Bazı ilahiyatçılar "Mürşid gereklidir ama farz değildir." diyorlar.

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Bazı ilahiyatçılar "Mürşid gereklidir ama farz değildir." diyorlar.
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bazı ilahiyatçılar "Mürşid gereklidir ama farz değildir." diyorlar.

Her şeyimiz Efendimiz! Yine değerli zamanınızı bizi mutluluğa ulaştırmak için ayırdınız. Size sonsuz teşekkür ederiz. (Biz de sizlere teşekkür ederiz, bizi sabırla dinlemek zahmetine katlandığınız için.)

Bazı ilahiyatçılar ‘Mürşid gereklidir ama farz değildir.’ diyorlar.

Evvelâ bu bilgi yanlış. Zaten bizim ilahiyatçılar Kur’ân’la pek ilişki kurmadıkları için bu da, yanlış yapmaları da gayet tabiî.

Sevgili kardeşlerim! Bir hususa dikkat etmenizi istiyoruz; Biz neye ‘yanlış’ diyorsak o, onun mânâsı; “Bu olay, Kur’ân’a göre yanlıştır.” demek. Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında sadece Kur’ân vardı. Bize göre bugün de sadece Kur’ân var. Çünkü bütün detayları hamdolsun ki Allah’tan sormak yetkisinin sahibiyiz. Öyleyse bugün 14 asır evvelki İslâm yaşanacaktır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le sahâbenin yaşadığı İslâm. Kur’ân’daki İslâm.

Öyleyse “Mürşid gereklidir, farz değildir.” diyen sayın dîn adamlarına sesleniyorum! Mürşid farzdır! Mâide Suresi 35. âyet-i kerimede Allahû Tealâ diyor ki:

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


“yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete: Ey âmenû olanlar! Allah'a ulaşmayı dileyenler! Takva sahibi olun ve sizi Allah’a ulaştıracak olan vesileyi, Allah'a ulaştırmaya vesile olacak olanı Allah’tan isteyin.” diyor.

Burada ‘Allah’tan’ kelimesini kullanmamış Allahû Tealâ. “İsteyin.” diyor. Kimden isteyeceğimiz, Bakara Suresinin 45 ve 46. âyetlerinde ifade edilmiş. Diyor ki Allahû Tealâ:

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.


“Sabırla ve hacet namazıyla istianeyi isteyin.” diyor.

Hacet namazı ile isteyeceğinize göre istenen makam Allah’tır. Yeter mi? Hayır, yetmez. Fâtiha Suresinde hepimiz diyoruz ki:

1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.


“iyyâke nestaîn” diyoruz. “Yalnız Senden istianeyi isteriz.”

İşte oradaki “istiane” kelimesiyle buradaki “vesteînû” kelimesi aynı kökten geliyor. ‘Mürşidin Allah’tan sorulması’ demek. “Yalnız Senden isteriz istianeyi.” diyoruz. “Mürşidimizi sadece Senden sorarız.” diyoruz Allahû Tealâ’ya.

Öyleyse mürşid, Allahû Tealâ’dan istenir ve de “Ama” diyor Allahû Tealâ, “Bu çok zor bir iştir, kebiretun bir iştir. Ama huşû sahipleri için öyle değildir. Onlara Allah mürşidlerini gösterir.” diyor. Huşû sahibi olanların hususiyetini veriyor;: “Onlar, Allah’a mülâki olacaklarına kesin şekilde inananlardır.” diyor Allahû Tealâ. “Onlar, Allah’a mülâki olacaklarına kesin şekilde inananlardır.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse kim Allah'a ruhunu ölmeden evvel ulaştıracağına kesin şekilde inanıyorsa o, hacet namazını kıldığında mutlaka Allahû Tealâ verdiği sözü yerine getirecek, mürşidini ona gösterecektir. Yeter mi? Hayır, yetmez. Allahû Tealâ Nahl Suresinin 9. âyet-i kerimesinde diyor ki:

16/NAHL-9: Ve alâllâhi kasdus sebîli ve minhâ câirun, ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.


“alallâhi kasdus sebîli: Sebîlin tayini, tespiti, kast edilmesi Allah’ın üzerine vazifedir.” diyor.

Her sebîl, devrin imamının dergâhına götüren bir yoldur. Bu yol, boşlukta olan bir yoldur. Doğru yoldur. Ve sadece ruhlar, o yolun üzerinden gidebilir. Kişi tâbî olduğu anda mürşidine, ruhu vücudundan ayrılır. Önce o zatın dergâhında kısa bir eğitim geçirir. Ondan sonra oradan bu sebîli takip ederek, her mürşidin bulunduğu yerden ana dergâha bir sebîl mutlaka vardır. Sebîli takip eden ruh, devrin imamının dergâhına ulaşır. Asıl mürşid odur. O mürşidlerin de mürşididir. Hamdolsun ki bugün bu vazife, bizim omuzlarımızdadır. Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz.

Öyleyse “Mürşid gereklidir ama farz değildir.” sözü yanlış! Allahû Tealâ açık ve kesin bir şekilde mürşidin farziyetini koyuyor ortaya ve de yalnızca Allah’tan isteneceğini de söylüyor. Ve de bütün sahâbe mürşid olmuşlardı. İşte Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesi, Allahû Tealâ diyor ki:

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.


“O sabikûn-el evvelîn var ya; onların bir kısmı ensardandı, bir kısmı muhacirîndendi. Bir de ensara ve muhacirîne ihsanla tâbî olanlardandı.”

İşte burada kimlerden bahsediyor Allahû Tealâ? Ensardan bahsediyor. Muhacirînden bahsediyor. Ve de ensara ve muhacirîne tâbî olanlardan, tâbiînden bahsediyor. Ensara da tâbî olunmuş. Tâbiîne de tâbî olunmuş. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonraki devrede tâbiiyet, sahâbeye yapıldı. Ve Allahû Tealâ tâbiiyeti üzerimize farz kılmış. Üstelik mürşidi de göstermeyi Allah garanti ediyor.

