Allah’a ulaşmayı dilemenin serbest iradenin tercihine bırakılmış olması ve bunun bir gönül işi olduğunu, Bakara 256, Yûnus 99, 100 ve Kasas 56'ya göre söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Ulaşmayı Dilemek » Allah’a ulaşmayı dilemenin serbest iradenin tercihine bırakılmış olması ve bunun bir gönül işi olduğunu, Bakara 256, Yûnus 99, 100 ve Kasas 56'ya göre söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allah’a ulaşmayı dilemenin serbest iradenin tercihine bırakılmış olması ve bunun bir gönül işi olduğunu, Bakara 256, Yûnus 99, 100 ve Kasas 56'ya göre söyleyebilir miyiz?

Bakara Suresinin 256. âyet-i kerimesi:

2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.


Ne diyor Allahû Tealâ? “Dînde zorlama yoktur. İrşad yollarıyla gayy yolları, Allah’ın yollarıyla şeytanın yolları, cennete götüren yollarla cehenneme götüren yollar birbirinden ayrılmıştır.” İkisi de beyan edilmiştir. Kim tagutu devre dışı bırakırsa (reddederse), o zaman o Allah’a âmenû olan birisidir. Allah’a böylece âmenû olursa, “‘Fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ’ O Allah’tan kopması mümkün olmayan bir kulba mutlaka yapışır. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir (işitir ve bilir).”

Burada bir müessese görüyoruz. İrşad yolları ve gayy yolları birbirinden ayrılmış, kişi tagutu devre dışı bırakmış Zumer Suresinin 18. âyet-i kerimesinde olduğu gibi. Devre dışı bırakınca ne olur? Devre dışı bıraktığı zaman; o kişi Allah’a yakın olur.

Burada, bu kişinin Allah’tan, Allah’ın bir kulbuna sımsıkı yapıştığını söylüyor Allahû Tealâ. Bu, Sıratı Mustakîm’dir; Allah’a ulaştıran bir ip. Aynı zamanda mürşiddir; insanlardan bir ip. Kişinin, serbest iradesiyle bunu seçmesi halinde; Allah’a ulaşmayı dilemesi söz konusu. Tagutu (insan ve cin şeytanları) inkâr etmek, devre dışı bırakmak, ondan kurtulmak; ancak Allah’a âmenû olanların işidir. Allah’a ulaşmayı dilerse kişi, onlardan kurtulabilir.

Yûnus Suresinin 99. ve 100. âyet-i kerimelerine bakıyoruz:

10/YÛNUS-99: Ve lev şâe rabbuke le âmene men fîl ardı kulluhum cemîâ(cemîân), e fe ente tukrihun nâse hattâ yekûnu mu’minîn(mu’minîne).
Ve şâyet senin Rabbin dileseydi, yeryüzünde olan kimselerin hepsi elbette topluca îmân ederlerdi. Yoksa sen, insanları mü’min(ler) oluncaya kadar zorlayacak mısın?


“Ve şâyet senin Rabbin dileseydi, yeryüzünde olan kimselerin hepsi elbette topluca îmân ederlerdi. Yoksa sen, insanları mü’min oluncaya kadar zorlayacak mısın?”

Allahû Tealâ burada, kişilerin serbest iradesiyle her konuda neyi ifade ettiklerini anlatıyor. İnsanların serbest iradesi. Dilerlerse Allah’ın yolunu seçecekler, dilemezlerse seçmeyecekler. Allah’ın kanunu cari olacak. Dileyenler Allah’ın cennetine, dilemeyenler de cehennemine gidecek. Neticede hüküm Allah’ındır. Ama seçim hakkı insanlarındır.

Yûnus Suresinin 100. âyet-i kerimesi:

10/YÛNUS-100: Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alâllezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Ve Allah’ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü’min olması (mümkün) olamaz. Ve (Allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap) verir.


ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi): Allah’ın izni olmaksızın, bir kimsenin mü’min olması olmaz (mümkün olamaz).
ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne): Ve Allah, akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza verir, ceza kılar (pislik kılar).”

“Allah izin vermedikçe bir kimsenin mü’min olması mümkün değildir.” diyor Allahû Tealâ. Ne istiyor acaba Allahû Tealâ?

