Furkan Suresinin 43. âyet-i kerimesini serd etmiş, bu âyet-i kerimeyi açıklar mısınız? Buradaki vekil olmak ne demektir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Ulaşmayı Dilemek » Furkan Suresinin 43. âyet-i kerimesini serd etmiş, bu âyet-i kerimeyi açıklar mısınız? Buradaki vekil olmak ne demektir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Furkan Suresinin 43. âyet-i kerimesini serd etmiş, bu âyet-i kerimeyi açıklar mısınız? Buradaki vekil olmak ne demektir?

Âyet-i kerimeye bakalım, Furkan 43:

25/FURKÂN-43: E raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu, e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).
Hevasını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?


e raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu): Hevasını ilâh edinen kişiyi gördün mü?   
e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen): Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?

Buradaki vekil olmak ne demektir diyor?

Eğer bir insan hevasını ilâh edinmişse, bunun anlamı nedir Allah’a göre? Bir insanın hevasını ilâh edinmesi demek, Allah’a ulaşmayı dilememesi demek. Şimdi beraberce bakıyoruz, Allahû Tealâ ne diyor?

45/CÂSİYE-23: E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveten, fe men yehdîhi min ba’dillâhi, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?


O hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Allah onları onların ilmi üzere dalâlette bırakır. Onların gışavetleri üzerini perdeler. Görme hassalarının üzerini basar isimli, görme hassalarının üzerine perde çeker. Sem’i isimli görme hassalarını mühürler. Onların kalplerini de mühürler. Kalplerindeki idrak hassalarının mühürlenmesi anlamına gelir.

Öyleyse böyle bir insanın görme hassası perdelidir, yani o da mühürlüdür. Bu kişinin işitme hassası sem’i isimli işitme hassası.

1.’si basar isimli görme hassasıydı perdeli, yani mühürlü.
2.’si sem’i isimli görme hassası o da mühürlü, mühürleriz diyor.

Onların kalplerini de mühürleriz diyor Allahû Tealâ, yani kalplerindeki idrak hassasını da mühürleriz demek. Mühürlenenler uzuvlar değil, hassalar.

Öyleyse bu kişinin özelliği neymiş? Hevasını kendisine ilâh edinmesi ve bu kişiyi Allahû Tealâ ilmine rağmen, o kişi ilim sahibi ama onun ilmi faydasız ilim ve o ilmin varlığına rağmen adam doçent olmuş, profesör olmuş ama muhtevadan haberi yok ve Allah’a ulaşmayı dilemiyor. Gözleri kör, kulakları sağır, kalbi idraksiz. Böyle bir duruma onu götüren nedir? Onu getiren Allah’a ulaşmayı dilememesi ve ifade çok açık olarak geliyor. Nefsinin afetlerini, hevasını kendisine ilâh edinmesi. Eğer Allah’ı kendisine ilâh edinmiş olsaydı, Allah’a ulaşmak için bir dilekte bulunması yeterliydi, onu mutlaka kurtuluşa ulaştırmasıydı, dalâletten de kurtarırdı. Ama onları onların ilimleri üzere dalâlette bırakırız diyor Allahû Tealâ.

Müşterek özellikleri: Görme işitme ve idrak etme hassalarının mühürlü olması ve bu insanların dalâlette olması. İşte Furkan 43’te de böyle bir insan var, hevasını kendisine ilâh edinmiş kişi, yani Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişi. Allahû Tealâ diyor ki: “Sen mi ona vekil olacaksın?”

Ne demek vekil? Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah’ı kendisine vekil etmiştir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse,     Resûl’ü de kendisine vekil etmiştir. Otomatik olarak Allah’a ulaşmayı kalbinde dileyen, Allahû Tealâ tarafından bu dilek görülüp de, işitilip de, bilinip, derhâl Allah’ın Râhim esmasıyla tecelli etmeye başladığı her kişi, Allah’ı da onun Resûl’ünü de kendisine vekil etmiştir.

Öyleyse dikkat edin! Vekil edebilmesi için, bir kişinin Allah’ı vekil edebilmesi için, bunun sadece bir tek şartı vardır: Allah’a ulaşmayı dilemek. Dilemeyen kişinin şu dünyadaki durumu ne olura olsun, ne kadar hayır işlerse işlesin, o kişinin kurtuluşu mümkün değildir, o kişi dalâletten kurtulamaz, küfürden kurtulamaz, kurtuluşu söz konusu değildir ve o kişi ne Allah’ı ne de Resûl’ü kendisine vekil etmemiştir.

Ama kim Allah’ı vekil ederse, o Resûl’ü de mutlaka vekil etmiştir. Çünkü Allah’a vekil ettiği anda, Allah’a ulaşmayı dilediği anda, kendisine ulaşan bir bilgiyi mutlaka Resûl tarafından ifade edilmiştir insanlara, o bilginin muhtevası içinde hareket etmektedir. Öyleyse dolaylı olarak Resûl’ü de kendisine vekil tayin etmiştir. Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişi ise Resûl hiçbir zaman vekâlet edemez. Vekil onun vekili olamaz.

Biliyorsunuz bir insanı mahkemede temsil eden avukat onun vekilidir. Avukatı vekil edinen kişinin ise Arapçadaki ismi müvekkildir. Vekil edinen demek. O avukatı vekil edinen, avukatı vekil tayin eden kişi, müvekkildir, vekil eden.
 
Allahû Tealâ diyor ki: “Sen mi diyor ona vekil olacaksın.” Tabiatıyla Peygamber Efendimiz (S.A.V) böyle birine vekil olması hiçbir şekilde mümkün değil. Çünkü kişi Allah’a ulaşmayı dilemiyor. İşte buradaki vekâletin müessesesi, mânası bu.    

Benzer konular