Allahû Tealâ Şûrâ 13'te:"Dîni ikame edin ve onda tefrikaya düşmeyin yani fırkalara ayrılmayın." buyuruyor. İnşaallah bizlere bu âyette ifade edilen dîni ikame etmek ve dînde fırkalara ayrılmak konularını açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Fırkalara Ayrılmak » Allahû Tealâ Şûrâ 13'te:"Dîni ikame edin ve onda tefrikaya düşmeyin yani fırkalara ayrılmayın." buyuruyor. İnşaallah bizlere bu âyette ifade edilen dîni ikame etmek ve dînde fırkalara ayrılmak konularını açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allahû Tealâ Şûrâ 13'te:"Dîni ikame edin ve onda tefrikaya düşmeyin yani fırkalara ayrılmayın." buyuruyor. İnşaallah bizlere bu âyette ifade edilen dîni ikame etmek ve dînde fırkalara ayrılmak konularını açıklar mısınız?

Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesine sonradan gelelim. Çünkü bu konu önce Rûm Suresinin 30, 31 ve 32. âyetlerini muhtevasına alır. Rûm-30’da Allahû Tealâ buyuruyor ki:

30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfen, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâhi, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


“Habîbim! Hanif olarak kendini dîne ikame et, vechini dîne doğrult yani dîni kıyamda tutmak için gayret et; dîni ayakta tutmak için hanif olarak gayret et. O hanif fıtratıyla ki Allah, bütün insanları hanif fıtratıyla yaratmıştır.”

Bütün insanlar hanif fıtratıyla yaratılmış sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Hanif fıtratı! Öyleyse hanif olma müessesesine dikkatle bakın. “Hanif olarak kendini dîne doğrult, vechini dîne ikame et, dîni kıyamda tutmaya çalış, ayakta tutmaya çalış, dîne hayat ver, dîni ihya et.” diyor. “O hanif fıtratıyla ki Allah, bütün insanları hanif fıtratıyla yaratmıştır.”

Buradaki ince mânâya dikkat edin! Peygamber Efendimiz (S.A.V), kendisindeki hanif fıtratını Allah’ın emrettiği biçimde şekillendirmiş ve yedi tane takvayı Allahû Tealâ O’na yaşatmış. Zaten bir nebî olarak dünyaya gelmiş. Dikkat edin; nübüvvet ve risalet müesseselerinde seçim bu hayattan önce tahakkuk eder. Nübüvvet de risalet de vehbîdir. Allah’ın resûlleri başkalarının kesbî olarak elde ettikleri daimî zikri, vehbî olarak elde ederler. Allahû Tealâ onlara bunu bir ni’met olarak Kendisi verir yani başkalarının daimî zikre ulaşmak için çektiği onca zahmeti, Allah’ın resûlleri ve nebîleri çekmezler. Onlar bu hedefe Allahû Tealâ’nın vehbî standartları içinde ulaştırılırlar.

Öyleyse devam ediyor Allahû Tealâ, diyor ki: “Allah’ın yaratmasında değişiklik göremezsin.” Yani Allahû Tealâ bütün insanları hanif fıtratıyla yaratır. İlk insandan, kıyâmete kadar yaşayacak olan bütün insanlara kadar, son insana kadar Allahû Tealâ bütün insanları hanif fıtratıyla yaratmıştır ve yaratmaya devam edecektir. Fıtratı asla değiştirmez.

Başka neyi değiştirmez? “Allah’ın yaratmasında değişiklik göremezsin” den Allahû Tealâ’nın muradı başka; dîni değiştirmez. Hanif dîninden başka bir dîni hiçbir zaman Allahû Tealâ tatbikata sokmamıştır, başka bir dîn hiç olmamıştır. Bir tek dîn olarak insanlar devreye alınmıştır. Yedi tane safha, dört tane teslim içerir. İnsanlık tarihi boyunca dînde hiçbir değişiklik olmamıştır ve dîn Âdem (A.S)’la başlamıştır. Hanif dîninin ilk müntesibi Hz. Âdem’dir, sonra Hz. Havva, sonra O’nun sülbünden gelen, Hz. Âdem’in sülbünden gelen insanlar.

