Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin ve babalarının üzerinde buldukları yola tâbî olanların, bilmeden şeytanın adımlarına uyanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?”

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Ulaşmayı Dilemek » Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin ve babalarının üzerinde buldukları yola tâbî olanların, bilmeden şeytanın adımlarına uyanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?”
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin ve babalarının üzerinde buldukları yola tâbî olanların, bilmeden şeytanın adımlarına uyanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?”

Allahû Tealâ Bakara 170’te şöyle söylüyor:

2/BAKARA-170: Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).
Ve onlara: “Allah’ın indirdiği şeye tâbî olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (yola) tâbî oluruz.” dediler. Ve eğer, onların ataları hiçbir şeyi akıl etmiyor ve hidayete ermemiş olsalar bile mi?


Onlara: “Allah’ın indirdiğine (Allah’ın indirdiği şeylere) tâbî olun!” Allah’ın indirdiği emirlere tâbî olun denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola tâbî oluruz (atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye tâbî oluruz).” dediler. Peki, eğer onların ataları hiçbir şeye akıl etmeyen ve hidayete ermeyen kimselerse de mi?

Öyleyse yapılması icap eden şey aslında son derece basit, Allah’ın indirdiklerine tâbî olmak.

Diyor ki Cabbar: A’râf 28’de Allahû Tealâ şöyle söylüyor:

7/A'RÂF-28: Ve izâ faalû fâhişeten kâlû vecednâ aleyhâ âbâenâ vallâhu emerenâ bihâ, kul innallâhe lâ ye’muru bil fahşâi, e tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Kötü (çirkin) bir şey yaptıkları zaman: “Babalarımızı onun üzerinde bulduk (onlardan böyle gördük) ve Allah onu bize emretti.” dediler. (Onlara şöyle) de: “Muhakkak ki; Allah, fahşayı (kötülüğü, çirkinliği) emretmez. Allah’a bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?”


Fahiş bir şey (fahiş bir fiil) işledikleri zaman (fahiş; kötü bir işlem yaptıkları zaman) derler ki: “Babalarımızı onun üzerinde bulduk. Yani onlardan böyle gördük. Ve Allah onu bize emretti. Yani babalarımızın yolunda olmayı Allah bize emretti.” dediler. “Onlara de ki,” diyor Allahû Tealâ: “Allah, muhakkak ki Allah, fahşayı (kötülüğü, çirkinliği) emretmez. Allah’a bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?”

Ve Nur-21’de Allahû Tealâ diyor ki:

24/NÛR-21: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).


yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni): Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın.
ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni: Kim şeytanın adımlarına tâbî olursa.
fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri): O zaman o kişi fuhuşla ve münkerle emrolunur. Allah’ın yasak ettiği fiilleri işlemekle ve fuhuşla (fahşa ile) emrolunur.
ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden: Eğer Allah’ın fazlı ve O’nun rahmeti (Allah’ın rahmeti) üzerinize olmasaydı, içinizden hiçbiriniz ebediyen tezkiye olamazdınız.  
ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu: Ama lâkin Allah, dilediğini tezkiye eder.
vallâhu semî’un alîm (alîmun): Allah, işitir ve bilir.

Tezkiye olmak, biliyorsunuz nefsinizdeki afetlerin yok edilmesi olayıdır. Yarıya kadar yok olursa, yarıdan fazlası yok olursa bunun adı tezkiyedir. Bütünü yok olursa tasfiyedir.

Öyleyse Cabbar bunları söyledikten sonra bakalım ne diyor?

“Fuhşiyatı ve münkeri.” diyor Cabbar: “Şeytanın emrettiğini Rabbimiz bizlere açıklıyor. Buna göre Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin, babalarını üzerinde buldukları yola tâbî olanlar yani babalarının üzerinde buldukları yola tâbî olanların bilmeden şeytanın adımlarına uyanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?” diyor. Cabbar.

İnsanlar doğuştan itibaren şeytanın adımlarına tâbîdirler. Çünkü şeytan münkerle ve fuhuşla emreder. Ve nefsimizin afetleri de münkeri ve fuhuşu gerçekleştirmek üzere dizayn edilmişlerdir. Biliyorsunuz ki, nefsimizin afetleri Allah’ın yasak ettiği fiilleri işlemek, emrettiklerini asla gerçekleştirmemek isterler. Ama ruhumuzun hasletleri, Allah’ın bütün emirlerini gerçekleştirmek, yasak ettiklerini de asla işlememek isterler. Diyalektik bir kavga bu sebeple iç dünyamızda devamlı olarak vardır. Nefsimiz veya ruhumuz devamlı bir çekişme halindedir. Nefs inat afetinin tabii tesirinde bunu yapacaktır. Ruh ise Allah’tan bu emri aldığı için bunu gerçekleştirecektir. Yani nefs ile mutlaka hasım olmak mecburiyetindedir. Bu durumda olay açık açık görülüyor. Nefs tezkiyesi olmayanlar (nefs tezkiyesi yapmayanlar) şeytanın adımlarına tâbî olanlardır. Bunlar da münkerle ve fuhuşla emrolunurlar. Ve bu standartlarda münker ve fuhuşa sebebiyet verenler, babalarını üzerinde buldukları o yola tâbî olanlardır.

Hidayet yoksa münker vardır, fuhuş vardır. Hidayetin başladığı yer Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi gereğince Allah'a ulaşmayı dileme noktasıdır. Kim dilerse taguta kul olmaktan kurtulur. Yani; yani münkerle ve fuhuşla emrolunmaktan kendisini kurtarır.   

Öyleyse rahatlıkla Cabbar’ın söylediğini söyleyebiliriz (diyebiliriz).

Benzer konular