Osmanlı aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hala tüm dünyaya örnek olan adalet ve hoşgörüyü nasıl yaşamıştı?

Anasayfa » Ana Sayfa » Osmanlı » Osmanlı aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hala tüm dünyaya örnek olan adalet ve hoşgörüyü nasıl yaşamıştı?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Osmanlı aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hala tüm dünyaya örnek olan adalet ve hoşgörüyü nasıl yaşamıştı?

Osmanlı’nın adaleti ve hoşgörüyü sağlaması tek bir sebebe bağlıdır sevgili kardeşlerim! Osmanlı öyle bir Osmanlıydı ki; onlardan müslüman olanlar mutlaka mürşidlerine tâbî olurlardı ve bütün olarak tâbî olurlardı. Yani asker ocağına girenler, askerliği kendilerine meslek seçenler bir mürşide tâbî olurken, esnaf başka bir mürşide tâbî olurdu. İnsanların içinde bulundukları standartlara göre tâbî oldukları mürşidler birbirinden ayrıydı ama herkes ait olduğu mürşide tâbî olmak mecburiyetindeydi. Bu Osmanlı’nın olmazsa olmaz şartıydı.

İşte Osmanlı’nın dünya hâkimiyeti bu standartlar tahtında gerçekleşmiştir.  Onlar hepsi tasavvuftandı. Asker bir tasavvufun mensubuyken, herhangi bir mesleğin sahipleri bir başka mürşidin emrindeydiler, tâbiiyetindeydiler. Böylece ayrı ayrı mürşidlere ama mutlaka mürşidlere tâbî olan bir Osmanlı silsilesi… Ve insanlar tam olarak riayet ederlerdi Allahû Tealâ’nın emirlerine. Öyleyse insanların çalışmakta oldukları iş yerleri ticaret olabilir, bunun dışındaki faktörler olabilir, ama her biri her bir meslek bir mürşide mutlaka tâbî olmayı gerektirirdi. Ayrı ayrı tâbiiyetler, ayrı ayrı mürşidler ama sonuçlar hep aynı. 7 safha ve 4 teslimin yaşanmasıyla noktalanan bir tasavvuf gerçeği; mutlaka tâbiiyet. Bütün asker mutlaka mürşidlerine tâbî idi. Bütün donanma mutlaka mürşidlerine tâbî idi. Bütün ticaretle meşgul olanlar mutlaka mürşidlerine tâbî idi. Bu nokta ayrı ayrı birçok mürşidin devreye girmesini sağlamıştır. Ayrı ayrı mesleklerin sahipleri ayrı ayrı mürşidlere tâbî olmuşlardı. Ama tâbiiyet muhakkaktı. Yani Osmanlı’da bir insan her halükârda asker olsun, sivil olsun, memur olsun, ticaret yapsın; hepsi ayrı ayrı mürşidlere bağlıydılar. Ama bir defa daha altını çizerek söylüyorum. Mutlaka bir mürşide tâbî idiler. Elbette müslüman olanlardan bahsediyoruz.

Allah razı olsun.

Benzer konular