Zerre kadar îmânı olan bir insan, cehennemden yandıktan sonra çıkar mı? Âyetleri açıklar mısınız

Anasayfa » Ana Sayfa » Cennet - Cehennem » Zerre kadar îmânı olan bir insan, cehennemden yandıktan sonra çıkar mı? Âyetleri açıklar mısınız
share on facebook  tweet  share on google  print  

Zerre kadar îmânı olan bir insan, cehennemden yandıktan sonra çıkar mı? Âyetleri açıklar mısınız

Saygıdeğer Efendimiz! Hürmetle ellerinizden öpüyorum. Osmaniye’ye hoş geldiniz!

(Hoş bulduk. Allah razı olsun evlâdım!)

Zerre kadar îmânı olan bir insan, cehennemden yandıktan sonra çıkar mı? Âyetleri açıklar mısınız?

‘Âyetler’ diyor, o zaman peşin olarak söyleyelim; zerre kadar îmânı olan kişi cehennemden çıkamaz. Îmânının seviyesi ne olursa olsun, o kişi Allah’a ulaşmayı dilememişse onun gireceği yer, her hâlükârda kalacağı yer, cehennemdir. Hiçbir şekilde oradan ayrılamaz. Şimdi, cehenneme girenler cehennemden çıkar mı çıkamaz mı? Kur’ân-ı Kerim’de 29 tane âyet-i kerime (Not alabilecek durumdasındır inşaallah şimdi.) Cehenneme girenlerin cehennemde ebedî olarak kalacaklarını söylüyor.

1. âyet: A’râf 36. Diyor ki Allahû Tealâ:
 
7/A'RÂF-36: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler ve onlara karşı kibirlenenler, işte onlar ateş ehlidirler ve onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacaklardır).

Diyor ki Allahû Tealâ:  “Orada ebediyyen kalacaktır.” Geriye kalan bölümünü okumuyorum.

“İşte onlar ateş ehlidirler, orada ebediyyen kalacaklardır.” Geri kalan bölümünü okumuyorum.

2. âyet: Ahzâb 65:
 
33/AHZÂB-65: Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ( nasîran).
Orada ebediyyen kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir dost ve bir yardımcı bulamazlar.


“hâlidîne fîhâ ebedâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.” diyor.

3. âyet: Âli İmrân 116:
 
3/ÂLİ İMRÂN-116: İnnellezîne keferû len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki inkâr edenlere, malları ve evlatları, Allah'tan bir şeye (azaba) karşı kendilerine asla bir fayda vermez. Ve işte onlar ateş ehlidir, onlar, orada devamlı kalacak olanlardır.

“ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn” Aynı.

4. âyet: Bakara 39:
 
2/BAKARA-39: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve inkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş ehlidir, orada ebedî kalacak olanlardır.

“ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn” Aynı, mânâsı.

5. âyet: Bakara 81: 

2/BAKARA-81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Hayır (sandığınız gibi değil), kim, günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa, işte onlar artık ateş ehlidir ve orada devamlı kalacak olanlardır.

“ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne)”

6. âyet:  Bakara 217:

2/BAKARA-217: Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîhi, kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirati, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyüktür (büyük günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten de daha büyüktür (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.”

7. âyet:  Bakara 257:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

Aynı gene.

8. âyet: Bakara 275:

2/BAKARA-275: Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemâl bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. İşte bu, onların: “Oysa alışveriş riba gibidir.” demeleri sebebiyledir. Ve Allah, alışverişi helâl, ribayı (faizi) haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah’a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.

“ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne)."

9. âyet-i kerime: Beyyine 6:
 
98/BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyyeti.
Muhakkak ki kitap ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem ateşindedirler ve orada devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratılmışların şerli olanlarıdır.

“fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ: Onlar cehennem ateşindedirler, orada ebediyyen kalacaklardır, devamlı kalacaklardır.”

10. âyet-i kerime: Cinn 23:
 
72/CİNN-23: İllâ belâgan minallâhi risâlâtihî, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâra cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
(Bu) sadece Allah’tan olanı tebliğ ve O’nun risaletidir. Ve kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.

“fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden): Onlar için cehennem ateşi vardır. Orada ebediyyen kalacaklardır.”

Burada devamlı kalacağı değil, ebediyyen kalmaktan bahsediyor Allahû Tealâ. Aralarında pek bir farklılık yok çünkü devamlı kalmak, kesintisiz olarak, cehennemin gökleri çatlayıncaya kadar orada kalmak demek; devamlı kalmak. Yoksa kesinti olur.

