Kur’ân’ı kim hakkıyla anlayabilir ve anlatabilir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Zikir » Kur’ân’ı kim hakkıyla anlayabilir ve anlatabilir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kur’ân’ı kim hakkıyla anlayabilir ve anlatabilir?

İnşaallah Efendimiz! İnsanların tamamının Kur’ân’ı anlayamayacağını biliyoruz. Kur’ân’ı kim hakkıyla anlayabilir ve anlatabilir? Bizleri bu konuda aydınlatır mısınız?
 
Allah razı olsun.

Kur’ân’ı hakkıyla anlayabilen ve anlatan kişi, Allah’tan vahiy alan kişidir. Her an Allah’la konuşabilen kişidir. Daimî zikre ulaşan herkes Allah ile her an konuşabilmek imkânının sahibidir. Bu öğreti vahiy yoluyla yapılan bir öğretidir. Her ne kadar bizim sevgili âlimlerimiz “Vahiy sadece peygamberlere gelir ha! Size kimseye vahiy gelmez peygamberlerden başka.” diyorlarsa da Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de hiç öyle söylemiyor:

21/ENBİYÂ-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.


“Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.” diyor. Allahû Tealâ, ulûl’elbabın başkalarının bilmediği müteşâbih âyetlerin mânâsını bildiğini söylüyor. Allahû Tealâ Âli İmrân Suresinin 7. âyet-i kerimesinde ne diyor?

3/ÂLİ İMRÂN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmâllezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlihi, ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: “Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır” derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab (daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkür edebilir).


“O Kur’ân ki Allah sana O Kur’ân’ı indirdi. Ondaki âyetlerin bir kısmı muhkem âyetlerdir, bir kısmı ise müteşâbih âyetlerdir. Muhkem âyetler; mânâları açık olan âyetlerdir. Müteşâbih âyetlere gelince, onların gerçek anlamını Allah’tan başka kimse bilmez. Kalplerinde zeyg olanlar, müteşâbih âyetleri kendi dileklerine göre tefsir edip insanların arasına nifak sokmayı, onları Allah’ın yolundan uzaklaştırmayı hedef edinirler, buna çalışırlar. Râsihûn ise rusuh sahipleriyse buna ilimlerinin yetmediğini ifade ederler. Derler ki: ‘Biliyoruz ki Kur’ân’ın muhkem âyetleri de müteşâbih âyetleri de Allah’ın katındandır. Ama onları ancak ulûl’elbab tezekkür edebilir.”

Ulûl’elbab kimdir? Daimî zikrin sahipleridir. Âli İmrân-190 ve 191. âyet-i kerimeler:

3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.

3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.


“li ulîl elbâb(ulîl elbâbı) yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim: O ulûl’elbab ki; onlar ayakta iken otururken yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikrederler.”

İşte bu zikir ehli olan ulûl’elbab, Allahû Tealâ’nın; “Bilmiyorsanız zikir ehline sorun.” âyet-i kerimesi de açıkça ifade ettiği gibi Allah ile her an konuşma yetkisinin sahipleridir.

Ulûl’elbab makamının dışında ihlâs makamı vardır. Onlar da Allah ile her an konuşma yetkisinin sahipleridir. En üstte salâh makamı vardır. Onlar da Allah ile her an konuşma imkânının sahipleridir. Öyleyse olay orada tamamlanır.

Şimdi Kur’ân’ın anlaşılması ve anlatılması, ancak Allah’a sormakla gerçekleşebilir. Müteşâbih âyetlerin mânâsını hiç kimse bilemez, biz de dahil. Ama Allah’tan sorma hakkının sahibi olan insanlar, Allah’la konuşabilen kişiler; ulûl’elbab makamı, ihlâs makamı, salâh makamı ve Allah’ın resûlleri her an bu yetkinin sahipleridir. Allahû Tealâ’ya sorarlar ve Allahû Tealâ’dan aldıkları cevabı da insanlara ulaştırırlar. Görevleri budur.

İşte bizim bir hapishane hayatımız var. 90 günlük bir hayat. İnançlarımızdan dolayı hapse atıldık. 90 gün, hayatımızın en güzel günlerini yaşadık. Çünkü oradaki bütün mahkûmlar bizi baş tacı ettiler. Hepsinin problemleri vardı, sualleri vardı. Biz de hepsi için hep sorduk. Aldığımız cevapları onlara ilettik. Ve bu insanların hepsi büyük bir mutluluk yaşadılar biz oradayken. Bütün suallerinin cevapları geldi herkese. Herkes aldığı cevabın muhtevası içinde bir gayretin sahibi olunca etrafındaki kalabalık süratle artı ve de onlar bütün güzellikleri bizimle beraber yaşadılar. 90 gün sonra tahliye edildik. Beraat ettik sonra da.

Allahû Tealâ’nın söylediklerini anlatmak elbette bir suç değildi. Bu sebeple bir suç unsuru mevcut olmadı. Ve hamdolsun ki beraat ettik. Onlara rastladığımız zaman bize söyledikleri şey şu olmuştur; “Hocam! Biz oraya gelmeden evvel, hapse düşmeden evvel size rastlasaydık hiç orada olur muyduk?” Bu sözü hiç unutmuyoruz. Hayatımız boyunca da hep bizim için bir rehber olacak.

Öyleyse Kur’ân’ın anlaşılması ve anlatılması, %100 hiç kimseye müyesser değildir. Ama Allah’tan sormak imkânının sahibi olan insanlar, Allah’tan o müteşâbih âyetlerin mânâsını sorup etrafındaki insanlara açıklamak yetkisinin sahipleridir. Gene onun arkasında sadece Allah’ın bildiği birçok sır, orada kalmaya mahkûmdur. Allah razı olsun.

Benzer konular