Kalbe nur girmesi ne demektir? Kalpteki nurun oranıyla davranışlarımız arasında bir ilişki var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Zikir » Kalbe nur girmesi ne demektir? Kalpteki nurun oranıyla davranışlarımız arasında bir ilişki var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kalbe nur girmesi ne demektir? Kalpteki nurun oranıyla davranışlarımız arasında bir ilişki var mıdır?

Allah razı olsun. Sevgili kardeşlerim! Bir insanın kalbine nurun girebilmesi o kişinin zikir seviyesine bağlıdır. Kişi zikrettikçe Allah’ın katından gelen nurlar o kişinin göğsüne ulaşır. Bu zikir seviyesi günde 2 saatken kişinin mutluluk seviyesi ‘A’ ise, 4 saat olduğu zaman kişinin mutluluk seviyesi ‘2A’ olur. 8’e yükseldiği zaman ‘4A’ olur.

Sevgili kardeşlerim! Daha yükseldikçe, 24 saatlik bir zaman parçasının ne kadarında acaba başka insanları mutlu etmeye çalışıyorsunuz? Başarınız ne kadar? Her birisi sizin mutluluğunuz için bir göstergedir. Mutlu olmak hiç de zor bir şey değildir. Çünkü etrafınızda her zaman birçok insan bulacaksınız. Eğer onları davranışlarınızla mutlu edebilirseniz onlar sizi seveceklerdir ve mutluluklarının arkasında sizin onlara olan güzel davranışlarınızın olduğunu sezecekler. Ve o ilk defa karşılaştıkları gün size karşı belki güzel bir davranış biçimi sergileyemeseler bile ondan sonraki konuşmalarınızda durum değişecek, size karşı daha yakın, daha hassas, sizi mutlu edebilecek özelliklerin daha çok yer aldığı yeni davranış biçimleri sergileyeceklerdir.

Sevgili kardeşlerim! Onları seveceksiniz. Eğer sizi sevmeyenleri de sevmek büyüklüğünü gösterebilirseniz, asıl görevinizi o zaman yapmış olursunuz sevgili kardeşlerimiz! O zaman sizin için onlar bir sevgi aracı olurlar; siz de onlar için… Sevgili kardeşlerim! Bir düşünün bakalım; ne kaybedersiniz? Etrafınızdaki insanların her birine onları sevindirecek olan, onları mutlu edecek olan kelimelerle, davranış biçimlerinizle onlara yaklaşırsanız, onlarla konuşursanız sizin sevginizin bir süre sonra onlarda da oluşması kaçınılmaz bir sonuçtur. Yeter ki vazgeçmeyin. Farz edelim ki; siz birisiyle, yeni tanıdığınız birisiyle konuşuyorsunuz. O davranış biçimleriyle sizinle alay etmek istiyor. Müsaade edin. İkinci defa karşılaştığınızda gene aynı şeyleri yapacaktır; müsaade edin. O sizinle alay ettiğini zannetmeye devam etsin. Ama sevgili kardeşlerim! Siz ona onun bu davranışlarını hissettiğinizi belirtmenize rağmen ona karşı olan davranışlarınızın değişmemesi, ona hâlâ en güzel davranışlarla davranmanız onun kafasında kocaman bir sual işareti oluşturur. “Bu benim konuştuğum başka insanlara benzemiyor. Onlarla alay ettiğim gibi onunla da alay ettim. ‘Bana mısın?’ demedi. Alay değilmiş gibi davranıyor bana. Halbuki alay ettiğimin farkında olduğu çok açık bir şekilde belli. Ama bu belli olan davranışta bana karşı bir sertlik yok. Beni aşağılayıcı bir formasyon yok. Kavga etmek isteyen bir hüviyet taşımıyor. O zaman bu kişi benim şimdiye kadar tanıdığım insanların dışında başka bir yapının sahibi. Acaba böyle bir neticeye nasıl ulaştı?” diye bir sualler dizisi o kişinin kafasında oluşacaktır sevgili kardeşlerim! Size daha yaklaşacaktır. Daha çok inceleyebilmek ve hatalı taraflarınızı bulabilmek için diyelim bunu yapıyor. Ama yaptıkça hatalı taraflarınızın değil, hatasız taraflarınızın onun zannettiğinden çok daha ötede mevcut olduğunu ona ispat etmiş olacaksınız. Bu ne ifade eder? Bu o kişinin zamanla sizi daha çok incelemeye almasını ifade eder. Aldıkça kendisinde olmayan, beklemediği bir takım vasıfların, ilâhi vasıfların sizde tecelli ettiğini tespit edecektir ve bir süre sonra bu tespiti bir özenti haline gelecektir. Yani o sizdeki bu Allah’a yakınlığın size verdiği o mutluluğu, her seferinde göre göre sizin gibi olmak isteyecektir. Yani onun da sizin gibi bir Allah dostu olması gerektiği kanısı onda adım adım yerleşecektir. İşte bu bir kişinin Allah’ın ordusuna kazanılmasını ifade eder.

