Âli İmrân 187'ye göre bize öğretilen hidayet âyetlerini başkalarına anlatmanın farz olduğunu, İsrâ 53 âyetine göre tebliğin güzel sözle yapılması gerektiğini ve bu anlatımın nasıl yapılacağını ise, Ahzâb 21'de Allah’a ulaşmayı dileyen ve çok zikredenlerin resûlün sözlerini değiştirmeden anlatarak yapabileceği, aynı zamanda Fussilet 33-34-35'e ulaşıldığında ancak tam olarak yapılabileceğini söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Âli İmrân 187'ye göre bize öğretilen hidayet âyetlerini başkalarına anlatmanın farz olduğunu, İsrâ 53 âyetine göre tebliğin güzel sözle yapılması gerektiğini ve bu anlatımın nasıl yapılacağını ise, Ahzâb 21'de Allah’a ulaşmayı dileyen ve çok zikredenlerin resûlün sözlerini değiştirmeden anlatarak yapabileceği, aynı zamanda Fussilet 33-34-35'e ulaşıldığında ancak tam olarak yapılabileceğini söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Âli İmrân 187'ye göre bize öğretilen hidayet âyetlerini başkalarına anlatmanın farz olduğunu, İsrâ 53 âyetine göre tebliğin güzel sözle yapılması gerektiğini ve bu anlatımın nasıl yapılacağını ise, Ahzâb 21'de Allah’a ulaşmayı dileyen ve çok zikredenlerin resûlün sözlerini değiştirmeden anlatarak yapabileceği, aynı zamanda Fussilet 33-34-35'e ulaşıldığında ancak tam olarak yapılabileceğini söyleyebilir miyiz?

Haydi baştan başlayalım. Âli İmrân 187'ye göre “Bize sizin öğrettiğiniz hidayet âyetlerini başkalarına anlatmanın farz olduğunu söyleyebilir miyiz?” diyor.
    
Âli İmrân 187:

3/ÂLİ İMRÂN-187: Ve iz ehazallâhu mîsâkallezîne ûtûl kitâbe le tubeyyinunnehu lin nâsi ve lâ tektumûneh(tektumûnehu), fe nebezûhu verâe zuhûrihim veşterav bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe bi’se mâ yeşterûn(yeşterûne).
Ve Allah, kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz." diye, misâk almıştı. Fakat onu (misâkı), arkalarına attılar (sözlerini tutmadılar) Ve onu az bir değere sattılar. Oysa yaptıkları alışveriş ne kötü.


ve iz ehazallâhu mîsâkallezîne ûtûl kitâbe le tubeyyinunnehu lin nâsi: Hani o zaman ki; Allah, kitap verilenlerden misak almıştı, kesin söz almıştı.

Kimlerden? Kendilerine kitap verilenlerden.

ve iz ehazallâhu: Allah almıştı, ahsetmişti.
mîsâkallezîne: Misak, o kişilerden misak almıştı.
ûtûl kitâbe: Kendilerine kitap verilenlerden misak almıştı.
le tubeyyinunnehu lin nâsi: İnsanlara beyan edeceksiniz diye. İnsanlara açıklayacaksınız diye.
ve lâ tektumûneh (tektumûnehu): Ve onu gizlemeyeceksiniz diye (insanlardan misak almıştı).
fe nebezûhu verâe zuhûrihim: Sonra onu arkalarına, sırtlarına atarak.
veşterav bihî semenen kalîlâ (kalîlen): Onu az bir bedele sattılar.
fe bi’se mâ yeşterûn (yeşterûne): Ne kötü bir alışveriş.  

Öyleyse Allahû Tealâ’nın kendilerine kitap verilenlerden misak ahsettiği, aldığı kesin. Bu misak neyi ifade ediyor? "Sizin öğrendiğiniz bu Allah’a ulaşmayı dilemeyi inkâr etmeyeceksiniz, saklamayacaksınız; özellikle saklamayacaksınız, gizlemeyeceksiniz, açıklayacaksınız, beyan edeceksiniz. 'tubeyyinunnehu: Onu beyan edeceksiniz diye.' Onlar ise onu arkalarına attılar.” diyor, yani dikkate almadılar.
    
