Âli İmrân 81 âyetinde geçen nebiler Allah'ın rahmetine kavuştu, gelecek olan resûle nasıl yardım edeceklerdir? Bu konuyu aydınlatabilir misiniz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Peygamberler » Âli İmrân 81 âyetinde geçen nebiler Allah'ın rahmetine kavuştu, gelecek olan resûle nasıl yardım edeceklerdir? Bu konuyu aydınlatabilir misiniz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Âli İmrân 81 âyetinde geçen nebiler Allah'ın rahmetine kavuştu, gelecek olan resûle nasıl yardım edeceklerdir? Bu konuyu aydınlatabilir misiniz?

Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berakâtuhu. Ey Allah'ın Resûl'ü! Canlar canı, gönüller sultanı, hidayet güneşi Mehdi (A.S). Kalbimizin nuru, gönlümüzün sürûru sevgili Efendimiz, Konya'ya hoş geldiniz, şeref verdiniz. Konya'ya bayram geldii bayramlara bayram geldi. Sizi çok seviyoruz. Hasretle, hürmetle gül kokan ellerinizden öperim. Sizi çokkk özledim. Sizi çok ama çok seviyoruz. Tarifi mümkün olmayan bambaşka bir sevgi. Sevgili Efendimiz müsadenizle bir sorum olacak. Geçen günlerde genç kız kardeşimiz bir soru iletti; Âli İmrân 81 âyetinde geçen nebîler Allah'ın rahmetine kavuştu. Gelecek olan resûle nasıl yardım edeceklerdir? Bu konuyu aydınlatabilir misiniz? Allah razı olsun. Size layık bir öğrenci olmaya çalışan öğrenciniz. Elbette layıksınız. Allah razı olsun.

Âli İmrân 81’de Allahû Tealâ diyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tansurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve Allah, nebilerden, “Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, O'na mutlaka îmân edeceksiniz ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz” diye misak aldığı zaman, “İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?” diye buyurdu. (Onlar da): “İkrar ettik (kabul ettik)” dediler. (Allahû Teâlâ): “Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.


ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin: O zaman ki; Allah nebilerden misak ahzetmişti (almıştı). Size kitap verdim ve hikmet verdim.
summe câekum resûlun: Sonra size Resûl gelecek.
musaddikun limâ meakum: Sizinle beraber olan şeyi (kitabı).

"Hepinizde kitaplarım var." demiş oluyor Allahû Tealâ. Bunlar ulûl'azm peygamberler; Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Peygamber Efendimiz (S.A.V). 5 Peygamber var bu âyet-i kerimenin içersinde. Ulûl'azm Peygamberler. Sizin elinizde bulunan kitapları, “Size kitap verdim ve hikmet verdim.” dedikten sonra “Sizin elinizde bulunan kitapları, tasdik edecek olan bir Resûl'ümüz gelecek.” diyor. Dikkat edin, söylediği şey kendisine kitap verdiğimiz bir Resûl değil. "Sizdeki kitapları tasdik edecek bir Resûl'ümüz gelecek." diyor. Ve nübüvvet kullanmamış onun için. Nübüvvet kelimesini kullandığı, nebîler dediği ulûl'azm peygamberler, onlar peygamber. Onlardan sonra bir peygamberin değil bir Resûl'ün geleceğini ve kendisine bir şeriat kitabı verilmemiş olan Resûl'ün geleceğini. Çünkü böyle söyleseydi kendi şeriat kitabı olacaktı. Ve o zaman kendi kitabını da devreye alması lazımdı Allahû Tealâ’nın âyette. Ama o Resûl sizdekileri tasdik edecek diyor. Sizin kitaplarınızda yazılı olanı kendisine verdiğimiz bir Resûl, nebî Resûl demiyor.

"le tu’minunne bihî ve le tensurunneh (tensurunnehu): O’na yardım edeceğinize ve O’na îmân edeceğinize dair bu ağır ahdinizi üzerinize aldınız mı.” diyor.
kâle: Dediler ki.
e akrartum: İkrar ettik.
ve ehaztum alâ zâlikum ısrî: Bu ağır  ahdimi üzerinize aldınız mı?
kâlû: Dediler ki.
akrarnâ: İkrar ettik.
kâle feşhedû: Dedi ki, öyleyse, o zaman (şahid olun).
ve ene meakum mineş şâhidîn (şâhidîne): Ben de sizinle beraber şahitlerdenim.
kâle: Dediler ki.    
ve ehaztum alâ zâlikum ısrî: Bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?
kâlû akrarnâ: Dediler ki, ikrar ettik.

Âli İmrân Suresinin 81. âyeti kerimesinde, “O’na yardım edeceğinize ve O’na îmân edeceğinize dair yemin istiyorum.” diyor Allahû Tealâ.

Bu peygamberler O’na nasıl yardım edecek? Ellerindeki kitaplarla yardım edecekler. Onlar şeriat kitaplarının sahibiydi. Her ne kadar Hz. İbrahim’in ve Hz. Nuh’un şeriat kitapları artık ortada yoksada, kaybolmuşsa da tarih içersinde, Hz. Musa’ya indirilen Tevrat, Hz. İsa’ya indirilen İncil aynen duruyor. Ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e indirilen Kur’ân-ı Kerim'le aynı esasları muhtevi. 7 safhanın 7’si de 3 kitapta da var. Ve farzıyeti de var. Gene 3 kitap, o peygamberler ve ona tâbî olanların 7 safhanın 7’sini de yaşadığını ispat ediyor. İşte diğer 2 kitapta da Kur’ân-ı Kerim gibi 7 safhanın 7’si de farz ise Tevratta da İncilde de ve onların bu farzı yerine getirdiği kesin olarak yer almışsa (hem Hz. Musa ve ona tâbî olanların, hem Hz. İsa ve Haverilerin ki gene tâbî olanlar). O zaman bu kitaplar çok açık bir şekilde devrin imamına burda Âli İmrân Suresinin 81. âyetinde geçen kendisine şeriat kitabı verilmemiş olan Resûl’e yardım etmiş oluyorlar. Çok açık bir yardım bu. Ama bunlardan Hz. İsa farklı bir yardımı da gerçekleştirecek. Çünkü o ölmedi, buraya gelecek ve bizimle beraber olacak. Öyleyse şahit oluyorlar birbirine. O Resûl'e yardım hepsinden gelecek. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de yardımı, Kur’ân-ı Kerim'iyle yardım. Çünkü o Kur’ân-ı Kerim'deki Duhan Suresinin 10, 11, 12, 13, 14 ve 15. âyetleri onun Resûl olduğunun açık ve kesin bir ispatıdır:
 
44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.

44/DUHÂN-11: Yagşân nâse, hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.

44/DUHÂN-12: Rabbenâkşif annâl azâbe innâ mu’minûn(mu’minûne).
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.

44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.

44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.

44/DUHÂN-15: İnnâ kâşifûl azâbi kalîlen innekum âidûn(âidûne).
Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (şirke) dönecek olanlarsınız.


Allahû Tealâ bu âyetlerle O'nun (Mehdi (A.S)’ın) kendisine “deli” denilen, “Şeytandan vahiy alıyor.” denilen ve sözlerinden ibret alınmayan kişi olduğunu kesinleştirmiş oluyor Allahû Tealâ. Bu da Kur’ân-ı Kerim’in Mehdi (A.S)’a en büyük yardımıdır.

Benzer konular