Sizin Mehdi Resûl olduğunuzu Kur’ân çerçevesinde açıklamaya çalışıyoruz anlatamıyoruz. "Hacet namazı kılarak her zaman doğruyu söyleyen Allah’a sorun.” diyoruz. Ama buna da yanaşmıyorlar. O halde nasıl bir tutum sergilemeliyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Tebliğ » Sizin Mehdi Resûl olduğunuzu Kur’ân çerçevesinde açıklamaya çalışıyoruz anlatamıyoruz. "Hacet namazı kılarak her zaman doğruyu söyleyen Allah’a sorun.” diyoruz. Ama buna da yanaşmıyorlar. O halde nasıl bir tutum sergilemeliyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Sizin Mehdi Resûl olduğunuzu Kur’ân çerçevesinde açıklamaya çalışıyoruz anlatamıyoruz. "Hacet namazı kılarak her zaman doğruyu söyleyen Allah’a sorun.” diyoruz. Ama buna da yanaşmıyorlar. O halde nasıl bir tutum sergilemeliyiz?

Es selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu. (Ve aleykum selâm ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.)

Efendim! Öncelikle çok mübarek ellerinizden aşk ve şevk ile öpüyorum. Rabbimize sonsuz hamdeder, şükrederiz ki; şehrimiz halkı, Allah Resûlü’nün tebliğlerine birebir muhatap oldu. İnşaallah hayırlara vesile olur. (İnşaallah. Bu konuda dua ederiz.)

Çok Sevgili Efendim! Şehrimiz halkının bazıları, Ceviz Kabuğu programının yargısız infazından sonra, doğal olarak sizin peygamberlik iddiasında bulunduğunuza inanıyor. Ve sizin himmetlerinizle âcizane olarak, sizin; nebî değil, Mehdi Resûl olduğunuzu Kur’ân çerçevesinde açıklamaya çalışıyoruz. Âli İmrân-81, Ahzâb-7, Ahzâb-40 ve Duhân-10,15 Arapça metinleriyle beraber anlatmamıza rağmen bir türlü onları tarafsız olarak araştırmaya yönlendiremiyoruz. “Madem bu âyetleri biz kendimize göre yorumluyormuşuz, o zaman 4 rekâtlık hacet namazı kılarak her zaman doğruyu söyleyen Allah’a sorun.” diyoruz. Ama buna da yanaşmıyorlar. O halde nasıl bir tutum sergilemeliyiz?

Sevgili kardeşim! Sen, sana düşeni lâyık olduğu vechiyle yapmışsın. Onlar hiç değilse kendilerine gönderdiğimiz ihtarları okusalar, Kur’ân’la karşılaştırsalar, dalâlette olduklarını, küfürde olduklarını, şirkte olduklarını, cehenneme gideceklerini, hepsini görecekler.

O zaman onlara soracaksınız, bunu idrak etmiş bir kişiye: “Eğer bu kişi, Allahû Tealâ’nın resûlü değilse bunları nereden biliyor?”

Ama böyle olacağını bildikleri için, onlara dînlerini öğreten, yanlış dîn bilgisi veren öğretmenleri, cami hocaları, Diyanet İşleri Başkanlığı, diğer ilâhiyat fakülteleri onları doğrulardan bucak bucak kaçırıyorlar. Çünkü kendi hataları ortaya çıkacak.

Oysaki sevgili kardeşlerim; onlar hatalı değil ki! Hiç kimse bildiğinin ötesini öğretemez. Bugün ilâhiyat fakültelerimizdeki öğretim; insanlara, size söylediklerimizden hiçbirisini öğretmiyor. E, bu insanlar da o okullardan mezun olmuşlar. Okullarda kendilerine öğretilen o ilim olduğuna göre neden utanıyorlar, neden sıkılıyorlar? Arkasında sadece nefsleri var. Nefslerinin kibir afeti var.
 
“Biz profesörüz. Ukalânın birisi çıkmış, bizim söylediklerimizin dışında şeyler söylüyor. Kur’ân âyetleriyle bunları herkese ispat ediyor. O zaman bizim prestijimizi korumak için bunlara mâni olmamız lâzım.” diye düşünüyorlar.

Çok yanlış bir düşünce sevgili kardeşlerim! Biz onları ilimlerinden dolayı kınamıyoruz. Sahip oldukları ilmin seviyesini biliyoruz ama bu onların elinde değil ki! Onlar isteyerek, bilerek bu kötü ilmi öğrenmiş değiller. Yani kötü olduğunu bile bile öğrenmiş değiller. Onlara dîn olarak bu öğretilmiş. Hiç Kur’ân açılmamış, öğretilmemiş. Onlar sadece okullarında Kur’ân’ın okumasını öğrenmişler.

Sevgili kardeşlerim! Gerçekten bu insanlar (dîn öğreticileri) kendilerine yazık ediyorlar. Neden çıkıp da söylemiyorlar? “Biz, okulumuzda bunları öğrendik. Sizlere de bunları öğretiyoruz. Bizim bu konuda Allah’ın huzurunda bir suçumuz varsa biz onun hesabını Allahû Tealâ’ya vermek isteriz ama doğrusu O’nun söyledikleridir.” demeleri lâzım.

Biz herhangi birisi değiliz, sevgili kardeşlerim! Biz, Allah’ın öğrettiği kişiyiz! Bunu da her zaman gönlümüzü, göğsümüzü gererek söyleriz. Allah’ın huzurunda alnımız açık, yüzümüz pak. Bizi suçlayan, ancak nefsinin afetleri sebebiyle suçlayabilir.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Öyle bir olayla karşı karşıyayız ki; insanlar yanlış öğrendikleri dîn öğretimiyle başka insanlardan Allah’ın hakikatlerini saklamak tenezzülünde bulunuyorlarsa bu, onların şeytanın emrinde olduğunun açık ifadesidir.

Nasıl acımıyorlar insanlara sevgili kardeşlerim, inanamıyorum! Yani bu insanlara, bugünün dîn öğreticilerine… Bu kadar şeyi biz onlara anlattıktan, ihtarları gönderdikten sonra, büyük kısmı muhakkak haberdar.

Buna rağmen sessiz kalmaları, buna rağmen insanlara yanlışları öğretmeye devam etmeleri, buna rağmen bizim söylediklerimizin yanlış olduğunu, sadece iddia etmek değil; başkalarına da yanlış olduğunu söyleyerek, bizim söylediklerimize inanmamalarını söyleyebilmek cesaretini göstermeleri, Allah’ın katında, onların gidecekleri cehennem katının giderek daha aşağı doğru indiriyor.

Ne yazık ki yapacak fazla bir şey yok! Bu insanlar bilerek, isteyerek başka insanların mahvına sebep olmakta, bakalım daha ne kadar devam edebilecekler.

Sevgili kardeşlerim! Ama insanlar öğreniyorlar. Nur TV’yi dinleyenler, ellerindeki o güne kadar okumuş oldukları, ilâhiyat fakültelerinde okumuş oldukları, imam hatip liselerinde okumuş oldukları ilmin; bir Kur’ân ilmi olmağını net olarak görebiliyorlar. Allahû Tealâ bunları birçok kişiden hamdolsun ki duymayı nasip etti.

Benzer konular