Birinci hayata gelişle En’âm Suresi 36, ikinci hayata gelişle Bakara 178 arasında bir ilişki var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Fena Makamı (1. teslim: ruh teslimi) » Birinci hayata gelişle En’âm Suresi 36, ikinci hayata gelişle Bakara 178 arasında bir ilişki var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Birinci hayata gelişle En’âm Suresi 36, ikinci hayata gelişle Bakara 178 arasında bir ilişki var mıdır?

Bakalım. En’âm 36 birinci hayata gelişi mi anlatıyor? Evet. En’âm 36 birinci hayata gelişi anlatıyor. Diyor ki Allahû Tealâ En’âm 36’da;

6/EN'ÂM-36: İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).
(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem’î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra O'na döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah’a döndürülür.)


“Davete ancak işitenler icabet ederler. Ve Allah ölüleri diriltir.” Yani ölü olan kulaklardaki, ölü olan kişideki işitme hassasını diriltir. Ölü olan kişideki görmeyi sağlar. Ölü olan kişinin idrak etmesini sağlar ve Allahû Tealâ böylece ölüleri diriltir. “Sonra ona döndürülürler.” Yani ruhlarını sonra, bu ölüyken dirildikten sonra Allah’a onlar döndürülürler.

Allah’a ulaşmayı dilemek 3. basamak, mürşide ulaşmak 14. basamak, 14. basamaktan 21. basamağa kadar da Allah’a dönüş. Bu birinci ölümden kurtuluş. Çünkü Allah’a döndürüleceklerini söylüyor Allahû Tealâ açık bir şekilde. Önce onların dirilmesi, başlarının üzerine devrin imamının ruhunun gelmesi ve ruhlarının Allah’a ulaşması, Allah’a döndürülmeleri. Allah’a döndürülmeden önceki diriliş olduğu için bu birinci diriliş.
    
Bakara 178:
    
2/BAKARA-178: Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumul kısâsu fîl katlâ el hurru bil hurri vel abdu bil abdi vel unsâ bil unsâ fe men ufiye lehu min ahîhi şey’un fettibâun bil ma’rûfi ve edâun ileyhi bi ihsân(ihsânin), zâlike tahfîfun min rabbikum ve rahmetun, fe meni’tedâ ba’de zâlike fe lehu azâbun elîm(elîmun).
Ey âmenû olanlar! Katl (öldürülme) konusunda kısas üzerinize yazıldı (size farz kılındı). Hüre hür, köleye köle, dişiye dişi (kısas olunur), fakat kim, onun (öldürülenin) kardeşi tarafından bir şey ile (bir diyet karşılığı) affolunursa (bağışlanırsa), o taktirde gereken, örfe tâbî olunması ve ona (affedene), (diyetin) ihsanla ödenmesidir. İşte bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa (saldırıya kalkarsa) o zaman onun için elîm bir azap vardır.


yâ eyyuhellezîne âmenû kutibe aleykumul kısâsu: Ey âmenû olanlar! Üzerinize kısas yazıldı.
fîl katlâ el hurru bil hurri: Hür ile hürrün kısası.
vel abdu bil abdi: Köleye karşı kölenin kısası.
vel unsâ bil unsâ: Dişiye karşı dişinin kısası.    
fe men ufiye lehu min ahîhi şey’un fettibâun bil ma’rûfi: (fe men ufiye: Kim affedilirse, min ahîhi: onun (ölenin) kardeşi tarafından) marufa ittiba edilir, örfe tâbî olunur, usullere, âdetlere tâbî olunur.
ve edâun ileyhi bi ihsân (ihsânin):  Ve onu ihsanla ödemesi gerekir.
zâlike tahfîfun min rabbikum: Bu Rabbinizden bir hafifletmedir
ve rahmeh (rahmetun): Ve rahmettir.
fe meni’tedâ ba’de zâlike fe lehu azâbun elîm (elîmun): Kim de bundan sonra haddi aşarsa onlar için elîm bir azap vardır.

Bakara 178'teki kısas, aslında kalın çizgilerle yada görünür muhteva içersinde şerhî hükümlerden, bir dünya üzerinde cezalandırma sisteminin dizaynıdır. Bu âyetten hareketle başka bir âyete ulaşmamız lâzım.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:
 
66/TAHRÎM-8: Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhan, asâ rabbukum en yukeffira ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûranâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler.

“Allah kıyâmet günü nebîsini ve onunla beraber olanları mahzun etmeyecektir. Onlar, nurları önlerinde ve sağlarında olduğu halde yürürler. Ya Rabbi derler, bizim nurumuzu tamamla."
 
Allahû Tealâ onların taleplerini söylüyor. “Ve bizi, günahlarımızı ört ve bize mağfiret eyle.” İşte buradaki günahların örtülmesi, arkadan da sevaba çevrilmesi, daimî zikrin gereğidir. Burada o kişiler için Allahû Tealâ bir defa daha günahları örtüyor, bir defa daha günahları sevaba çeviriyor ve Allahû Tealâ onların kalp gözünü ve kalp kulağını açıyor. Onlar ulûl’elbab oluyorlar.

Allahû Tealâ bütün sahâbenin ulûl’elbab olduğunu söylüyor ve bu ulûl’elbab olan insanlar konusunda diyor ki:
 
“Ulûl’elbab için kısasta hayat var.”

2/BAKARA-179: Ve lekum fîl kısâsı hayâtun yâ ulîl elbâbi leallekum tettekûn(tettekûne).
Ey ulûl elbab! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki böylece siz, takva sahibi olursunuz.


İşte orada, bu âyetteki kısasın aslı söz konusu; ulûl’elbab için kısas. Daimî zikre ulaşan kimdir? Ulûl’elbabtır:

3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.

3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.


li ulîl elbâb (ulîl elbâbı) yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim: Ulûl’elbab için ayaktayken de, otururken de, yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikretmek söz konusudur.” diyor Allahû Tealâ ve daimî zikri olanlar için de, onlarda kısas olduğunu söylüyor.

İşte şeytanın karanlıklarının, nurlarla kısas edilmesi. Kişinin kalbinin % 100 nurlarla dolması. Karanlığın nurla kısas edilmesi. Buradaki muhtevada, Allah’ın insanların günahlarını örtmesi ve o günahları sevaba çevirmesi, daimî zikrin arkasından gelen günahların örtülmesi ve sevaba çevrilmesidir.

Benzer konular