Mürşidin önünde tövbe almanın sebebini ve ne anlama geldiğini açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Mürşidin önünde tövbe almanın sebebini ve ne anlama geldiğini açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Mürşidin önünde tövbe almanın sebebini ve ne anlama geldiğini açıklar mısınız?

Mürşidin önünde tövbe almanın sebebini insanlar anlayamıyor. Bu tarz bir tövbe almanın ne anlama geldiğini açıklar mısınız?
 
Allahû Tealâ farz kılıyor. Bir insan, 3 tövbenin sahibi olabilir. Birincisi günah işler, Allahû Tealâ’dan tövbe diler. Bu bir tövbe çeşididir. İkincisi mürşidin önünde yapılan tövbeyi ifade eder. Allahû Tealâ diyor ki Kur’ân-ı Kerim’de: “Habibim! Sen, mü’min kadınlara da tövbe ver.”

60/MUMTEHİNE-12: Yâ eyyuhân nebiyyu izâ câekel mu'minâtu yubâyi'neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye'tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin fe bâyı'hunne vestagfir lehunnallâhe, innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Ey nebî (peygamber)! Mü’min kadınlar; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir, günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).


Birçok şartlar sıralamış Allahû Tealâ ardarda. Bunların hepsini onlara söyleyerek: “Başlarıyla ayakları arasında bir hata işlememek kaydıyla.” diyor. Ardarda Hz. İsa’ya Allahû Tealâ’nın söylediği on şartı, Allahû Tealâ Mumtehine Suresinin 12. âyet-i kerimesinde tekrar etmiş ve “Hanımlara da böyle tövbe ver.” diyor.

İşte zamanımızda yapılan tövbe de bunun özeti. Tâbiiyet asıldır. Çünkü Allahû Tealâ farz kılmış. Bir defa daha söyleyelim. Mâide Suresi 35. âyet-i kerime:

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


“yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete: Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Tekrar takva sahibi olun (bu ikinci takva). Sizi Allah’a ulaştıracak olan vesileyi Allah’tan isteyin.”

İşte böyle bir konuda tövbe söz konusu olur. Mürşidin önünde bir tövbe yapılır. Nebe Suresinin 38. ve 39. âyetlerinde bu tövbe açık bir şekilde anlatılıyor:

78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakku, fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.


“Arşı tutan melekler ve oradaki kişi (devrin imamı ve arşı tutan melekler) hazır bulunurlar.”

Bütün tövbe merasimlerinde aynı anda 1000 tane tövbe merasimi olsa, 10 bin tane olsa devrin imamının bir ruhu ve arşı tutan meleklerin bir kısmı mutlaka oradadırlar. “Ve kendisine yetki verilen sevap söyler.” diyor Allahû Tealâ. Ne söyler? Sevap ne? O kişinin günahlarının sevaba çevrildiğini söyler. Bu husus, açık bir şekilde yer almış Kur’ân-ı Kerim’de.

Allahû Tealâ bu tarzda bir tövbenin bütün günahları, sevaba çevirdiğini söylüyor. Allahû Tealâ insanlardan bahsediyor: “Onlar ki; tövbe ettiler ve nefs tezkiyesine başladılar. Allah onların günahlarını sevaba çevirir (seyyiatlerini hasenata çevirir).” diyor.

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


İşte demin söylediğimiz Nebe Suresinin 38. âyetinde de Allahû Tealâ oradaki mürşidin sevap söylediğini söylüyor. Yani günahlarının sevaba çevrildiğini ifade ediyor. Bir sonraki âyet-i kerime: “Ve böylece o kişi kendisine, Allah’a ulaştıran bir yol tutar.” diyor. Ruhu vücudundan ayrılır ve Allah’a doğru yola çıkar. “Ve Allah o kişinin ruhuna meab olur, sığınak olur.” diyor.

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakku, fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.


Tövbe merasimi, o kişinin ruhunun vücudundan ayrılıp Sıratı Mustakîme ulaşması için hangi mürşidin önünde tövbe edilmişse ruh ayrılır. Oradan da anadergâha (devrin imamının dergâhına) ulaşır. Bu dergâhtan Allah’a doğru “seyr-i sülûk” adı verilen bir yolculuk yapılır kafileler halinde. 2 kafile Allah’a doğru yola çıkar. 1. kafile, 6. kata kadar çıkabilenlerdir. 2. kafile, 6. kattan sonraki 7. kata çıkma yetkisinin sahipleridir. Onların sayısı diğerlerine göre çok azdır. Çoğunluk, 6. kata kadar çıkabilenlerdir. Her seferinde bir kişi, (yetkiye sahip olduğu zaman) 7. kata çıkmak yetkisini aldığı zaman o kafileden ayrılıp 2. kafileyle yola çıkacaktır. İşte anadergâhta, insanlar Allah’a ulaştırılır. Tövbe, bunun için önemlidir. Çünkü insan ruhunun vücuttan ayrılması, ancak o zaman mümkündür. Allahû Tealâ tövbe merasimindeki olaylar dizisini anlatırken, 1. olayın, o kişinin tövbe etmesi olduğunu görüyoruz.