Sevgili kardeşlerim! Bir tarafta Allah var, bir tarafta da şeytan. Şeytan ve şeytanlar… Her yerde her zaman milyonlarca şeytan faaliyettedir, insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırmak için. Onları kendi taraflarına çekmek için büyük bir mücadelenin içindedirler ve insanlara hep negatif tesir etmeye çalışırlar ki; onlar da kendi gibi mutsuz olsun ve onlar da kendileri gibi başka insanları sadece üzmeye çalışsınlar.

Sevgili kardeşlerim! Biliniz ki; göreviniz insanları üzmek değildir. Göreviniz insanları mutlu etmektir, insanlara huzur vermektir, insanların güzel şeyleri yaşamasını temin etmektir. Allah’ın tarafında olanlar başka insanları mutlu etmeye çalışanlardır. Başka insanlara kötülük ederek nefslerinin afetlerinin tesiri altında onları rahatız ederek insanlarla konuşanlar başkaları tarafından adım adım daha az sevileceklerdir. Ama Allah’ın dostları her geçen gün başkalarının kendilerine ulaştırdığı ve kendileri sebebiyle hissettikleri sevgiyi her geçen gün artar bir şekilde tespit edecekleridir. Öyleyse sevgili kardeşlerim, gayretiniz hep Allah yolunda olacak. Allah için yaşayacaksınız. Bunun temelinde sevgi vardır. Şeytanın tarafında yaşayanlar ise sadece sevgisizliği hedef edinirler. Onlar için sadece düşmanlık vardır. Çünkü o vaktiyle başkasına düşmanlık etmiştir. Ondan da eşyanın tabiatına uygun olarak düşmanlık geri dönmüştür.

Sevgili kardeşlerim! Böyle bir dizayna dikkatle bakın. Yapmanız lâzımgelen şey etrafınızdaki insanlar size güzel davransa da kötü davransa da sizin onlara kötü davranmamanızdır. Her zaman onlara karşı olan güzel davranışınızı devam ettirebilmelisiniz. Bir süre sonra onlar sizdeki bu kendilerinin yanlış davranışına karşı verilen pozitif cevapları değerlendireceklerdir. Önce şaşıracaklardır. Sonra sizi birçok defa imtihana tâbî tutacaklardır. Ama her seferinde sizin onlara kızmadığınızı, öfkelenmediğinizi ve tam aksine onları sevmeye devam ettiğinizi göreceklerdir. İşte bu onları daha derin imtihanlara götürecektir. Ama her seferinde mağlup olacaklardır, siz Allah’ın emirlerini yerine getirdiğiniz ve onların negatif olan bütün davranışlarına pozitif davranışlarla cevap verebildiğiniz için. Sonuç ne olur? Sonuç o kişinin kurtuluşudur. İşte bir kişinin daha kurtuluşuna sebebiyet vermiş olursunuz.

