14 asır önce Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile beraber olanlarla bugün devrin imamıyla beraber olanlar arasında bir fark var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Devrin İmamı » 14 asır önce Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile beraber olanlarla bugün devrin imamıyla beraber olanlar arasında bir fark var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

14 asır önce Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile beraber olanlarla bugün devrin imamıyla beraber olanlar arasında bir fark var mıdır?

Tahrîm Suresinin 8. âyet-i kerimesinde, o gün nebî ile beraber olanların mahzun olmayacağı buyrulmakta. Dikkat edin; mahzun kelimesi, “s” ile yazılmaz. Mahsun yazılmaz, mahzun yazılır. Allahû Tealâ’nın kullandığı üç harften bir tanesi bu kelimede “‘mahzun”dur. Mahzuniyet açısından, mahzun olmak yani hüzünlenmek demek. Hüzün kelimesi, mahzun kelimesi aynı kökten gelir.

14 asır önce Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) ile beraber olanlarla bugün devrin imamıyla beraber olanlar arasında bir fark var mıdır?

Allahû Tealâ orada nebî ile beraber olanları koymuş. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e atıf yaparak kullanmış Allahû Tealâ cümleyi. Onun Allah’ın katında ayrıcalığı vardır. “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım.” diyor Allahû Tealâ. “Seni âlemlere rahmet olarak gönderdim.” diyor.

21/ENBİYÂ-107: Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne).
Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.


Bizim için kullandığı kelime, âlemlere hidayet olma. Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir nebîdir, peygamberdir. Biz bir peygamber değiliz. Öyleyse görev açısından farklılık soruyorsa orada Allahû Tealâ’nın dizaynı söz konusu. Her devirde devrin imamıyla beraber olanlar netice itibarıyla mahzun olmayacaklardır. Her devirde o devrin huzur namazının imamı, o görevi deruhte edecektir. Allahû Tealâ Tahrîm-8’de diyor ki:

66/TAHRÎM-8: Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhan, asâ rabbukum en yukeffira ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûranâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler.


yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ: Öyle bir tövbe ile tövbe sahibi olun ki bu, değişmeyen; bozulmayan bir tövbe olsun.
(Nasuh Tövbesi ile tövbe edin.)
asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum: Ve Allahû Tealâ sizden günahlarınızı (seyyiatlerinizi) örtsün.
ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru: Ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere koysun.
yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(meahu): O gün, nebî ve O'nunla beraber olan âmenû olanlar mahzun olmayacaklardır.
nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim: Sağlarında verilen de nurları olacaktır.
(Nurları ile beraber yürüyeceklerdir.)
yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ: Yarabbi, bizim nurumuzu tamamla, diyeceklerdir.
vagfir lenâ: Bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir).
inneke alâ kulli şey'in kadîr: Nurları sağlarında verilenler olarak yürürler.

Benzer konular