Kişi Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah’ın izni oluşuyor. O kişiye 7 tane furkan veriyor ve o kişiyi Allahû Tealâ o zaman mü’min kılıyor. Kişi, Allah’a ulaşmayı dilediğinden 5-6 dakika sonra mü’min olabiliyor Allah’ın onun üzerinde vücuda getirdiği furkanlarla. Gözleri, kulakları, kalbi ve bunlara müteferri hassalar çalışmaya başlıyor. Kişi, irşad makamını irşad makamı olarak görüyor, onun söylediklerini anlamaya başlıyor, idrak etmeye başlıyor. Ve bu furkanlar sebebiyle, her açıdan görerek, işiterek ve idrak ederek yanlışları doğrulardan ayırabiliyor. Doğruları takip etmeye başlıyor.

Öyleyse Allahû Tealâ bunu yapmasaydı, o kişi Allah’a ulaşmayı dileyince hiçbir şey olmazdı. Sadece bir dileğin sahibi olurdu, netice değişmezdi. Ama Allahû Tealâ’nın bunu yapması, o kişinin mü’min olmasının bir standardına ulaştırıyor onu; cennete girmek. Mü’minler, Allah’ın cennetine girer.

Eğer Allahû Tealâ bunları yapmasaydı, bu hususta o kişiye gören, işiten, idrak eden hüviyetini verirken onun derecelerini artırmasaydı ve sevaplarını günahlarından öteye geçirmeseydi, Allah’ın kanunlarına göre o kişinin Allah’ın cennetine girmesi mümkün değildi. Her ikisi de mü’min olmanın sonucu. Doğruyu yanlıştan ayırabilme yeteneği ve Allah’ın cennetine girebilmek özelliği, her ikisi de mü’min olmanın sonucu. Allahû Tealâ bunları yapmasaydı, o kişi Allah’ın cennetine giremezdi. Mü’min olmanın ölçüsünü tahakkuk ettirmesi mümkün değildi. Allahû Tealâ o kişiyi bunları vererek dalâletten kurtarıyor. Hidayet üzere kılıyor ve kişinin bunları yaşarken kalbine koyduklarıyla, o kişiyi küfürden îmâna çeviriyor.

Kasas Suresinin 56. âyet-i kerimesi:

28/KASAS-56: İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).
Muhakkak ki sen, sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin (onun ruhunu Allah’a ulaştıramazsın). Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve O, muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi bilir.


inneke lâ tehdî men ahbebte: Sen, muhakkak ki sen, sevdiklerini, hub duyduklarını (muhabbet duyduklarını) hidayete erdiremezsin.
ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu): Lakin Allah dilediğini hidayete erdirir.
ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne): O, hidayete erenleri daha iyi bilir.

Öyleyse Allah’tan işareti, kesin olarak geliyor. Kimse sevdiğini hidayete erdiremez. Hidayete erdiren Allah’tır. Kişi kendisini de hidayete erdiremez. Allah’a ulaşmayı diledi diye kişi hidayete ermemiştir. Allah onu hidayete erdirmiştir.

Ne yapmıştır? Dalâletten kurtarmıştır onu. Allah’a ulaşmayı diledi diye, o kişi Allah’ın kanunlarına göre dalâletten kurtulmuştur. Dalâletten kurtulan herkes hidayettedir.  

Dalâletten kurtarması ise Allahû Tealâ’nın, bu söylediğimiz furkanlarla gerçekleşiyor.  Onları vermese, hiç kimse mü’min olamaz, hiç kimse hidayet ehli olamaz.

Daha sonraki kademede, Allahû Tealâ mürşide ulaştığı zaman o kişiye 12 tane ni’met vermese o kişi hiçbir zaman ruhunu Allah’a ulaştıramaz. Herşey Allah’ın verdiklerine bağımlı.

Öyleyse kişi kendi kendine hidayete eremediği gibi kişi başkalarını da hidayete erdiremez. Hidayete erdiren, mü’min kılan Allah’tır. Ve serbest iradenin tercihi de gerçekten bir serbest irade olması dolayısıyla bir talep işidir, gönül işidir. Kişi isterse, Allahû Tealâ yardımını o kişiye ulaştırır. Kişi Allah’a ulaşmayı dilemezse, ulaştırmaz. Allah yardımını ulaştırmazsa, o kişi hiçbir zaman mü’min de olamaz, hidayette de olamaz.

Benzer konular