“Tövbe Allah’a yapılır. Mürşide yapılmaz.” diyor.

Mürşide yapılan tövbe, Allah’a yapılacak şekilde dizayn edilmiştir. “Allahû Tealâ’nın huzurunda günahlarım için tövbe ederek.” deniyor. Allahû Tealâ’nın huzurunda tövbe. Allah’a tövbe. Mürşide tövbe değil, mürşidin önünde tövbe fakat mürşide tövbe değil, Allah’a tövbe.

Öyleyse tövbe mürşide yapılmaz, Allah’a yapılır ama mürşidin önünde yapılan tövbe kıymetlidir. O tövbe kişinin ruhunun vücudundan ayrılmasına sebebiyet verir. Mürşidin önünde yapılan tövbe, daha evvel 12 tane ihsanı gerektirir. Aksi takdirde mürşidin önünde yapılan tövbe hiçbir değer taşımaz. O kişinin, Allahû Tealâ;

1- Gözlerindeki hicab-ı mestureyi almıştır.
2- Görme hassasının üzerindeki gışaveti almıştır.
3- Kulaklardaki vakrayı almıştır.
4- Görme hassasının mührünü açmıştır.
5- Kalbin mührünü açmıştır.
6- Kalbin içindeki ekinneti almıştır.
7- Kalbe ihbat koymuştur.

7 tane ihsan. Sonra;

8- Allahû Tealâ o kişinin kalbine ulaşır.                    
9- Allahû Tealâ o kişinin göğsünden kalbine nur yolu açar.                                        
10- Ve Allahû Tealâ bu kişinin kalbinin nur kapısını Allah’a çevirir.                                 
11- Bu kişinin kalbine Allah’ın nurları girmeye başlar.       
12- Ve nefsin kalbinde %2 nur biriktiğinde o kişi huşû sahibi olur
13- Ve Allahû Tealâ’dan mürşidini dileme hakkı sahibi olur,  diler.
14- Tâbî olur.
Bu kişi Allahû Tealâ’dan, (13 ve 14. kademeler tâbiiyetin gerekli olduğu standartları ifade ediyor ama evvelkilerin hepsi birer ihsandır.) tam 12 tane ihsan almıştır. 12 tane ihsanla mürşidine ulaşmak söz konusudur. Tâbiiyet budur. Bu 12 tane ihsanın mutlaka var olması kaydıyla tâbiiyet yapılır. Üstelik de Allah mürşidini gösterir kişiye ve Allah mürşidini sevdirir. Hangi dîn adamı bunun karşılığında bir şey söyleyecekse bizimle muhatap olsun.

“Allah tek mürşiddir.” diyorlar.
 
Allah, kâinatın mürşididir. Ama Allah, Kendisi, mürşidler tayin eder. Nasıl resûller tayin ediyorsa, biz de Allah’ın resûlü isek aynı zamanda irşad makamının en üstün noktasına bu dünya üzerinde bizi vazifeli kıldı.

“Öyleyse mürşid; kelâm, fıkıh bilmek zorunda.”

Hayır, kelâm ve fıkıh bilmek zorunda değil. Mürşid, Allah’ın kendisine öğrettiklerini bilmek zorunda. Mürşid, dînini hocalardan öğrenmez, dîn adamlarından öğrenmez. Mürşid, dînini Allah’tan öğrenir.

“Mürşid kendi kurtulmuş mu ki bizi kurtarsın?” diyor.

Elbette! Mürşid mutlaka kurtulmuştur. Hem de kurutuluşun en büyük standartlarında kurtulmuştur. Kim Allah tarafından irşad makamına tayin edilirse o kişi, daimî zikrin sahidir. O kişinin nefsinin kalbinde hiçbir afet kalmamıştır. O kişi ruhunu da vechini de nefsini de iradesini de Allah’a teslim etmiştir. Ve Allahû Tealâ tarafından “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle irşad makamına tayin edilmiştir. Bizim zavallı dîn adamalarımızın bunların hiçbirisinden haberi yok.

Sevgili kardeşlerim! Haberleri olmaması tabiî de, kendi bilgilerini esas alarak insanlara Kur’ân’ın dışındaki hususları doğruymuş gibi göstermeye çalışmaları, kendi standartlarında yorum yapmaları, orası bize dokunuyor. Hem bilmezler hem irşad makamının sahibi olmak konusunda hiçbir gayretleri yoktur. Çünkü bu yol Allah'a ulaşmayı dilemekten geçer; O’nu dilemezler. Yalnız dileyen kişilerin mürşidine ulaşması lâzımdır. Mürşidine ulaşmak onlar için bir züldür. Onlar üstün insanlardır, mürşidlere falan tâbî olmazlar! Halbuki üstünlük insanlara göre değildir, Allah’a göredir, sevgili kardeşlerim!

“Mürşid kendi kurtulmuş mu ki?” sözünün cevabı: Mürşid defaatle kurutulmuştur.

“Dört mezhepten birine uymak mürşide uymaktır.” diyorlar.

Hiçbir zaman doğru değildir. Bir defa Kur’ân’da mezhepler yoktur. Ve mezhepler olmayacaktır. Kur’ân İslâm’ına tekrar dönülecektir.  Bu böyle bilene!

“Ayrıca Hizbullah gibi olumsuz örnekler insanları korkutuyor.” diyorlar.

O ayrı bir konu. Bizim tartışma alanımıza girmez.

“Bilgilerinize arz eder açıklamalarınızı bekleriz.”

Açıkladık.


Benzer konular