Kim mürşidinin önünde bir tövbe yaparsa, ne olur? Evvelâ Mucâdele Suresinin 22. âyet-i kerimesinden bahsedelim:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

“O kişinin başının üzerine Allah’ın katından ruh gönderilir ve o kişinin kalbine îmân yazılır.”

İkisi de son derece önemli. Kişinin kalbine yazılan “îmân” kelimesi, öyle bir manyetik alanın sahibidir ki; o kişi zikir yaptığı zaman (Allah’ın ismini “Allah, Allah, … Allah” diye tekrar ettiği zaman), Allah’ın katından gelen salâvâtla fazl ve salâvâtla rahmet isimli nurlardan fazıllar, o kişinin kalbindeki manyetik alanın tersi manyetik alanın sahibi olduğu için, kalbe ulaştıklarında kalbe yapışırlar. Böylece nefsin kalbi o ana kadar %100 afetlerle dolu iken adım adım aydınlanma söz konusu olur. Nurlar, kalbi doldurmaya başlar. Bu noktada Allahû Tealâ o kişinin başının üzerine devrin imamının ruhunu gönderir.

Allahû Tealâ burada (Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerimesi) diyor ki:

40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.


“Devrin imamının ruhu o kişinin başının üzerine gelir, yerleşir ve o ruha: ‘Senin Allah’a mülâki olma günün (yevm’et talâkın) geldi’ der.

Bu âyette de “arşı tutan melekler ve oradaki kişi” ifadesiyle Allahû Tealâ, bu ruhun oradaki kişiye ait olduğunu, arşı tutan meleklerle beraber olan devrin imamının ruhu olduğunu ifade ediyor. Ve o ruha devrin imamının ruhu diyor ki: “Senin Allah’a mülâki olma günün (yevm’et talâkın) geldi. Vücudu terk et! Görevi biz alıyoruz. Bu kişinin başının üzerinde bulunacağız ve senin görevin bizim tarafımızdan deruhte edilecek. Senin Allah’a ulaşma günün geldi.”

Bütün ruhlara Allahû Tealâ’nın emri; o kişi hayattayken Allah’a dönmek mecburiyetinde. Üzerimize farz kılınmış:

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!


Allahû Tealâ ruha: “ırciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön!” diyor.

Öyleyse böyle bir ortamda kişi mürşidine ulaştığı zaman, onun günahları sevaba çevrilir ve ruhu Allah’a doğru yola çıkar. 1. gök katına ruhun ulaşabilmesi için o kişinin nefsinin kalbinde %7 fazıl birikiminin gerçekleşmesi gerekir. Bu gerçekleştiği zaman ruh, zemin kattan 1. kata çıkabilir. 2. defa daha %7 nur birikimi; 2. gök katı. 3., 4., 5., 6., 7. gök katı; %49 nur birikimi. Başlangıçta nefsin kalbindeki %2 rahmet birikimiyle beraber, netice %51 nur birikimine ulaşır. Bu, vuslat için yeterlidir. Ruh, Allah’a doğru çıktığı bu yolculuğun 6. katını aşmıştır, 7. kata ulaşmıştır. 7. katta 7 tane âlem geçecektir ve neticede Sidretül Münteha’dan dikey bir yolculukla Allah’ın Zat’ına ulaşacaktır. Bu, vuslattır. İşte tövbe, bunun için son derece önemlidir.

Allahû Tealâ bütün ruhların Allah’a ulaştırılmasını üzerimize farz kılmış:

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


Allahû Tealâ: “Allah’ın ismiyle zikret. Zikir sebebiyle nefsinin kalbi afetlerden kurtulsun, kurtuldukça ruhun yükselsin, neticede de Allah’a ulaş!” diyor.

Fecr Suresi 28. âyet-i kerime: “ırciî ilâ rabbiki: Rabbine rucû et (geri dön)! Geri dönerek Rabbine ulaş!” diyor Allahû Tealâ.

Bu tövbe, hristiyanlardaki gibi veya diğer dînlerdeki gibi midir?

Değildir. Bu tövbe, İslâm’a hastır. Ama gerçekten Hz. İsa zamanında hristiyanlardaki tövbe de o kişinin ruhunun vücudundan ayrılması için gerekli olan bir işlemdi. Şimdi artık ne yazık ki öyle değil. Onlar bu konuda lüzumlu bilginin sahibi değiller.

“Çünkü insanlar bu konuyu böyle algılıyor. Açıklar mısınız?”

Hamdolsun ki, açıkladık.

Benzer konular