Sevgili kardeşlerim! Ne kaybettiniz? Bir şey kaybetmediniz. Kazandınız. Zamanı kazandınız bir defa. Çünkü kullandığınız zaman parçasında bir insanın cehennemden kurtulmasına sebebiyet verdiniz. Bu sizin için çok önemli bir şey. Önemli şekilde derecat kazandırır. Bu sebeple insanları kurtarmaya çalışmaktan sakın vazgeçmeyin sevgili kardeşlerim! Onlara dikkatle bakın. Onlara acıyın. Çünkü onlar Allah’ın gerçeklerini bilmiyorlar. Dîni İslâm’ın 5 şartından ibaret zannediyorlar; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek. Onlara dînin daha ötesinin var olduğunu nasıl ispat edeceksiniz. Evvelâ soracaksınız. Diyeceksiniz ki: “Ey benim azîz kardeşim! Senin dîninin adı ne?” “Niye?” diye soracak herhalde. Siz ona cevap vereceksiniz: “Cevap ver, ben de cevabı vereyim.” Eğer sevgili kardeşlerim, o kişi bu istikamette cevabını verirse sizin ona verdiğiniz cevapla anlayacaktır ki; siz Allah’a davet ediyorsunuz. Siz bundan bir kazanç temin etmiyorsunuz; dünya kazancı. Ama ahiret kazancı kazanıyorsunuz. Kime Allah'a ulaşma dileğini teklif edip de onun Allah’a ulaşmayı dilemesini temin edebilirseniz sevgili kardeşlerim, sadece bu onların cehennemden kurtulması için yeterli sebeptir. Allahû Tealâ onların kalbine öyle bir sevgi verecektir ki; o sevgi onların artık ibadetlerini en güzel şekilde yapmaya başlamalarını temin edecektir ve hedefe götürecektir onları. İşte etrafınızdaki Allah’ın yoluna girmemiş olan insanlara ulaştırdığınız bu sevgi önerileri onların adım adım etrafındaki insanları sevmelerini ve bunun tabiî neticesi olarak da o insanların da onları sevmeleri neticesine ulaşacaktır. İşte Allahû Tealâ’nın bu istikamette hepinizden istediği şey budur. İster ki; hepiniz sevin sevgili kardeşlerim! Sevin ki; sevilesiniz.

Ne kaybederiz sevgili kardeşlerim? Bir düşünün. İnsanlara Allah’ın doğrularını Kur’ân âyetleriyle ispatladınız ve onlar da Allah’ın emirlerini daha üst seviyede yerine getirmeye başladılar. Ama özellikle davranış biçimlerinde büyük değişiklikler vücuda getirdiniz. Başka insanları sevmeye başladılar. Başka insanların onları sevmemesi, bu kardeşlerimizin onları sevmesine engel teşkil etmediğini göreceksiniz. O zaman anlayacaksınız ki; tamam. Bu kardeşimiz olgunlaşmış. Artık başka insanlar onu sevse de sevmese de o onları sevecek ve onlar için bir kurtuluş meşalesi olmakta devam edecek.

Sevgili kardeşlerim! 100 kişiyle konuştunuz. Her birine Allah'a ulaşmayı dilemenin ne kadar güzel bir şey olacağını anlattınız. Onlardan 15 kişi sizin söylediğinizi gerçekleştirdi. İşte o 100 kişinin arasından 15 kişiyi cehennemden siz kurtardınız. Ne demek istiyoruz? Son derece açık sevgili kardeşlerim! Bugün İslâm âlemi İslâm’ın 5 şartına endekslenmiş vaziyette. İslâm’ı yaşayanlar namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar, zekât veriyorlar, hacca gidiyorlar, kelim-i şahadet getiriyorlar. “İşte” diyorlar, “bu İslâm’ın 5 şartı. Biz de bu 5 şartı gerçekleştiriyoruz.” Onlara sorun: “Böylece siz İslâm oluyor musunuz sahiden? Namaz kılıyorsunuz; güzel. Oruç tutuyorsunuz; güzel. Zekât veriyorsunuz, hacca gidebilmişsiniz ya da gidememişsiniz. Zaten imkânınız yoksa gidemezsiniz. Bu ise bir günah değildir. İslâm’ın 5 şartını yerine getiriyorsunuz. Ama İslâm’ın şartı 5 değil ki. Kur’ân-ı Kerim 7’li bir dizayn içinde Allahû Tealâ tarafından indirilmiş. Öyleyse Allah'a ulaşmayı dilemek var; 6. şart. Bir de dîninizin adı neydi sizin? İslâm dîni değil mi? İslâm dîni demek teslim dîni değil mi? Kime teslim? Allah’a teslim.

1. Peki, siz ruhunuzu Allah’a teslim etmek mecburiyetinde değil misiniz?
2. Fizik bedeninizi Allah’a teslim etmek mecburiyetinde değil misiniz?
3. Nefsinizi Allah’a teslim etmek mecburiyetinde değil misiniz?
4. İradenizi Allah’a teslim etmek mecburiyetinde değil misiniz?

