Mü’min Suresinin 8. âyet-i kerimesi ve Mearic Suresinin 32. âyetlerini açıklar mısınız? Emanetlerin ruh, vech, nefs, irade ve ahdlerinin muhtevasında ruhun misakı, vechin ahdi, nefsin yemini ve iradenin misaki vardır diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Yemin, Misak ve Ahd » Mü’min Suresinin 8. âyet-i kerimesi ve Mearic Suresinin 32. âyetlerini açıklar mısınız? Emanetlerin ruh, vech, nefs, irade ve ahdlerinin muhtevasında ruhun misakı, vechin ahdi, nefsin yemini ve iradenin misaki vardır diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Mü’min Suresinin 8. âyet-i kerimesi ve Mearic Suresinin 32. âyetlerini açıklar mısınız? Emanetlerin ruh, vech, nefs, irade ve ahdlerinin muhtevasında ruhun misakı, vechin ahdi, nefsin yemini ve iradenin misaki vardır diyebilir miyiz?

Mu’min-8 ve Meâric-32…  Diyor ki Mu’min-8’de:

40/MU'MİN-8: Rabbenâ ve edhilhum cennâti adninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul hakîm(hakîmu).
Rabbimiz, onlara vaadettiğin adn cennetlerine, onları ve onların babalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden salâha ulaşanları dahil et. Muhakkak ki Sen, Sen Azîz’sin, Hakîm’sin (hüküm ve hikmet sahibisin).


rabbenâ: Rabbimiz.
ve edhilhum cennâti adninilletî: ve onları adn cennetine dâhil et.

“Onlara vaadettin ki onlara onu vaat ettiğin…”

vaadtehum: onlara vaat ettin.
ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim: ve kim usullerinden anne babasından ve zevcelerinden eşlerinden ve.  
zurriyyâtihim: onların zürriyetlerinden de salâha ulaşanları oraya dâhil et.
inneke entel azîzul hakîm(hakîmu): muhakkak ki Sen, Azîz'sin, üstün ve güçlü olansın ve Hakîm olansın (hekim ve hikmet sahibisin).

Öyleyse, adn cennetlerine kim girer? Adn cennetlerine girebilenler iradelerini Allah’a teslim etmiş olanlardır. Ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini de Allah’a teslim etmiş olanlardır. İşte salâh makamı bu noktaya ulaşmamış olanları da kapsar. Salâh makamının 1. kademesi, Tövbe-i Nasuh’a davettir. Tövbe-i Nasuh davetidir. 2. kademesi günahların örtülmesidir. 3. kademesi salâh nurunun verilmesidir. 4. kademesi günahların sevaba çevrilmesidir. Bundan sonra iradenin teslimi noktasına ulaşılır. İradenin teslimi bundan sonraki bir noktadadır. Ama iradenin tesliminden evvelki 4 kademe de salâh makamının içindedir. Öyleyse adn cennetine girecek olan iradelerini Allah’a teslim edenlerin yanında, onların babalarından, evlâtlarından, kardeşlerinden salâha ulaşmış varsa onlar adn cennetlerinin değil naim cennetlerinin muhtevasında olmasına rağmen onların da diğerleriyle beraber; adn cennetlerine girecek olanlarla beraber adn cennetine ulaştırılması, kabul edilmesi söz konusu. Onu ifade ediyor âyet-i kerime. Adn cennetine girebilmek için salâh makamının 5. kademesine ulaşmak lâzım. Demin dediğimiz 4 kademe geçilince kişi irşada ulaşır yani kendisi irşad olmuştur artık. İradesini de Allah’a teslim ederse irşad olan bu kişi, başkalarını da irşad etmekle vazifeli kılınır. Yeni bir olgu söz konusudur. Başkalarının da irşadı. İşte onlar adn cennetlerine gidenlerdir. Ama bu adn cennetlerine gidenlerin adn cennetine lâyık olmamakla beraber salâha ulaşmış olan eşleri, anneleri, babaları, kardeşleri onlar da salâh makamına ulaşmışlarsa, salihlerden olmuşlarsa onları da Allahû Tealâ’nın adn cennetine alması söz konusu olacaktır.

Meâric-32:

70/MEÂRİC-32: Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).
Ve onlar emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir.


“Onlar ki emanetin iadesine ve ahdlerine riayet ederler.”

Öyleyse şimdi burada o insanların, adn cennetine gidecek olan insanların emanetlerine riayeti söz konusu ve ahdlerine riayetleri söz konusu. Ruh, vech, nefs.

Şimdi Cabbar’ın soruş tarzında emanetlerin ruh, vech, nefs, irade….

