Bakara Suresinin 38. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle söylüyor:
2/BAKARA-38: Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”
“kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan): Hadi hepiniz oradan aşağıya inin. de ki hadi hepiniz oradan aşağıya inin.fe immâ ye’tiyennekum minnî huden: Bizden size bir hidayetçi gelecektir. O zaman.fe men tebia hudâye: O zaman kim hidayetçiye tâbî olursa,fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne): Onlar, onun üzerine korku yoktur onlar mahzun da olmazlar.”(Neymiş? Allah'ın hidayeti gelecekmiş. Ve o hidayeti getiren hidayetçi gelecekmiş.) “Kim hidayetçiye tâbî olursa onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar." diyor Allahû Tealâ (Bakara-38).İnşaallah bu âyet-i kerime ile Yûnus Suresinin 62, 63 ve 64. âyet-i kerimeleri arasında bir ilişki var mıdır?Yûnus-62, 63, 64. Hadi gelin beraber bakalım. Ne diyor, Yûnus-62:
10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?
“e lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne): O Allah'ın evliyası var ya, onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” Bakara-38 ne diyordu? “fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).” Aynı ifade. Sadece “fe” kelimesi hariç. Onu da devre dışı bırakalım. “lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne): Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.”İkisinde de aynı şey var. Kimmiş bu insanlar? Allah'ın evliyası. Ve Yûnus-63:
10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
“ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne): Onlar, âmenû olmuşlardır (Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.”
10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırati, lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
“lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti): Onlara, dünyada da ahirette de müjdeler vardır (Dünya hayatında da, ahirette de müjdeler vardır). lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi): Allah’ın kelimetullâhı (sözü) değişmez.zâlike huvel fevzul azîm(azîmu): İşte O, fevz-ül azîmdir. En büyük fevzdir.”Bakara Suresinin 38. âyet-i kerimesi, 2. hidayeti gösteriyor: 1. hidayet; Allah'a ulaşmayı dilediğiniz zaman hidayet üzeresiniz, 1. takvanın sahibisiniz. Mürşidinize ulaşıp tâbî olduğunuz zaman 2. hidayettesiniz, 2. takvanın sahibisiniz. 1.’si âmenûlar takvası. 2.’si tâbiiyet takvası. Yûnus-62; Allah'ın evliyasına korku olmadığını, onların mahzun da olmadığını söylüyor. Tıpkı Bakara-38’deki ifade kullanılmış. Ama Allah'ın evliyasının başlangıç noktasına baktığımız zaman bunun Allah'a ulaşmayı dilediğimiz nokta olduğunu görüyoruz. Nitekim hemen arkasından geliyor: “Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne): Onlar, âmenû olmuşlardır ve takva sahibi olmuşlardır.” Âmenû olan kişi, Allah'a ulaşmayı dileyen kişi ve kurtuluş onların. Takvanın kademeleri; birisinde 2. takva (Bakara-38’de), diğerinde 1. takva. Âmenû olup Allah'a ulaşmayı diledikleri takva sahibi olma noktası. Ama Yûnus-64’e baktığımız zaman bunun nihai takvaya kadar bütün takvaları da içerdiğini görüyoruz. Çünkü fevz-ül azîmi almış muhtevasına. Yani ruhun tesliminden sonra fizik vücudun teslimi, nefsin teslimi, irşada ulaşmak ve iradenin teslimi de devreye giriyor. İlişki vardır. Çok açık bir ilişki vardır. Her ikisinde bir defa Allahû Tealâ: “Onlara korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.” diyor. En baştaki korku, cehennem korkusudur. En sondaki korku da ‘Allah'ın üzerindeki sevgisi azalır mı?’ korkusudur. Ama onlar mahzun olmazlar, taa Allah'a ulaşmayı diledikleri noktadan taa en sonuna kadar; iradelerini Allah'a teslim ettikleri noktaya kadar.