Allahû Tealâ’nın Âli İmrân-105’te de emrettiği; “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın.” ifadesiyle Allah’a ulaşmayı dilemenin emir olduğunu, Âli İmrân-112’de bahsedilen, “İnsanlardan bir ipe sarılın.” ifadesiyle Allah’ın tayin ettiği mürşide tâbî olmayı emrettiğini anlayabilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Allahû Tealâ’nın Âli İmrân-105’te de emrettiği; “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın.” ifadesiyle Allah’a ulaşmayı dilemenin emir olduğunu, Âli İmrân-112’de bahsedilen, “İnsanlardan bir ipe sarılın.” ifadesiyle Allah’ın tayin ettiği mürşide tâbî olmayı emrettiğini anlayabilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allahû Tealâ’nın Âli İmrân-105’te de emrettiği; “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın.” ifadesiyle Allah’a ulaşmayı dilemenin emir olduğunu, Âli İmrân-112’de bahsedilen, “İnsanlardan bir ipe sarılın.” ifadesiyle Allah’ın tayin ettiği mürşide tâbî olmayı emrettiğini anlayabilir miyiz?

Bunu peşin olarak söyleyelim ki; evet, anlayabiliriz. Allahû Tealâ’nın buradaki dizaynı, Âli İmrân-103’te şöyle ifade ediyor Allahû Tealâ:

3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrakû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufratin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.


va’tasımû bihablillâhi cemîân: Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın!
ve lâ teferrekû: Ve fırkalara ayrılmayın.
vezkurû ni’metallâhi aleykum: Allah’ın üzerinizdeki ni’metini zikredin, hatırlayın.
iz kuntum a’dâen: Siz düşmanlardınız, birbirinize düşmanlardınız.
fe ellefe beyne kulûbikum: Kalplerinizin arasını telif etti.
fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ (ihvânen): Ve O’nun ni’meti ile kardeşler oldunuz.
ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri: Siz bir ateş çukurunun kenarındaydınız.
fe enkazekum minhâ: Sizi oradan kurtardı.
kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî: İşte böyle size âyetlerini açıklar, beyan eder.
leallekum tehtedûn (tehtedûnen): Umulur ki böylece hidayete erersiniz.

Burada Allahû Tealâ: “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın diyor.” Âli İmrân-103’te. İşte oradaki Allah’ın ipi; irşad kademesindeki kişidir. En alt kademede mürşiddir. Sonra risâlete kadar, eski devirlerde ise nübüvvete kadar giderdi konu. Peygamberliğe kadar konu giderdi. Son peygamber olan Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’le beraber peygamberlik müessesesi tamamlanmıştır, bitmiştir. O’ndan sonra artık peygamber gelmesi mümkün değildir. Huzur namazının imamlığını vekâleten mutlaka nebî olmayan, evliya olan sadece resûller sürdürecektir. Burada “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın.” demekle; “Hacet namazını kılın ve mürşidinizi görün.” diyor bu devirde Allahû Tealâ. O devirde ise Allah’ın ipi olan “Peygamberimize, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e sımsıkı sarılın.” emri var.

Âli İmrân-112:

3/ÂLİ İMRÂN-112: Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sukıfû illâ bi hablin minallâhi ve hablin minen nâsi ve bâû bi gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul meskeneh(meskenetu), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnel enbiyâe bi gayri hakk(hakkın), zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).
Onların üzerlerine, nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası vuruldu. Ancak Allah'ın ipine (Sıratı Mustakîm'e) ve insanlardan bir ipe (Allah'a ulaştıracak olan mürşide) tutunanlar (ulaşanlar) hariç. (Onlar) Allah'tan bir gazaba uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu. Bu, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları sebebiyledir. İşte bu, onların (Allah'a) isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandır.


duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sukıfû: Nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası onların üzerine vurulmuştur.
illâ: Hariç
bi hablin minallâhi: Allah’tan bir ipe
ve hablin minen nâsi: Ve insanlardan bir ipe sarılanlar hariç.

Allah’ın ipi; Allah’a ulaştırın yol olan Sıratı Mustakîm. İnsanlardan bir ip; Allah’a ulaştıracak olan mürşid. “Onlar müstesna.” diyor. “Zillet damgası vurulanlar değil onlar.” diyor, “Allah’ın ipine sımsıkı sarılanlar yani Sıratı Mustakîm üzerinde olanlar.”

Kim Sıratı Mustakim üzerindedir? Kim Allah’a ulaşmayı dilemişse, sadece o dileyenler Allah’ın rahmetiyle mücehhezdirler. Onlar, Allah’a ulaşmayı dileyen herkes Allah’ın ipine sımsıkı sarılmıştır.

Ama “insanlardan bir ipe” diyorsa Allahû Tealâ: “Onlar Allah’ın ipine sımsıkı sarıldıktan sonra, hacet namazını kılarak mürşidlerini gören ve o mürşide ulaşanlardır.” O Allah’ın ipi; Sıratı Mustakîm. İnsanlardan bir ip de; bütün mürşidler. En üstünleri nebîler, peygamberler. Sonra peygamber olmayan resûller. Bütün peygamberler, aynı zamanda mutlaka resûldür. Onlar nebî resûldür. Peygamber olmayan resûller de velî resûllerdir.

ve bâû bi gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul meskeneh (meskenetu): Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu, (meskenet) damgası, miskinlik damgası vuruldu.
zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi: Bunun sebebi onların Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleridir.
ve yaktulûnel enbiyâe bi gayri hakk (hakkın): Ve bunun sebebi, onların Allah’ın peygamberlerini haksız yere öldürmeleridir.
zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn (ya’tedûne): İşte onların isyan etmelerinden.  
asav: İsyan etmelerinden.
ve kânû ya’tedûn (ya’tedûne): Ve haddi aşmış olmalarından kaynaklanır.

Şimdi, hiç kimse kendi kendine hidayete eremez. Hidayete erdiren Allah’tır. Ve cereyan almak asıldır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde O’na cereyan verecek kimse mevcut olmadığı için, oradaki putperestlerin arasında, Allahû Tealâ O’na Cebrail (A.S)’ı mürşid olarak gönderiyor.

Bütün peygamberlerin mürşidi Cebrail (A.S) olmuştur. Ama peygamber olmayan resûllerin mürşidi, hep insanlardır. Onlar da hep kendi mürşidlerine tâbî olarak hayatlarını yaşamışlardır.     

Benzer konular