“Emanetlerin isimleri ve ahdlerinin muhtevasında ruhun misakı, vechin ahdi, nefsin yemini ve iradenin misaki vardır diyebilir miyiz?”

O zaman Allahû Tealâ ikisinde de aynı şeyi söylemiş olurdu. Allahû Tealâ Nisâ Suresinin 76 ve 77. âyetlerinde de bu konuda ahdi, emanetlerin ötesinde tutuyor.

4/NİSÂ-76: Ellezîne âmenû yukâtilûne fî sebîlillâh(sebîlillâhi), vellezîne keferû yukâtilûne fî sebîlit tâgûti fe kâtilû evliyâeş şeytân(şeytâni), inne keydeş şeytâni kâne daîfâ(daîfen).
Âmenû olanlar, Allah’ın yolunda savaşırlar ve kâfir olanlar ise tagutun yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Muhakkak ki şeytanın hilesi zayıftır.

4/NİSÂ-77: E lem tera ilâllezîne kîle lehum kuffû eydiyekum, ve ekîmus salâte ve âtûz zekât(zekâte), fe lemmâ kutibe aleyhimul kıtâlu izâ ferîkun minhum yahşevnen nâse ke haşyetillâhi ev eşedde haşyeh(haşyeten), ve kâlû rabbenâ lime ketebte aleynâl kıtâl(kıtâle), lev lâ ahhartenâ ilâ ecelin karîb(karîbin). Kul metâud dunyâ kalîl(kalîlun), vel âhıratu hayrun li menittekâ ve lâ tuzlemûne fetîlâ(fetîlen).
Kendilerine: “Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın ve zekâtı verin.” denilen kimseleri görmedin mi? Halbuki onların üzerine savaş yazıldığı (farz kılındığı) zaman, onlardan bir kısmı, (düşmanları olan) insanlardan, Allah’tan korkar gibi veya daha da çok korkarlar ve: “Rabbimiz niçin üzerimize savaşı farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar tehir etseydin (geciktirseydin) olmaz mıydı?” dediler. De ki: “Dünya metaı (menfaati) azdır ve ahiret ise takva sahibi olan kimseler için daha hayırlıdır. Ve siz, kıl kadar (hurma çekirdeğindeki lif kadar bile) zulmedilmezsiniz.”


Biliyorsunuz Allah'ın ahdi söz konusu. Allah'ın ahdinde Allahû Tealâ bizden ruhumuzu, vechimizi, nefsimizi ve irademizi istiyor. Hepsini bana teslim edeceksiniz diyor. Hepsinin Allahû Tealâ’ya teslimi söz konusu. Âli İmrân Suresinin 76. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-76: Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbul muttekîn(muttekîne).
Hayır, (öyle değil)! Kim (Allah ile olan) ahdini yerine getirir ve takva sahibi olursa, o taktirde muhakkak ki Allah, takva sahiplerini sever.


Kim Allah’ın ahdini yerine getirir de takvaya ulaşırsa, takva sahibi olursa muhakkak ki Allah, takva sahiplerini sever.

Burada “ahdihî” kelimesi aynen “ahdihim”deki gibi kullanılmış. Bu ahdin ötesinde Allahû Tealâ’nın 77’de yeni bir açıklamasıyla karşılaşıyoruz.

3/ÂLİ İMRÂN-77: İnnellezîne yeşterûne bi ahdillâhi ve eymânihim semenen kalîlen ulâike lâ halaka lehum fîl âhırati ve lâ yukellimuhumullâhu ve lâ yenzuru ileyhim yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim ve lehum azâbun elîm(elîmun).
Muhakkak ki onlar; Allah’ın ahdini ve yeminlerini az bir değere satarlar. İşte onlar için ahirette bir nasip yoktur. Ve Allah onlar ile konuşmayacak ve kıyamet günü onlara nazar etmeyecek (bakmayacak). Ve onları temize çıkarmayacak ve onlar için elim azap vardır.


innellezîne yeşterûne bi ahdillâhi: onlar; Allah'ın ahdini satarlar.
ve eymânihim: ve yeminlerini satarlar.
semenen kalîlen: az bir bedel mukabilinde.

Bu âyetin buradakinden farklılığı Allah'ın ahdini satmaları. Yeminleri dediği zaman tam  soruda dendiği gibi ruhun misaki ruhun yeminidir, vechin ahdi vechin yeminidir, nefsin yemini nefsin yeminidir. Yeminleri ve onların ötesi, ahdillâhi; Allah ile olan ahdleri veya Allah'ın ahdi. Ahdillâhi; Allah'ın ahdi.
Şimdi burada bakıyoruz, nefsimiz Allah’a yemin vermiş tasfiye olacak diye; Allah’a teslim olacak diye. Ruhumuz Allah’a misak vermiş, fizik vücudumuz ahd vermiş. Üçünün de verdikleri yemin, misak ve ahd teslime müteallik. Ama bir evvelki âyet-i kerimedeki muhtevaya baktığımız zaman “Allah ile olan ahdini.” diyor, “ahdihi.”