Ne diyor Allahû Tealâ? “İşte kayyum olan dîn budur.” diyor. Kayyum olan, ezelî ve ebedî olan demek. Kıyâmete kadar ayakta duracak olan demek. “Hep var olan yegâne dîn işte budur.” diyor Allahû Tealâ.  “Ne dîni yaratmasında değişiklik görebilirsin.” diyor. Yani Allahû Tealâ’nın bu dînden, hanif dîninden başka bir dîni asla vücuda getirmediği, hiçbir zaman da vücuda getirmeyeceğini ifade ediyor Allahû Tealâ. “Dînde değişiklik göremezsin, hanif fıtratında da değişiklik göremezsin.” diyor.
 
Bütün insanlar kâinatın bu tek dînine göre formüle edilmişlerdir, buna göre programlanmışlardır, bu dîni yaşamaya programlanmışlardır Allahû Tealâ tarafından. Netice itibariyle hepimiz birer mahlûkuz, unutmayın sevgili kardeşlerim! Düşünebilen, serbestçe hareket edebilen ama sadece bir mahlûk. Allah’ın halk ettiği mahlûklarız. Öyleyse Rûm-30 bunu söylüyor.

Rûm-31’e geliyoruz:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“O’na, Allah’a karşı takva sahibi ol. Dînini ancak böyle yaşayabilirsin.” diyor.

Hanif dîninin gereği, Allah’a karşı takva sahibi olmaktır. Nasıl? “Allah’a ulaşmayı dile.” Allah’a yönelmek ve Allah’a ulaşmayı dilemek, Kur'ân-ı Kerim’in iki temel tabiri. Buradaki kullandığı “munîbîne ileyhi.” ifadesi (O’na yönel yani O’na ulaşmayı dile.), âmenû olmakla da ifade ediliyor.

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırati, lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.


“ellezîne âmenû ve kânû yettekûn.” buyuruyor Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 63. âyet-i kerimesinde.

“Âmenû ol, Allah’a ulaşmayı dile ve takva sahibi ol.” diyor Allahû Tealâ. Ondan sonra da: “Onlara dünyada da ahirette de müjdeler vardır.” diyor.

lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti): onlara dünyada da ahirette de müjdeler vardır.” diyor ve bunun ilk takva olduğunu da baştan söylüyor. “Onlara sadece, korku yoktur onlar mahzun olmazlar.” diyor yani kişiyi cehennemden kurtaracak olan ilk adım, bu adım. Âmenû olmak ve takva sahibi olmak, cehennemden kurtulmak.

Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde de Allahû Tealâ buyuruyor ki: “munîbîne ileyhi vettekûhu: O’na takva sahibi ol, O’na yönel, O’na ulaşmayı dile ve takva sahibi ol.”

Sonra bakıyoruz, müşriklerden bahsediyor Allahû Tealâ: “O müşriklerden olma ki onlar, fırkalara ayrılmışlardır, hizipler oluşturmuşlardır, hizip hizip bölünmüşlerdir. Her biri kendi elindekiyle ferahlanırlar. Bu müşriklerden olma.” diyor. Takva sahibi olan, Allah’a ulaşmayı dileyen kişi, bu müşriklerden olmaktan kendini kurtaran kişi.

Takva sahibi olmak, Allah’a ulaşmayı dilemek, tek bir fırkanın mensubu olmak; bunun ışığında; Rûm Suresinin 30, 31 ve 32. âyet-i kerimelerinin ışığında geliyoruz Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesine. Ne diyor Allahû Tealâ burada?

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan: dînden Nuh’a vasiyet ettiğimiz şeyi size de şeriat kıldık.
vellezî evhaynâ ileyke: ki onu sana vahyetmek suretiyle.
ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme: ve onu İbrâhîm’e de vasiyet ettik (o şeyi).
ve mûsâ: ve Musa’ya da.
ve îsâ: ve İsa’ya da vasiyet etmiştik.

Neyi vasiyet etmiş Allahû Tealâ?

en ekîmûd dîne: dîni kıyamda tutun.

Ne demişti? “İşte kıyamda olan dîn, kayyum olan dîn bu dîndir, tek bir dîndir.”
Bütün insanlık tarihi boyunca aynı dîn yaşanmıştır. İkame edilen dîn, kıyamda olan dîn, ezelî ve ebedî dîn; aynı dîndir, o tek dîndir.

Neymiş o dînin özelliği?
 
ve lâ teteferrekû fîh(fîhi): dînde fırkalara ayrılmayın.