Kur’ân âyetleri böyle böyle böyle değil mi?” Hepsine “evet” cevabını alacaksınız. “Öyleyse aziz kardeşim! Bunları gerçekleştiremezsen, en azından bir Allah'a ulaşmayı dileyemezsen cennete giremeyeceğini, İslâm’ın 5 şartıyla hiç kimsenin cennete girmesinin mümkün olmadığını biliyor muydun? Evet, namaz kılmak farzdır. Oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek; hepsi farzdır. Ama sen Allah'a ulaşmayı dilemedikçe İslâm’ın temel şartını yerine getiremezsin. Ne demek istiyoruz? Açık ve kesin. Senin dînin ne dîniydi? İslâm dîni. Yani? Yani teslim dîni. Ruhunu da fizik bedenini de nefsini de iradeni de Allah’a teslim etmekle mükellefsin. Ama sen bırak bunları teslim etmeyi daha dilediğin an, “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum!” dediğin an, bu talebin eğer kalpten bir talepse 1. kat cenneti hak etmiş olursun. Öyle söyleyip, gerçekten bunu talep edip ölmüş olsan Allahû Tealâ seni cehennemine almaz. Sen Allah'a ulaşmayı dileyen birisi olarak 1. kat cennete girersin. Ama daha güzel olay var. Eğer mürşidine tâbî olursan o zaman 2. kat cennetin de sahibi olursun ve ruhun vücudundan ayrılıp Allah’a doğru yola çıkar. Bu çıkışın sonunda 7-8 aylık bir devre içinde ruhun Allah’a ulaşmış olacaktır. O zaman sen ermiş evliya olmak imkânının sahibi olacaksın.”

Ve sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ böylece o insanla sizin aranızdaki ilişkinin en güzel standartlarını ifade ediyor. Neyi anlatıyor Allahû Tealâ? Mutlu olmayı... Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesin.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ istiyor ki; herkes Allah’ın cennetine girsin ve insanlar kendi iradeleriyle bunu gerçekleştirmek mecburiyetinde. Yani dilerlerse yaparlar. Dilemezlerse yapmazlar. O zaman bunun cezasına katlanmak mecburiyetindeler. Bir insan Allah'a ulaşmayı dilemiyor. Mürşidine tâbî olmuyor. Ruhunu Allah’a ulaştırmıyor. Fizik bedenini teslim etmiyor. Daha sonrakilerin hiçbirini yapamaz, tabiî bunları yapmazsa. “İslâm’ın 5 tane şartı var.” diyor. “Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek. Ben bunları yaparım ve evet, cennete giremem. Ama bir süre cehennemde kaldıktan sonra nasıl olsa cennete girecek değil miyim? Bir süre cehennemde kalırım. Ondan sonra cennete girerim.”

Hayır sevgili kardeşlerim! Hiç kimse cehenneme girip de cehennemden çıkıp Allah’ın cennetine giremez. Hiç kimse bize Kur’ân-ı Kerim’de böyle bir âyet-i kerimeyi gösterememiştir. Göstermesi de mümkün değildir. Hamd olsun ki; Allahû Tealâ bize Kur’ân-ı Kerim’i öğretti. Öyleyse sevgili kardeşlerim ne görüyoruz? İnsanların korkunç bir aldatıcı noktaya itildiğini görüyoruz.

Halbuki bu insanlar; namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden, kelime-i şahadet getiren insanlar Allah'a ulaşmayı dileseler, dileyip de ölseler, bunu gerçekleştiremeden dileyip de ölseler 1. kat cennetin sahibi olarak ölürler. Ama yaşarlarsa Allah onlara mutlaka mürşid sevgisi verecektir. Tâbî olmalarıyla beraber 2. kat cennetin sahibi olurlar. Ama tâbî olmak onlara büyük bir şey sağlar. Çünkü Allah’tan mürşidini sorup da Allah’ın gösterdiği mürşide ulaşan ve ona tâbî olan kişi tâbî olduktan sonra ölse o kişi 2. kat cennetin sahibi olur. O kişi Allah'a ulaşmayı dilemiştir ki Allah ona mürşidini göstermiştir. Mürşidine tâbî olunca 2. kat cennetin sahibi olur ve ruhu vücudundan ayrılır.

O ayrılan ruh 7-8 aylık bir devrede Allah’a ulaşacaktır. İşte kişi 3. safhaya gelmiştir. Ermiş evliya olacaktır.

• Devam ederse dizaynına fizik bedenini teslim edecektir, 4. kat cennet.
• Nefsini teslim edecektir, 5. kat cennet.
• Muhlis olacaktır, 6. kat cennet.
• İradesini Allah’a teslim edecektir, 7. kat cennetin de sahibi olacaktır.

Öyleyse bütün kapılar açık sevgili kardeşlerim! Hepimiz için bütün kapılar açık. Yeter ki; biz sevelim, Allahû Tealâ’nın emirlerini yerine getirelim ve mutlu olalım.

Allah hepinizden razı olsun.

Benzer konular