İsra 53:

17/İSRÂ-53: Ve kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsenu, inneş şeytâne yenzegu beynehum, inneş şeytâne kâne lil insâni aduvven mubînâ(mubînen).
Ve kullarıma de ki: “En güzeli (sözü) söylesinler!” Muhakkak ki şeytan, onların aralarını bozar (fesat çıkarır). Muhakkak ki o, insana apaçık düşmandır.


ve kul: De ki.
ve kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsen (ahsenu): Ve kullarıma de ki: ‘En güzeli söylesinler. Allah’ı söylesinler, Allah’a ulaşmayı söylesinler.
inneş şeytâne yenzegu beynehum: Muhakkak ki şeytan, onların aralarını bozar.
inneş şeytâne kâne lil insâni aduvven mubînâ (mubînen): Muhakkak ki şeytan insan için apaçık bir düşmandır.

"Bu en güzel sözü söylesinler.” diyor. “Herkese söylesinler.” Ne, o? “Allah’a ulaşmayı dileyin! Ahsen, ahseni söylesinler, Allah’a ulaşmayı söylesinler.”

Ahzab 21:

33/AHZÂB-21: Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıra ve zekerallâhe kesîrâ(kesîran).
Andolsun ki, sizin için ve Allah’a ve ahiret gününe (Allah’a ulaşma gününe) ulaşmayı dileyen ve Allah’ı çok zikredenler için, Allah’ın Resûl’ünde güzel bir örnek vardır.


lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun: Onlar için Allah’ın Resûl'ünde ahsen bir örnek vardır.

Kimler için?

limen kâne yercûllâhe: Allah’ı dileyene.
vel yevmel âhıre: Allah’a ulaşmayı dileyene, Allah’a ulaşma gününü dileyene.  Allah’ı dileyene, Allah’a ulaşma gününü dileyene.
ve zekerallâhe kesîrâ (kesîren): Ve Allah’ı çok zikredene.

Allah’ı dileyene, Allah’a ulaşma gününü yevm’il âhiri dileyenlere ve Allah’ı çok zikredenlere.  
    
Fussilet 33:
    
41/FUSSİLET-33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).
Allah’a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?


ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi: "Muhakkak ki, ‘Ben Allah’a teslim oldum.” diyerek Allah’a çağırandan daha güzel sözlü kim vardır?
ve amile sâlihan: Ve salih amel işleyen.
ve kâle innenî minel muslimîn (muslimîne): "Muhakkak ki ben teslim olanlardanım." diyen.

"Muhakkak ki ben Allah’a teslim oldum." diyerek Allah’a çağıran, salih amel işleyenden yani daimî zikre ulaşmış olanlardan bahsediyor Allahû Tealâ.

Fussilet 34'te de devam ediyor:

41/FUSSİLET-34: Ve lâ testevîl hasenetu ve lâs seyyietu, idfa’ billetî hiye ahsenu fe izâllezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm(hamîmun).
Hasene (iyilik) ve seyyie (kötülük), müsavi (eşit) değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur.


ve lâ testevîl hasenetu ve les seyyieh (seyyietu): Hiç hasenatla seyyiat bir olur mu?
idfa’ billetî hiye ahsenu: Sen yapılanı, ahsen olanla söndür, önle.
fe izellezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm (hamîmun): O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi muhakkak ki yakın dost olmuştur.

Fussilet 35:

41/FUSSİLET-35: Ve mâ yulakkâhâ illâllezîne saberû, ve mâ yulakkâhâ illâ zû hazzın azîm(azîmin).
Ona (kötülüğü iyilikle karşılama hasletine), sabredenlerden ve hazzul azîm (en büyük haz) sahiplerinden başkası ulaştırılmaz.


ve mâ yulakkâhâ illellezîne saberû: Bu haslete sadece sabır sahipleri.
ve mâ yulakkâhâ illâ zû hazzın azîm (azîmin): Ve sadece hazzul azîmin sahipleri ulaştırılır.

Şimdi burada; “Âli İmrân 187'ye göre bize öğretilen hidayet âyetlerini başkalarına anlatmanın farz olduğunu söyleyebilir miyiz?” Evet

“İsra 53. âyetine göre de insanlara tebliğin güzel sözle yapılması gerektiğini söyleyebilir miyiz?” Evet

“Ve bu anlatımın nasıl yapılacağını ise Ahzâb 21'de Allah’a ulaşmayı dileyen ve çok zikredenlerin resûlün sözlerini değiştirmeden anlatarak yapabileceği söyleyebilir miyiz?” Evet

“Aynı zamanda Fussilet 33, 34 ve 35. âyet-i kerimelerine ulaşıldığında ancak tam olarak yapılabileceğini söyleyebilir miyiz?” Orada artık irşad makamına ulaşanlar var. Bütün sahâbe irşad makamının sahipleri olmuşlar. Tam olarak ancak orada yapılır.

Benzer konular