“hâlidîne fîhâ ebedâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.” diyor.

11. âyet-i kerime: Enbiyâ 99:
 
21/ENBİYÂ-99: Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.

“kullun fîhâ hâlidûn: Onların hepsi orada devamlı olarak kalacaklardır.”

12. âyet-i kerime: Haşr 17:
 
59/HAŞR-17: Fe kâne âkıbetehumâ ennehumâ fîn nâri hâlideyni fîhâ, ve zâlike cezâuz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece ikisinin (münafıkların ve şeytanın) akıbeti orada, ateşin içinde ebediyyen kalmak oldu. Ve işte bu, zalimlerin cezasıdır.


“ennehumâ fîn nâri hâlideyni: O ikisi için cehennem ateşi vardır, orada devamlı kalacaktır.”

13. âyet: Mucâdele 17:
 
58/MUCÂDELE-17: Len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum min allâhi şey’â(şey’en), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onların malları ve evlâtları, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı onlara asla fayda vermez. İşte onlar, ateş ehlidir, orada ebediyen kalacak olanlardır.


“ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn: Onlar ateş ehlidirler, orada devamlı kalacaklardır.”

14. âyet-i kerime: Muhammed 15:
 
47/MUHAMMED-15: Meselul cennetilletî vuidel muttakûn(muttakûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muhu, ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiratun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.
Takva sahiplerine vaadedilen cennetin durumu şudur ki; içinde kokusu değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar için orada her çeşit meyve bulunur ve (onlar için) Rab’lerinden mağfiret vardır. (Bunların durumu), ateşte devamlı kalacak olan ve hamîm (sıcak kaynar su) içirilen, bu sebeple bağırsakları parçalanan kimsenin durumu gibi midir?

“huve hâlidun fîn nâri: Onlar ateşte devamlı kalacaklardır.”

15. âyet: Mu’minûn 103:
 
23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.


“fî cehenneme hâlidûn: Cehennemde devamlı kalacaklardır.”

16. âyet: Mu’min 76:
 
40/MU'MİN-76: Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Ebediyyen orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötü.


“udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ: Cehennemin kapılarından girin, orada ebediyyen kalmak üzere, orada devamlı kalmak üzere.” 

17. âyet: Nahl 29:
 
16/NAHL-29: Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Haydi, orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin (büyüklük taslayanların) kaldığı yer ne kötüdür.


“fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ: Orada devamlı kalmak üzere cehennemin kapısından öyleyse girin.” 

18. âyet-i kerime: Nebe 23:
 
78/NEBE-23: Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
(Onlar) orada bütün zamanlar boyunca kalacak olanlardır.

“Orada bütün zamanlar boyunca kalacaklardır.”

19. âyet-i kerime: Nisâ 14:
 
4/NİSÂ-14: Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâran hâliden fîhâ.Ve lehu azâbun muhîn(muhînun).
Ve kim Allah'a ve O’nun Resûl'üne isyan eder ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için "alçaltıcı azap" vardır.

“yudhılhu nâren hâliden fîhâ: Ateşe girin, orada ebediyyen kalmak üzere.”

20. âyet: Nisâ 93:
 
4/NİSÂ-93: Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen).
Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah ona gazab etmiş ve ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için "büyük azap" hazırlamıştır.


“fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ: Onların cezası cehennemdir, devamlı kalmak üzere.”

21. âyet: Nisâ 169:
 
4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.

“illâ tarîka cehenneme: Onların sadece, cehennem tarîkıdır gidecekleri yol. Cehennemin yoluna ulaştırır.”
“hâlidîne fîhâ ebedâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.”

22. âyet: Ra’d 5:
 
13/RA'D-5: Ve in ta’ceb fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkıhim, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan) (bil ki;) asıl onların: “Biz toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten, mutlaka yeniden mi halkedileceğiz (yaratılacağız)?” sözleri acayiptir (şaşılacak şeydir). İşte onlar, Rab’lerini inkâr eden kimselerdir. Ve işte onlar, boyunlarında demir halkalar olanlardır ve işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalanlardır.

“ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn: Onlar ateş ehlidirler, orada devamlı kalacaklardır.”

