Âli İmrân 119 ve Mucâdele 22'ye göre mü’minlerin mü’min olmayanlarla aralarındaki ilişkileri hangi standartlarda dizayn etmeleri gerekmektedir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mü'min » Âli İmrân 119 ve Mucâdele 22'ye göre mü’minlerin mü’min olmayanlarla aralarındaki ilişkileri hangi standartlarda dizayn etmeleri gerekmektedir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Âli İmrân 119 ve Mucâdele 22'ye göre mü’minlerin mü’min olmayanlarla aralarındaki ilişkileri hangi standartlarda dizayn etmeleri gerekmektedir?

Âli İmrân Suresi 119. âyet-i kerimesinde “Ey mü’minler! Sizler öyle kimselersiniz ki onlar sizi sevmedikleri halde siz onlar seversiniz.” buyuruyor. Ancak Mucâdele Suresi 22. âyet-i kerimesinde de  “Allah’a ve ahiret gününe îmân eden kavmi, Allah’a ve resûlune karşı gelenlerle sevişir bulmazsın.” buyuruyor. O halde mü’minlerin mü’min olmayanlarla aralarındaki ilişkileri hangi standartlarda dizayn etmeleri gerekmektedir? Allah razı olsun

Âli imrân Suresinin 119. âyet-i kerimesi:  

3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tu’minûne bil kitâbi kullihi, ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca “Biz îmân ettik.” dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak uçlarını ısırdılar. De ki: “Öfkenizden ölün.” Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.


hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi): Siz öyle kimselersiniz ki onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Ve siz kitabın bütününe tâbî olursunuz (bütününe îmân edersiniz).
ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi): Onlar sizinle karşılaştıkları zaman biz mü’min olduk derler, îmân ettik derler ama yalnız kaldıkları zaman öfkelerinden parmak uçlarını ısırırlar.
kul mûtû bi gayzikum: De ki: Gayzınızdan öfkenizden ölün. (Öfkenizle ölün. Yani bu öfke ömür boyunca üzerinizde kalsın).
innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri): Hiç şüphesiz Allah sinelerde olanı bilir.

Açık bir şekilde Allahû Tealâ konuyu ifade buyurmuş. Sahâbe kendilerine kötülük yapanlara karşı da muhabet besliyor. Kesin bir olay.

Mucâdele 22’ye bakıyoruz:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum: Allah'a ve ahiret gününe îmân eden kavmi, Allah'a ve resûlüne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın. Babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsalar da netice fark etmez.
ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne: onların kalbinin içine îmân yazılır.
ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu): O'ndan, Allah’tan bir ruh ile desteklenirler. (Allah’ın katından).
ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ: cennetlere konulurlar, orada ebedî kalacakları.
radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu): Allah, onlardan razıdır. Onlar da Allah'tan razıdır.
ulâike hizbullâh(hizbullâhi): onlar, Allah’ın taraftarlarıdır.
e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne): o Allah’ın taraftarları felâha erenlerdir.

Olay son derece açık. Birinde sahâbeye karşı kötü davranışlar var. Sahâbe onları her zaman affediyor, onlara muhabbet besliyor. Ama ikincisinde Mucâdele-22’de Allah’a ve resûlüne karşı gelenler söz konusu. O zaman sahâbe onlara karşı mutlak olarak kavgaya giriyor, savaşa giriyor. Öyleyse bu savaşa girenler, kavgaya girenler Allah'ın dostları, resûle tâbî olanlar, îmân edenler. Arada büyük bir farklılık var. Sahâbe öyle bir seviyeye ulaşmışlar ki daimî zikirdeler. Başkalarının kendilerine karşı yaptıkları kötü davranışlar onları alâkadar etmiyor. İlgilenmiyorlar. Etkilenmiyorlar. Kendilerine yapılan kötü davranışlar, onları öfkelendirmiyor. Ama resûle saldırı söz konusu olduğu zaman onlar, gene öfkelenmeksizin ama mutlak olarak karşı çıkıyorlar. Onlara karşı olan sevgileri yok, kendilerini müdafaa etmek, resûllerini müdafaa etmek durumundalar. Bu sebepten onlara karşı sert oluyorlar. Aynı sahâbe iki ayrı cepheleri var. Bu yüzden bir tanesinde kendileri var, kendi zatları var. Onunla ilişkili değiller. Kendilerine kötü davrananlara aldırmıyorlar. Resûle saldırı olursa, o zaman mutlaka onlar devredeler. İkisi arasında çok büyük farklılık var.

Benzer konular