“Tek bir fırka oluşturacaksınız.” diyor Allahû Tealâ. Üç özelliği var:
1- Tek Allah’a inanmak.
2- Allah yolunda tek bir fırka oluşturmak. Allah’a ulaşmayı dileyenlerin sadece oluşturduğu, o tek fırka.
3- Allah’a teslim olmak.

Yani vahdet, tevhid ve teslim.
 
“Fırkalara ayrılmayın diye. Dînde fırkalara ayrılmayın ve dîni ikame edin…” Bakınız Rûm Suresinin 30, 31 ve 32. âyet-i kerimelerinde de “Dînde fırkalara ayrılmayın ve dîni ikame edin.” tarzında ifadesi var, Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde de: “Fırkalara ayrılmayın ve dîni ikame edin.” diyor.

Rûm Suresinin 30. âyet-i kerimesinde hem “Dînin hayatta olması için kendini ikame et.” diyor Allahû Tealâ. Hem de böylece dîni ikame etmiş olacak tabiî. “Kıyamda olan dîn bu dîndir.” diyor. Burada ise, Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde ise “Dîni kıyamda tutun.” diyor.

kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi): onları davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi.
 
Hangi müşrikler? Fırkalara ayrılmış olanlar, Allah’a ulaşmayı dilemeyenler; bunlar müşrikler.

Sevgili kardeşlerim! Bu öyle ağır bir konu ki bu, bütün dünyayı saran bir fitnedir ve fitne katilden beterdir. Bunun için: “Fitne katilden beterdir.” diyor Allahû Tealâ. Çünkü bütün dünya insanı, dînlerini unutmuşlar. Fırka fırka ayrılmışlar. Allah’a ulaşmayı dilemeyi de hepsi unutmuşlar ve unutan herkesi, fitne bütün dünyayı saran bir duman olarak gelmiş, yakalamış durumda bu devirde.

Öyleyse o müşriklere: “Fırkalara ayrılmayın! Allah’a ulaşmayı dileyin! Takva sahibi olun ki, fırkalara ayrılmayın!’ sözü ağır geldi.” diyor. Çünkü Allah’a ulaşmak diye bir şeyden haberdar değiller. Bırakınız geçmiş devirleri sevgili kardeşlerim, bugüne bakın. İşte Allahû Tealâ bize öğretiyor. Allah’a ulaşmayı dilemek gerekli. Biz de herkese söylüyoruz Ceviz Kabuğu programında ama o müşriklere, orada olanlar, sonradan katılanlar, o müşriklere ağır geliyor bizim söylediklerimiz ve bizi bir numaralı düşman ilan ediyorlar.

Sevgili kardeşlerim! Allah’ın her söylediğinin mutlak olarak doğru olduğunu, tam olarak yerli yerine oturduğunu ispat ediyor bu âyetler.     

"allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu): Allah dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah’a yönelirse, onları Allah Kendisine ulaştırır.” diyor.

“Allah onları Kendisine ulaştırır.” diyor. Demek ki Allah’a ulaşmayı dilemek şart. Dileyenleri Allahû Tealâ Kendisine ulaştıracak. Dilemeyenler şirkteler. Birleştirdiğiniz zaman son cümle de Rûm Suresinin 30, 31 ve 32. âyet-i kerimeleri ile tam bir uyum halinde çıkıyor: “Müşriklere, onları davet ettiğin şey ağır geldi.” Çünkü onlar, Allah’a ulaşmayı dilemek diye bir tabiri hayatlarında hiç duymamışlar. Bu mânâya geldiğini bilmiyorlar. Ne münîb olmanın ne de âmenû olmanın bu mânâya geldiğini bilmiyorlar. En kötüsü –o zaman da gördünüz televizyonlarda– şirkte olanlar, şirkte olduklarını bilmiyorlar ve şirkte olmayıp da kendisi Allah’a ulaşmayı dilemiş, Allahû Tealâ onu yedi tane teslimin hepsine ulaştırmış olan birisine: “Sen bir yedek ilâh iddia ediyorsun kendini, sen müşriksin.” diyorlar.

Burada birinci sualin sonuna ulaşalım: “Dîni ikame etmek ve dînde fırkalara ayrılmak konularını açıklar mısınız?” diyor. Zannediyoruz ki yeterli boyutta inşaallah açıkladık.

Benzer konular