23. âyet: Tegâbun 10:
 
64/TEGÂBUN-10: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâri hâlidîne fîhâ ve bi’sel masîr(masîru).
Âyetlerimizi inkâr edenler ve yalanlayanlar; işte onlar, ateş ehlidirler, orada (cehennemde) ebediyyen kalacak olanlardır. Ve (o) ne kötü varış yeri (ulaşılacak yer).

“ulâike ashâbun nâri hâlidîne fîhâ: Onlar ateş ehlidirler, orada devamlı kalacaklardır.”

24. âyet: Tevbe 17:
 
9/TEVBE-17: Mâ kâne lil muşrikîne en ya'murû mesâcidallâhi şâhidîne alâ enfusihim bil kufr(kufri), ulâike habitat a'mâluhum ve fîn nâri hum hâlidûn (hâlidûne).
Müşriklerin, Allah’ın mescidlerini imar etmeleri olmaz. Kendilerinin (nefslerinin) küfürlerine (inkârlarına, kâfirliklerine) şahitler iken. İşte onların amelleri heba olmuştur. Ve onlar, ateşte ebedî kalacak olanlardır.


“ulâike habitat a'mâluhum ve fîn nâri hum hâlidûn: Onların amelleri boşa gider ve orada (ateşte) devamlı kalacaklardır.”

25. âyet: Tevbe 63: 
 
9/TEVBE-63: E lem ya’lemû ennehu men yuhâdidillâhe ve resûlehu fe enne lehu nâre cehenneme hâliden fîhâ, zâlikel hızyul azîm(azîmu).
Allah ve O’nun Resûl'üne karşı, kim haddi aşarsa, artık onun için mutlaka orada ebediyyen kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmiyorlar mı? İşte bu, büyük rüsvalıktır (rezilliktir).

“fe enne lehu nâre cehenneme hâliden fîhâ: Onların için öyleyse, muhakkak ki cehennem ateşi vardır. Orada devamlı kalacaklardır.”

26. âyet: Tevbe 68:
 
9/TEVBE-68: Vaadallâhul munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ hiye hasbuhum, ve leanehumullâh(leanehumullâhu) ve lehum azâbun mukîm (mukîmun).
Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara ve kâfirlere, orada ebedî kalacakları cehennem ateşini vaadetti. O (cehennem), onlara yeter. Ve Allah, onlara lânet etti. Ve onlar için ikâme edilmiş olan (devamlı kılınan) bir azap vardır.

“vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ: Ve kâfirler, onlara cehennem ateşi vardır. Orada devamlı kalacaklardır.”

27. âyet: Yûnus 27:
 
10/YÛNUS-27: Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilletun, mâ lehum minallâhi min âsimin, ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kıtaan minel leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Seyyiat kazanan kimselerin seyyiatlerinin cezası, onun misli kadardır. Ve onları bir zillet kaplar. Ve onların Allah’a karşı bir koruyucusu yoktur. Onların yüzleri karanlık geceden bir parça ile kaplanmış gibidir. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacak olanlardır).

“ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn: Onlar ateş ehlidirler, orada devamlı kalacaklardır.”

28. âyet: Zumer 72:
 
39/ZUMER-72: Kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).
(Onlara): “Orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin!” denildi. Artık kibirlenenlerin mesvası (kalacağı yer) ne kötü.

kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ: Öyleyse denilir ki onlara: Ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin.”

29. âyet: Zuhrûf 74:
 
43/ZUHRÛF-74: İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki mücrimler (suçlular), cehennem azabı içinde ebediyyen kalacak olanlardır.


“Muhakkak ki suçlular için devamlı ateş azabı vardır.”

Zuhrûf 75’te de diyor ki Allahû Tealâ (bir sonraki âyet-i kerime):

43/ZUHRÛF-75: Lâ yufetteru anhum ve hum fîhi mublisûn(mublisûne).
(Azap) onlardan hafifletilmez. Ve onlar, orada (Allah’ın rahmetinden) ümit kesmiş olanlardır.

“Bu azaba hiç ara verilmez. Onlar orada tamamen umutsuzdurlar.”

Yani 29. âyet-i kerime de bu. 29 tane âyet-i kerime Kur’ân-ı Kerim’de “cehenneme giren kişinin cehennemden bir daha çıkmasının mümkün olmadığını” söylüyor. Onun dışında insanlar ne söylerlerse söylesinler, 29 tane âyet-i kerime bunu söylüyorsa, geri kalanı sadece lâf-ı güzaftır. 

Benzer konular