Zumer 53 ve Yûsuf 87'de “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” emrine karşılık, Ankebût 23'te Allah’ın rahmetinden ümitsiz olanların, Yûnus 7'ye göre Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âyetler ve Sırları » Zumer 53 ve Yûsuf 87'de “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” emrine karşılık, Ankebût 23'te Allah’ın rahmetinden ümitsiz olanların, Yûnus 7'ye göre Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Zumer 53 ve Yûsuf 87'de “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” emrine karşılık, Ankebût 23'te Allah’ın rahmetinden ümitsiz olanların, Yûnus 7'ye göre Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?

Zumer Suresinin 53. âyet-i kerimesi:

39/ZUMER-53: Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).
De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."


kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi): De ki: “Ey kendi aleyhlerinde, haddi aşan kullarım!” (Yani israfa giren kullarım. Haddi aşmak, israf etmek.) Nefsleri üzerine israf eden kullarım! (Yani nefslerini kapkaranlık bırakan kullarım.)
lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi): Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin.
innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan): Şüphesiz Allah, bütün günahlarınızı mağfiret eder, sevaba çevirir (bütün günahlarınızı mağfiret etmeye, sevaba çevirmeye kadirdir).
innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu): Muhakkak ki o, Gafûrdur (günahları sevaba çevirendir) ve Rahîmdir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).

Bu tecelli ile sağlıyor.

Şimdi Yûsuf Suresinin 87. âyet-i kerimesine de bakalım:

12/YÛSUF-87: Yâ beniyyezhebû fe tehassesû min yûsufe ve ahîhi ve lâ tey’esû min ravhillâh(ravhillâhi), innehu lâ yey’esu min ravhillâhi illâl kavmul kâfirûn(kâfirûne).
Ey oğullarım, gidin ve Yusuf’u ve onun kardeşini iyice araştırın! Allah’ın vereceği ferahlıktan umut kesmeyin. Muhakkak ki; kâfirler (onu inkâr edenler) kavminden başkası, Allah’ın vereceği ferahlıktan umut kesmez.


yâ beniyyezhebû fe tehassesû min yûsufe ve ehîhi ve lâ te’yesû min revhillâh(revhıllâhi): Ey oğullarım! Gidin ve Yusuf’u ve onun kardeşini iyice araştırın! Allah’ın vereceği ferahlıktan ümidinizi kesmeyin, meyus olmayın, ümitsizliğe düşmeyin.
innehu lâ ye’yesu min revhillâhi illel kavmul kâfirûn(kâfirûne): Muhakkak ki; kâfirler kavminden başkası Allah’ın ferahlığından umut kesmez, ümidini kesmez.
 
“Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” diyor Zumer Suresinin 53. âyet-i kerimesinde.

“Ankebût Suresinin 23. âyet-i kerimesine göre Allah’ın rahmetinden ümitsiz olanların, Yûnus Suresinin 7. âyet-i kerimesine göre Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?”

Ankebût Suresinin 23. âyet-i kerimesi:

29/ANKEBÛT-23: Vellezîne keferû bi âyâtillâhi ve likâihî ulâike yeisû min rahmetî ve ulâike lehum azâbun elîm(elîmun).
Allah’ın âyetlerini ve O’na (Allah’a) mülâki olmayı (ruhlarını hayatta iken Allah’a ulaştırmayı) inkâr edenler; işte onlar, rahmetimden ümidi kestiler. Ve işte onlar ki; onlar için elîm azap vardır.


vellezîne keferû bi âyâtillâhi ve likâihî: Onlar Allah’ın âyetlerini ve Allah’a mülâki olmayı inkâr ettiler.  
ulâike yeisû min rahmetî: Onlar Benim rahmetimden ümidi kestiler.
ve ulâike lehum azâbun elîm(elîmun): Ve işte onlar için acı azap vardır, acı azap onlarındır.

Yûnus Suresinin 7. âyet-i kerimesi:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.


“Onlar Bize mülâki olmayı (ruhlarını ölmeden evvel Bize ulaştırmayı) dilemezler. Onlar dünya hayatından razıdırlar, dünya hayatıyla mutmain olurlar. Onlar Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır.”

“Muhakkak ki onlar Bize ulaşmayı, hayattayken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.”
 
Bir sonraki âyette de onların cehenneme gideceğini söylüyor Allahû Tealâ.

Öyleyse Allahû Tealâ istiyor ki; kulları Allah’ın rahmetinden ümitlerini kesmesinler, ne kadar büyük günahları olursa olsun, ne kadar nefslerine büyük huzursuzluk, büyük azaplar vermiş olurlarsa olsun. Yani “Ne kadar kendilerini israf ederlerse, haddi aşarlarsa aşsınlar; Allah’ın rahmetinden ümidini kesmesinler.” diyor Allahû Tealâ.

