Allahû Tealâ Kur’an’da açık bir dalâlet ve uzak bir dalâletten bahsediyor. Açık bir dalâlet ve dalâlet nasıl oluşur?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Allahû Tealâ Kur’an’da açık bir dalâlet ve uzak bir dalâletten bahsediyor. Açık bir dalâlet ve dalâlet nasıl oluşur?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allahû Tealâ Kur’an’da açık bir dalâlet ve uzak bir dalâletten bahsediyor. Açık bir dalâlet ve dalâlet nasıl oluşur?

Bütün insanlar başlangıçta dalâlettedir. Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes dalâlettedir. Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes, günahları sevaplarından fazla olanlardır. Ve uzak dalâlet, başka insanları da Allah’ın yolundan saptıranlar için gereklidir. Allahû Tealâ diyor ki Nisâ 167, 168, 169'da:

4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).
Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.

4/NİSÂ-168: İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfira lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
Muhakkak ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.

4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.


“Muhakkak ki onlar kâfirlerdir ve Allah’ın yolundan men ederler. Başka insanların Allah’a ulaşmayı dilemesini engelleyerek, onları Allah’ın sebîlinden, yolundan men ederler. Onlar uzak bir dalâlettedir.”
 
Demek ki uzak bir dalâlette olmak için kişinin dalâlette olması yetmiyor. Başka insanları da Allah’ın yolundan uzaklaştırmak için gayret sarf eden, Allah’ın yoluna sokmayan, o insanların Allah’ın yoluna girmesine mani olan bir yapıda olması lâzım. Böyle insanlar hem kendine zulmetmiştir, hem de başka insanlara.

“innellezîne keferû ve zalemû: Onlar muhakkak ki hem kâfirdirler, hem de zalimdirler.”  diyor.
lem yekunillâhu li yagfire lehum: Allah onlara asla mağfiret etmez.
ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan): Onları Tarîki Mustakîm’e ulaştırmaz.
illâ tarîka cehenneme: Cehennem tarîkine ulaştırır.
hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden): Onlar orada ebediyyen kalacaklardır.

Demek ki uzak dalâlet insanların Allah’a ulaşmayı dilememeleriyle oluşmuyor:

1- Allah’a ulaşmayı dilemeyecek,
2- Başka insanları da men edecek. Onlar uzak dalâlette.

Açık dalâlet, insanların dalâlette olmasını, dalâlette değilmiş gibi gösterip başka insanların dalâlette kalmasına sebebiyet verenler. Ama kendilerine göre bir açık dalâlet olayı yoktur. İnsanlar var, Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar ve inceleme yapmak gereğini de duymadan, “Eğer Allah’a ulaşmayı dilemezseniz dalâlettesiniz.” emrine, ifadesine karşı çıkıyorlar. “Hayır” diyorlar “Biz dalâlette değiliz. Biz hidayetteyiz.”

Allahû Tealâ En’âm Suresinin 178. âyet-i kerimesinde diyor ki: "Dalâlette olanlar, hüsranda olanlardır."

Hüsranda olanlardan bahsediyor Mu’minun 103'te:

23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.


“Günahları sevaplarından fazla olanlar, hüsranda olanlardır.” diyor. “Onların gidecekleri yer cehennemdir. Cehennemde ebediyyen kalacaklardır.”

Öyleyse hüsranda olanlar, dalâlete olanlardır ve Allahû Tealâ: “Allah’a ulaşmayı yalanlayanlar hüsrandadırlar.” diyor. Allah’a ulaşmayı yalanlayanlar kimlerdir? Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Dilemeyip yalanlayanlar, işte onlar açık bir dalâlette olanlardır. Hem Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar, hem de yalanlıyorlar. Başka insanlara, “Allah’a ulaşmak diye bir şey yoktur.” tarzında bir ifadeyle bu Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar, Allah’ın hidayet âyetlerini yalanlayanlar, onlar açık bir dalâlet içindedirler.

Dalâletse oluşmaz, zaten bütün insanlar dalâlettedirler. Bütün insanlar doğuşlarından itibaren dalâlettedirler. Bunlardan sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler hidayete adım atacaklardır. Hidayete ermeyeceklerdir, hidayete adım atacaklardır. Ruhlarını Allah’a ulaştırdıkları zaman birinci hidayete, fizik vücutlarını teslim ettikleri zaman ikinci hidayete (birisi 22. basamak, birisi 25. basamak), nefslerini teslim ettikleri zaman üçüncü hidayete (27. basamak), iradelerini teslim ettikleri zaman dördüncü teslime, dördüncü teslimle gerçekleşen hidayete ulaşacaklardır ve yedinci safhaya ulaşacaklardır.

Öyleyse bu açık dalâleti dizayn ettiğimiz zaman, açık dalâletin sahipleri, insanlara çok açık bir şekilde “Sakın ha! Allah’a ulaşmayı dilemeyin. Böyle bir şey yoktur.” tarzında bir ifadede bulunmak yerine, hidayetin Allah’a ulaşmayı dilemek, ruhu, vechi, nefsi Allah’a ulaştırmak şeklinde oluşmadığını, bunun dışındaki tarzlarda anlatmaya çalışan insanlar açık bir dalâletin sahibidir. Allahû Tealâ’ya ulaşmanın mümkün olmadığını iddia ederler. “İnsanın ruhu, insan öldüğü zaman Allah’a ulaşır. Başka türlü ruhun vücuttan ayrılması mümkün değildir.” derler.

Benzer konular