Zumer 23'te zikirle beraber ikişer ikişer inen nurların Nûr 21'de rahmet ve fazl olarak, Bakara 157'de ise rahmetle salâvât olarak inmesinin, Enfâl 2'de ifade edilen tevekkülle bir ilişkisi var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » İşlerin Allah'a Bırakılması (Tevekkül) » Zumer 23'te zikirle beraber ikişer ikişer inen nurların Nûr 21'de rahmet ve fazl olarak, Bakara 157'de ise rahmetle salâvât olarak inmesinin, Enfâl 2'de ifade edilen tevekkülle bir ilişkisi var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Zumer 23'te zikirle beraber ikişer ikişer inen nurların Nûr 21'de rahmet ve fazl olarak, Bakara 157'de ise rahmetle salâvât olarak inmesinin, Enfâl 2'de ifade edilen tevekkülle bir ilişkisi var mıdır?

Bakalım ne diyor Zumer Suresinin 23. âyet-i kerimesi:

39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâhi, zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl), Kitab’a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.


“Allah, ihdas ettiği (vücuda getirdiği) nurların ahsen olanlarını (vücuda getirdiği, ihdas ettiklerinden ahsen olanlarını yani nurlarını) ikişer ikişer, yani ‘salâvâtla rahmet’ ve ‘salâvâtla fazl’ olarak, kitaba müteşabih (benzer) olarak indirir.”

Nasıl kitap bir zarfsa, Kur’ân bir zarfsa, Kur’ân’ın içindeki âyetler mazrufsa (zarfın içindekilerse) salâvât nurları zarftır. Fazl nuru da rahmet nuru da mazruftur yani salâvât nurlarının taşıma standartları içinde gelir.

Rahmet nuru Allahû Tealâ’nın Rahmân esmasıyla indiği için Rahmân esmasının temsilcisi rahmettir. Fazl ise Rahîm esmasının temsilcisidir.

Bu yüzden nefsinizin kalbine ilk giren rahmettir. Allah’ın Rahmân esmasını temsil ederek giriyor %2 rahmet, bir iz olarak, bir ileri karakol olarak, bir öncü nur olarak. Rahmân esmasını temsil etmek üzere, başlangıcı teşkil ediyor.

“Bu nurlardan insanların derileri ürperir ve Rab’lerine karşı huşû sahibi olurlar.” diyor Allahû Tealâ. Sonra Allah’ın zikri ile bu nurlar kişinin derilerini, vücudunu ve nefsinin kalbini yumuşatır; aynı zamanda titretir, aydınlatır, tezkiye eder ve böylece kişinin ruhunu Allah’a ulaştırır ve onu hidayete erdirir.

Âyet-i kerimede bundan sonrasında diyor ki: “İşte bu Allah’ın hidayetidir ki; Allah dilediği kişiyi, nefsini Allah’ın nurlarıyla tezkiye ederek ve böylece Zat’ına ulaştırarak hidayete erdirir.” Ruhun hidayeti, vechin hidayeti, nefsin hidayeti ve iradenin hidayeti. “Kimi de dalâlette bırakırsa, onun için bir hidayetçi yoktur.”

Burada, Zumer Suresinin 23. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ nurların ikişer ikişer indiğini söylüyor.

Nûr Suresinin 21. âyet-i kerimesinde:

24/NÛR-21: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).


yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni): Ey âmenû olanlar! Şeytanın adımlarına tâbî olmayın.  
ve men yettebi' hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye'muru bil fahşâi vel munker(munkeri): Kim şeytanın adımlarına tâbî olursa, o muhakkak ki; fuhuşla ve münkerle emrolunur.
ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden: Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti üzerinize olmazsa (nefsinizin kalbine ulaşamazsa), içinizden hiçbiriniz, ebediyyen nefsinizi tezkiye edemezsiniz.
ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâ'(yeşâu): Lâkin Allah, dilediği kişiyi tezkiye eder.
vallâhu semîun alîm(alîmun): Allah, işitir ve bilir.

Evvelâ Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesinden bahsedelim. Ne diyor Allahû Tealâ?

2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.


ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû: Onlar kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman derler ki:
innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne): Muhakkak ki; biz Allah içiniz (Allah için yaratıldık), mutlaka Allah’a rücû edeceğiz (mutlaka Allah’a hayattayken ruhumuzu ulaştıracağız). Allah için yaratıldık, Allah’a ruhumuzu ulaştırmak için yaratıldık. Öyleyse mutlaka ruhumuzu Allah’a ulaştıracağız (hayattayken ulaştıracağız).

Bundan sonra önem taşıyor konu.
 