Neden? Allah’a ulaşmayı diledikleri an, Allah onların bütün -en büyük günahların sahibi olsalar bile- onların günahlarının hepsini örtecek. Kararlı Allahû Tealâ. Kanununu böyle koymuş. “Bana ulaşmayı dileyenin, bütün günahlarını örterim.” diyor Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesinde. Onlara mağfiret etmesi de daha sonraki bir olay.

Yûsuf Suresinin 87. âyet-i kerimesi gene “Allah’ın vereceği ferahlıktan ümidinizi kesmeyin.” istikametinde.
 
“Allah’ın rahmetinden ümitsiz olanların Yûnus Suresinin 7. âyet-i kerimesine göre Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?”

Evet, söyleyebiliriz. Allah’ın rahmetinden ümit kesenler, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. 
 
Bakara Suresinin 34. âyet-i kerimesinden sonra Allahû Tealâ A’râf Suresinin 12., 13., 14., 15., 16., 17. âyet-i kerimesinde bazı hususları açıklıyor.

Bakara Suresinin 34. âyet-i kerimesi:

2/BAKARA-34: Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
Ve meleklere: “Âdem’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.


ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse): Biz o zaman meleklere dedik ki: “Âdem’e secde edin.” Ve secde ettiler, iblis hariç.

A'râf Suresinin 12. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-12: Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuke, kâle ene hayrun minhu, halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettiğim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?” İblis: “Ben ondan hayırlıyım,beni ateşten ve onu nemli topraktan (balçıktan) yarattın.” dedi.


kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke): “Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten (yani Âdem (A.S)’a secde etmekten) men eden nedir?” Şeytana soruyor Allahû Tealâ.

kâle ene hayrun minh(minhu): “Ben ondan hayırlıyım.” dedi (iblis).
halaktenî min nârin: Beni dumansız ateşten yani enerjiden yarattın.
ve halaktehu min tîn(tînin): Onu ise topraktan yarattın.

A'râf Suresinin 13. âyet-i kerimesi:
 
7/A'RÂF-13: Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mines sâgirîn(sâgirîne).
(Allahû Tealâ): “Öyleyse oradan in! Artık orada senin kibirlenmen olmaz. Hemen oradan çık. Muhakkak ki, sen alçaklardansın.” buyurdu.


kâle fehbit minhâ: Hadi oradan in! (Yani defol!)
fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ: Orada senin kibirlenmen olmaz. (Senin için olmaz orada kalıp kibirlenme. Hem kibirleneceksin hem de burada benim huzurumda kalacaksın; olmaz! Oradan in!)
fahruc: Öyleyse oradan çık, huruc et.
inneke mines sâgirîn(sâgirîne): Muhakkak ki, sen alçaklardansın.

A'râf Suresinin 14. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-14: Kâle enzırnî ilâ yevmi yub'asûn(yub'asûne).
(Şeytan): “Beas gününe (dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.


kâle enzırnî ilâ yevmi yub'asûn(yub'asûne):  (Şeytan): “Beas gününe kadar, dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe kadar bana izin ver.” dedi.

A'râf Suresinin 15. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-15: Kâle inneke minel munzarîn(munzarîne).
(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki sen izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu.


kâle inneke minel munzarîn(munzarîne): “Muhakkak ki sen izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu Allahû Tealâ.

A'râf Suresinin 16. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.


kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme): Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı oturacağım. (Yani onlara mâni olmak için.)

A'râf Suresinin 17. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.


summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim: Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim, (onlara ulaşacağım).
ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne): Ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
Burada kullandığı ifade ‘oturmak’ değil, ‘geleceğim’.
âtiyennehum: Onlara geleceğim.

“Önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından Sıratı Mustakîm üzerine oturacağım.”

Şeytanın Sıratı Mustakîm üzerine oturması demek, fizikî olarak bir oturma değil. Sıratı Mustakîm üzerinde olması, Allah’a ulaştıran yol Sıratı Mustakîm ve insanların Sıratı Mustakîm’ine ulaşmasına mâni olması. Her cepheden insanlara tesir edecek. Bütün insanlar başlangıçta şeytanın adımlarına tâbî olurlar. Şeytan da onlara münkerle ve fuhuşla emreder.

Nûr Suresinin 21. âyet-i kerimesi:

24/NÛR-21: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).


Ve böyle olunca da onlar şeytanın bütün emirlerini kendi düşünceleri zannederler ve ona itaat ederler, ister A istikametinde ister B istikametinde, kişinin her yönünde karşısında bir engel vardır. İşte o iblistir ve insanların Sıratı Mustakîm’inin üzerine oturması demektir.

Neyle yapar bunu? Devamlı onlara Allah’ın yasak ettiği fiilleri emreder. Devamlı onlara Allah’ın emrettiği fiilleri yapmamaları için telkinde bulunur. Öyleyse şeytan, bu şekilde onlara yaptığı telkinlerle, onların Allah’a ulaşmayı dilemesini engeller. Engelleyince de o insanlar, şeytanın adımlarına tâbî olurlar. Şeytanın kulu olurlar, Allah’ın kulu olamazlar.

Benzer konular