Zumer 22 ve Cinn 14-15. âyet-i kerimelerinde kalbi kasiyet bağlamış olan insanlardan bahsedilmekte. Buna göre kalbin kasiyetten kurtulmasının ancak zikirle mümkün olduğunu Zat-ı Âlinizden öğrenmiştik. Tâbiiyetsiz, tek başına yapılan zikrin kişiyi kasiyetten kurtarması mümkün müdür?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Zumer 22 ve Cinn 14-15. âyet-i kerimelerinde kalbi kasiyet bağlamış olan insanlardan bahsedilmekte. Buna göre kalbin kasiyetten kurtulmasının ancak zikirle mümkün olduğunu Zat-ı Âlinizden öğrenmiştik. Tâbiiyetsiz, tek başına yapılan zikrin kişiyi kasiyetten kurtarması mümkün müdür?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Zumer 22 ve Cinn 14-15. âyet-i kerimelerinde kalbi kasiyet bağlamış olan insanlardan bahsedilmekte. Buna göre kalbin kasiyetten kurtulmasının ancak zikirle mümkün olduğunu Zat-ı Âlinizden öğrenmiştik. Tâbiiyetsiz, tek başına yapılan zikrin kişiyi kasiyetten kurtarması mümkün müdür?

Hemen söyleyelim: Mümkün değildir. Kişinin tek başına yaptığı zikir, tâbiiyetsiz bir zikir, ona %2 rahmetten başka bir şey kazandırmaz. O da, Allah’a ulaşmayı dilerse.

Mürşide tâbî olmadan evvel kişinin 2 hali söz konusudur:

1- Hiç Allah’a ulaşmayı dilememiştir.

O zaman bu kişi mürşidine tâbî olsa da olmasa da durumu değişmez. Onun yaptığı zikir sebebiyle Allah’ın katından (üzerinde Rahmân esması tecelli etmeyeceği için) hiçbir zaman salâvât ve rahmet, salâvât ve fazl o kişinin göğsüne gelmez. Tabiatıyla kalbine de girmez. Ama ikinci alternatife bakalım.

2- Kişi tâbî olmuştur. 10. basamakta göğsünden kalbine yol açılmıştır. Kalbi müsait hale gelmiştir. Zikir yaptığı zaman Allah’ın katından salâvâtla rahmet gelir. Nefsinin kalbine mürşidine ulaşmadan önce %2 rahmet sızabilir. Bu da eşyanın tabiatına uygundur çünkü Rahmân esması tecelliye başlamıştır. Ama bu kişide mürşidine ulaşmadan evvel nefs tezkiyesini gerçekleştiremez. Kalbindeki %2 de bir fayda ifade etmez. %98 karanlık, %2 nur o kişiye bir şey kazandırmış olmaz.

Şimdi âyetlere bakalım:

Zumer-22:

39/ZUMER-22: E fe men şerahallâhu sadrahu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbihi, fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâhi, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.


“e fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi).” Allahû Tealâ diyor ki: “Allah kimin göğsünü İslâm için yarmışsa (yardığı zaman) o kişi Rabbinden bir nur üzere olmaz mı?” diyor Allahû Tealâ. Veya: “Olur mu?” Başına koyduğu “e” sual mânâsını taşıyor. “e fe: O zaman öyle midir, öyle mi olur?” gibi bir mânâ çıkıyor.

Allah o kişinin göğsünü İslâm için yani Allah’a teslim olması için yarmış. Yardığı ve o kişi Allah’tan nur üzere olduğu zaman bu kişinin durumuyla ikinci bir kişinin durumu mukayese ediliyor. Diyor ki:

“fe veylun lil kâsiyeti” o halde “lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi): Zikirle kalpleri kasiyet bağlayan kişilere veyl olsun, yazıklar olsun.” diyor.

“ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin): Onlar apaçık bir dalâlet içindedirler.”

Hani insanlar zikir yaptıkları zaman kalplerinin nurla dolacağını zannederler ya! Yani mürşide tâbî olsalar da olmasalar da zikir yapıyorlar efendiler, Allah’a ulaşmayı dileseler de dilemeseler de zikir yapıyorlar, öyleyse kalpleri nurla dolacak!

Hayır, sevgili kardeşlerim! Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin kalbi %2 rahmet bile alamaz. Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin kalbi %2 rahmet alır. Mürşidine ulaşmadan evvel daha fazlasını alamaz. Mürşidine ulaştıktan sonra nefs tezkiyesi esas olarak başlar.

“Tâbiiyetsiz, tek başına yapılan zikrin kişiyi kasiyetten kurtarması mümkün müdür?” Cevap: Mümkün değildir.

Cinn-14:

72/CİNN-14: Ve ennâ minnâl muslimûne ve minnâl kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrav raşedâ(raşeden).
Ve gerçekten bizden, (Allah’a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah’a) teslim olmuşsa işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).

72/CİNN-15: Ve emmâl kâsitûne fe kânû li cehenneme hatabâ(hataban).
Ve lâkin, kasitun olanlar (kalpleri zikirsizlikten kasiyet bağlayanlar), işte onlar cehenneme odun oldular.


ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne): Bizden Allah’a teslim olanlar da var, (kalpleri) kasiyet (bağlamış) kasitun olanlar da var.
fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden): Kim teslim olmayı dilerse (Allah’a teslim olmak tabiî bu.) o, mürşidini arar, Allah’tan sorar.

Cinn-15:

“ve emmel kâsitûne fe kânu li cehenneme hatabâ(hataben): Kasitun olanlara gelince, onlar cehenneme odun oldular.” diyor Allahû Tealâ.

Benzer konular