Bakara Suresinin 157. âyet-i kerimesi:

2/BAKARA-157: Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn(muhtedûne).
İşte onlar (dünya hayatında Allah’a mutlaka döneceklerinden emin olanlar) ki Rab’lerinden salâvât ve rahmet onların üzerinedir. İşte onlar, onlar hidayete ermiş olanlardır.


“İşte Rab’lerinden salâvât ve rahmet, onların üzerinedir.” Salâvât nurları, tâbiiyetten evvel rahmet, tâbiiyetten sonra fazl nurlarını taşımaktadır.

Bir evvelki âyet olan Nûr Suresinin 21. âyet-i kerimesindeki rahmetle fazl var. Mürşide ulaşmadan evvel rahmet, mürşide tâbî olduktan sonra fazl geliyor kişinin nefsinin kalbine.

Nefs tezkiyesini sağlayacak olan da %2 rahmetin ötesinde, %98 fazıllardır ve Nûr Suresinin 21. âyet-i kerimesi hem başlangıcı hem de devamını ifade ediyor. Fazıllar, nefsin kalbinde yerleşip yer kaplıyor.

Bakara Suresinin 157. âyet-i kerimesine göre mürşide ulaşıp tâbiiyetten evvel, o kişinin kalbine Allahû Tealâ rahmetle salâvât gönderiyor. Ve bunların ışığı altında Enfâl Suresinin 2. âyet-i kerimesine bakıyoruz:  

8/ENFÂL-2: İnnemâl mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).
Gerçek mü’minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah’ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab’lerine tevekkül ederler.


innemel mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum: Onlar o mü’minlerdir ki; Allah zikredildiği zaman (Allah’ı zikrettikleri zaman) kalpleri titrer (cezbe alırlar).
ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu: Ve onların üzerine O’nun, Allah’ın âyetleri okunduğu zaman.
zâdethum îmânen: Onların îmânları artar.
ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne): Ve Rab'lerine tevekkül ederler.

Enfâl Suresinin 2. âyet-i kerimesi, üç ayrı hususu açıklıyor:

Evvelâ ilk mü’min olma noktasını açıklıyor; kişi Allah’a ulaşmayı dilemiş, 3. basamakta. Mü’min olduğu nokta, o mü’mindir.

Ama bundan sonra ne yapacak? Allah onun günahlarını örtecek, 7 tane furkanla mükâfatlandıracak onu. Onu huşû sahibi kılacak, mürşidini gösterecek ve kişiyi mutlaka mürşidine ulaştıracak.

Ulaştırırsa ne olur? Ulaştırırsa, kalbine îmân yazılır. İşte o zaman o kişi, bu âyet-i kerimede anlatıldığı gibi, kalbindeki îmân ziyade olan, artan, tezyit edilen bir kişi olur ve îmânı ziyade olur, artar kişinin.

“ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne): Ve Rab'lerine tevekkül ederler.” diyor. Ne demek? Rab’lerini kendilerine vekil kılarlar. Yani Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dilediğinden itibaren onun vekilidir.

Önce, Allah’a ulaşmayı dilediği anda Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dilemeyi sağlıyor o kişide. Bu 1. davettir; Allah’a ulaşmayı dilemeye davet. Ve kişi Allah’a ulaşmayı dilediği zaman, Allahû Tealâ onun kalbinde, onda 7 tane furkan oluşturuyor ve herbir furkanla günahlarının örtülmesini sağlıyor. 7 defada bunu tamamlıyor, birkaç dakika içinde olay tamamlanıyor. Cehenneme gidecek olan kişi, Allah’ın cennetine girecek olan bir insan hüviyetine dönüşüyor.

Sonra? Bu, o kişinin Allah’a tevekkül ettiğinin kesin işareti. O zaman, Allah’ın İlâhi İradesi bu kişiyi kontrolü altına alıyor ve bu kişiyi götürüyor, mürşidine ulaştırıyor. Mürşidine ulaştıktan sonra da Allahû Tealâ onu Allah’a ulaştıracak. Bu safhada kalbine îmânı yazdığı için, evvelce de mü’min olan (Allah’a ulaşmayı dilediği anda mü’min olan) bu kişi, şimdi kalbine îmân kelimesi yazıldığı için kalbindeki îmân artan bir kişidir. Bu noktadan itibaren, kişi gene tevekkül ediyor Allahû Tealâ’ya. Bu tevekkül, o kişinin ruhunu Allah’a ulaştıran bir tevekküldür.
 
“Enfâl Suresinin 2. âyet-i kerimesindeki tevekkülle bunun alâkası var mıdır?”

Elbette vardır. Kesin bir alâka söz konusudur. İlliyet rabıtası sayılabilir.

Benzer konular