor. Zaten bunun tekrar değişebileceğini de işaret ediyor Allahû Tealâ:
     
“vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti): O kâfirlere gelince onlar da tagutun dostlarıdır. Onlar da nurdan zulmete ulaştırılırlar.”

Yani Allah'a âmenû olanlar Allah'a ulaşır. Ama ulaştıktan sonra küfre düşenler (şeytanın kandırdıkları) Allah'ın yolundan düşerler. Tagut onları nurdan zulmete götürür. Devam ederse kişi yoluna, Allah'a ulaştıktan sonra, zikrini giderek artırırsa, o kişinin nurdan zulmete dönmesi mümkün değildir. O kişinin gittikçe daha üst seviyede mutluluğun sahibi olur. Burada A’raf 146 ve 147 ile bağlantısını anlattık konunun. A’raf-147’de Allahû Tealâ:

"Kim Allah'a mülâki olmayı yalanlarsa (tekzip ederse) Allah'a ruhun ulaşmasını ifade eden ahire ulaşmayı
'vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhireti' ve ahirete ulaşmayı (ruhunun ölmeden evvel Allah'a ulaşmasını) tekzip ederse (yalanlarsa) onların amelleri boşa gitmiştir." diyor Allahû Tealâ.

Tıpkı Kehf 103, 104, 105 gibi:

18/KEHF-103: Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).
De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”

18/KEHF-104: Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).
Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.

18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.


“Onlar ki Allah’a mülâki olmayı inkâr ederler. Onların amelleri boşa gitmiştir." diyor Allahû Tealâ. Allah'ın âyetlerini ve Allah'a mülâki olmayı inkâr ederler. İşte böyle bir dizaynı Allahû Tealâ anlatıyor. İsrâ Suresinin 45 ve 46. âyetlerinde de bahsettik demin. Allah'a ulaşmayı dileyen kişi gerçek anlamda Allah'a ulaşabilecek evsafa ne zaman kavuşur? Ne zaman ruhunu Allah'a ulaştıracağından muhakkak surette emin olursa. Buna mutlak olarak inanırsa.

“Allah'a ulaşmayı dilemeyen gayy yolunu tercih etmiş midir?" diyor.

Evet Allah'a ulaşmayı dilemeyen gayy yolunu tercih etmiştir. Allah'a ulaşmayı kim inkâr ederse onların da amelleri boşa gitmiştir.

Allah razı olsun.

Benzer konular