Tasavvuf insanın kendisini dünya işlerinden tamamen uzak tutması mıdır? Kendimizi dünyadan uzak tutmadan da tasavvufun lezzetine varabilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Tasavvuf » Tasavvuf insanın kendisini dünya işlerinden tamamen uzak tutması mıdır? Kendimizi dünyadan uzak tutmadan da tasavvufun lezzetine varabilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Tasavvuf insanın kendisini dünya işlerinden tamamen uzak tutması mıdır? Kendimizi dünyadan uzak tutmadan da tasavvufun lezzetine varabilir miyiz?

Tasavvuf hiç kimseyi dünyadan uzaklaştıracak olan bir ilim ve bir tatbikat biçimi değildir. Tasavvuf Kur’ân’ın insanlara emrettiği hususların gerçekleştirilmesi ve diğer cephesinden bakıldığı zamansa, Allah’ın yasak ettiği fiillerin işlenmemesini temin etmek demektir. Öyleyse bunu bir bütün olarak kabul etmek mecburiyetindeyiz. Çünkü Allah’a ulaşması dilemek, mürşide tâbiiyet, ruhunu Allah’a ulaşması, fizik bedenini teslimi, nefsini teslimi, muhlis olmak ve iradeyi Allah’a teslim etmek İslâm’ın 5 şartının çok ötesini ifade eder. İslam’ın 5 şartı nedir? Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek. Dikkat edin sevgili kardeşlerim! Bir defa daha sayıyorum: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek.

Bu 5 tane şartın arasında zikir var mı? Yok, sevgili kardeşlerim! İşte iblis insanlara en büyük kötülüğü bununla gerçekleştirmiş. Ne sağlamış oluyor, insanları zikrin farz olduğuna yaklaştırmadıkça? İnsanların zikir yapmamasını temin ediyor. Zikir yapmayan bir insanın nefsindeki afetler yok olmaz. Yok olmaması, şeytanın emrinde onların yanlışlıkları işlemelerinin bir devamını sağlar. Çünkü sadece şeytan insanların Allah’ın emirlerini yapmamasını hedef tayin eder kendisine. Yasaklarını ise işlemesini hedef tayin eder ki; hem Allah’ın emirlerini yapmayarak, o kişi derecat kaybetsin hem de Allah’ın yasaklarını işleyerek derecat kaybetsin ve neticede kendisiyle beraber cehenneme gitsin.

Allahû Tealâ açık ve kesin Kur’ân âyetleri koyuyor. Daha evvel İncil’in âyetleri var. Ondan evvel Tevrat’ın âyetleri var. Hepsi aynı esaslara muhtevi sevgili kardeşlerim. Allah’ın istediği şey insanlarla ilişkilerinizde sadece onlara mutluluk verecek olan bir özelliği yaşamalısınız sevgili kardeşlerim! Asla insanları rahatsız eden, onları huzursuz eden bir davranış biçiminiz oluşmamalı. Onları sevmelisiniz. Onlara yardım etmelisiniz. Onlara Allah’ın 7 safha ve 4 tane teslimini anlatmalısınız. Bu üçüncüyü niçin söyledik; 7 safha ve 4 teslimi? