Mâide 44.'te: "Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler kâfirlerdir." buyurulmakta. Buna göre Allah’ın hükmüyle hükmetme görevi kimlere verilmiştir? Buna dayalı olarak Âli İmrân 103, 104 ve 105'i bizlere açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Mâide 44.'te: "Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler kâfirlerdir." buyurulmakta. Buna göre Allah’ın hükmüyle hükmetme görevi kimlere verilmiştir? Buna dayalı olarak Âli İmrân 103, 104 ve 105'i bizlere açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Mâide 44.'te: "Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler kâfirlerdir." buyurulmakta. Buna göre Allah’ın hükmüyle hükmetme görevi kimlere verilmiştir? Buna dayalı olarak Âli İmrân 103, 104 ve 105'i bizlere açıklar mısınız?

Mâide Suresinin 44. âyet-i kerimesi:

5/MÂİDE-44: İnnâ enzelnât tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihân nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimâstuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).
Muhakkak ki Tevrat’ı Biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır. Kendileri (Hakk’a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbanîler (kendilerini Rabb’lerine adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allah’ın Kitab’ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben’den korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.


fe lâ tahşevûn nâse vahşevni: İnsanlardan korkmayın, Ben’den korkun.
ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen): Âyetlerimi az bir bedele satmayın.

"ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne)."

Hepsini söyleyelim:

“Muhakkak ki Tevrat’ı Biz indirdik. Onda bir hidayet ve bir nur vardır. Kendileri teslim olmuş (Hakk’a teslim olmuş) peygamberler, (Burada aslında peygamber kelimesi gerçek anlamda geçiyor, nebîler diyor Allahû Tealâ. Teslimleri, 7. teslimi de içeriyor.) yahudilere, onunla hükmederlerdi. Rabbaniyyûn yani kendilerini Rab’lerine adamış ve ‘ahbar’ olanlar da (zahidler, âlimler de) Allah’ın Kitab’ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirlerdi. Ve de onlar, onun üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun. Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, onlar kâfirlerdir.” diyor Allahû Tealâ.

Burada Allah’ın hükmüyle hükmetme görevi kimlere verilmiştir? Evvelâ nebîlere (peygamberlere) verilmiştir. Ondan sonra her kavmin resûllerine verilmiştir. Sonra da hikmet sahibi kadılara (hâkimlere) verilmiştir, Allah’ın hükümleriyle hükmetme görevi.

Âli İmrân Suresinin 103. âyet-i kerimesi:

3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrakû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufratin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.


“Ve hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın. Hani o zaman siz birbirinize düşmandınız, sonra Allah kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun bu ni’metiyle artık kardeşler oldunuz. Siz ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da Allah sizi ondan kurtardı. Allah size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.”

Biliyorsunuz ki; hidayet 7 kademeden oluşuyor. Burada kardeşlik olduğuna göre hidayetin bir bölümünü sahâbe mutlak olarak tamamlamışlar.

Ve Âli İmrân Suresinin 104. âyet-i kerimesi:

3/ÂLİ İMRÂN-104: Veltekun minkum ummetun yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Sizin içinizden hayra davet eden (mürşidlerden) bir cemaat olsun ve mârufla emretsin, ve münkerden nehyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar felâha erenlerdir.


“Sizden insanları hayra çağıran ve mâruf ile irfanla emreden, kötülüklerden alıkoyan bir ümmet, mürşidler oluşsun. İşte onlar müflihun, feraha erenlerin ta kendileridir.” diyor Allahû Tealâ.

Ve kim bu insanlar? Bunlar, irşad makamı.
Kim bu insanlar? Bunlar hikmet sahibi, kadılar, hâkimler.
Kim bu insanlar? Hikmet sahibi, ülkeyi idare edenler.

Âli İmrân Suresinin 105. âyet-i kerimesi:

3/ÂLİ İMRÂN-105: Ve lâ tekûnû kellezîne teferrakû vahtelefû min ba’di mâ câehumul beyyinât(beyyinâtu), ve ulâike lehum azâbun azîm(azîmun).
Ve kendilerine beyyineler (açık deliller) geldikten sonra, fırkalara ayrılıp ihtilafa düşenler gibi olmayın! Ve işte onlar, onlar için “azîm azap” vardır.


“Kendilerine beyyinat (açıklamalar) ispat vasıtaları geldikten sonra fırkalara ayrılıp ihtilafa düşen o kimseler gibi olmayın.” diyor.

Fırkalara ayrıldıkları noktada kesin olarak, Allah’a ulaşmayı artık dilemekten vazgeçmişler demektir. Kalın çizgilerle olayın temelinde bu vardır. Fırkalara ayrılmak varsa, fırkalara ayrılanlar bilin ki; Allah’a ulaşmayı dilemeyenler. Onların dışında kalanlar, Allah’a ulaşmayı dileyenler. Tek fırkanın mensupları Allah’a ulaşmayı dileyenler, mü’minler. Onların dışındakiler (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin dışındakiler), Allah’a ulaşmayı dilemeyenler.

“Mâide Suresinin 44. âyet-i kerimesinde: ‘Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler kâfirlerdir.’ buyrulmakta. Buna göre Allah’ın hükmüyle hükmetme görevi kimlere verilmiştir?”

Söyledik.

“Buna dayalı olarak Âli İmrân Suresinin 103., 104. ve 105. âyet-i kerimelerini bizlere açıklar mısınız?”

İfade açık olarak geliyor. Allahû Tealâ muhtevayı açık bir şekilde tayin etmiş. Âli İmrân Suresinin 103., 104. ve 105. âyet-i kerimeleri sahâbenin istihalelerini, gelişmelerini gösteriyor.

Önce, kardeşler yapıyor onları. Sonra, onların arasından bir grubun irfanla emreden, münkerden nehyeden bir özellik taşıyan insanların oluşması gerektiğini ifade ediyor Allahû Tealâ. Sonra da, sahâbenin dışındaki kişilerden bahsediyor; Allah’a ulaşmayı dilemeyip fırkalara ayrılanlardan.

Öyleyse bir ülkede herkes Allah’a ulaşmayı dilese, orada tam bir birlik, muhteşem bir beraberlik söz konusu olur. Orada nasıl 14 asır evvel Mekke’den Medine’ye göç edenlerle Medine’deki onların yardımcıları (ensar) muhteşem bir dostluk, kardeşlik vücuda getirmişlerse, tek bir fırkayı oluşturmuşlarsa, hepsi Allah’a ulaşmayı dileyen, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olan kişiler olmuşlarsa; çözüm oradadır. Herşey, Allah’a ulaşmayı dilemekle başlıyor.

Benzer konular