“belâ men evfâ bi ahdihî.”

“Kim ahdini ifa ederse o takva sahibidir.” diyor Allahû Tealâ. O zaman kişinin ahdinin, ve  ahdillâhi’nin, Allah'ın ahdinin ve kişinin Allah’a verdiği yemin, misak ve ahdinin ayrı standartları oluşuyor. Aslında konuyu bütünlediğiniz zaman ruhun teslimi, vechin teslimi, nefsin teslimi, iradenin teslimi, hepsi emanetlerin teslimidir. Burada ahdini, Allah'ın ahdini ve yeminlerini satanlar. Karşılaştırma Allah'ın ahdi. Bu, onların yeminlerinden başka iradenin teslimini de içeriyor. Âli İmrân-77, böylece çözülüyor. Yemin, misak ve ahd onların yeminleri. Ahdillâhi de bu yeminlere ilâveten iradenin teslimi. O zaman ahdillâhi, Allah'ın misakimizden aldığı, Allah'ın irademizden aldığı yemin olarak, yemine ilâve etmek suretiyle değerlendirmemiz söz konusu. Fakat Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesinde diyor ki:

13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).
Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah’a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.


ellezîne yûfûne bi ahdillâhi: onlar, ahdlerini; Allah'ın ahdini ifa ederler.
(Yani ruh, vech, nefsve iradelerini Allah'a teslim ederler.)
ve lâ yenkudûnel misâk(misâka): irade teslimi de gerektiren misaklerini bozmazlar.

Ama Rad-20 ile 21’i alırsak:

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


ellezîne lâ yenkudûnel misâk(misâka): onlar, misaklerini bozmazlar
ve lâ yenkudûnel misâk(misâka): misaklerini bozmazlar.
vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: ve onlar, Allah'ın Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah'a ulaştırırlar.

 21. âyetteki ise ruhun Allah’a ulaşması. “Emanetlerine riayet ederler ve ahdlerine riayet ederler” ifadesi, Âli İmrân Suresinin 77. âyet-i kerimesine uyum sağlıyor. Yemin, misak ve ahdden sonra iradenin teslimi. Onu da ihtiva eden müessese Allah'ın ahdi ve Allah'ın ahd tanımasının mukabilinde iradenin de Allah’a verdiği misakın bütünleşmiş hali.

Ra’d Suresinin 20 ve 21. âyetlerindeki muhteva açık ve kesin bir tarz ifade ediyor. En’âm Suresinin 153. âyet-i kerimesindeki Allah'ın ahdi de yine Allah'ın yemin, misak, ahdin dışındaki talebini de irademizin Allah’a teslimini de kapsıyor.

6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.


Öyleyse Allah’a bizim verdiğimiz, irademizin teslimi konusundaki yemin bizim misakimiz, Allah'ın indinde ise Allah'ın ahdi. Aynı zamanda Allah'ın ahdine mukabil bizden de aldığı ahd. Öyleyse Allah'ın iradî iradesi bizden irademizi de Allahû Tealâ’ya teslim etmemizi istiyor. Bu yemin, misak ve ahdimizin ötesinde irademizin teslimini içeriyor. Allah'ın ahdi bunların hepsini içeriyor. Bizim irademizin teslimi konusunda; bir, kendimiz açısından meseleye bakıyoruz, bizim Allah’a verdiğimiz misaktir bu, bir Allah'ın cephesinden meseleye bakıyoruz, Allahû Tealâ bunu ahd olarak kabul ediyor. Öyleyse Allah’a göre ahddir, 4. teslim, iradenin teslimi. Kendi ahdine de paralel bir seyir takip ettiği için. Allah'ın ahdi Allah’a göre bizim ahdimizi ihata ediyor. Ama bizim için Allah’a verdiğimiz misaktir. Ra’d-20 ve 21, bizim teslimimiz açısından Ra’d-20’nin ruhumuzun misakıyla alâkalı kesimi ve Ra’d-21, ikisi beraberce ruhumuzun Allah’a teslimini içeren bir misakı ifade ediyor, bizim açımızdan. Ama Allahû Tealâ’nın indinde Allah'ın ahdinin muhtevasında bizim yeminlerimize Allah’a göre ahdimizin eklenmesi.

Allah razı olsun.

Benzer konular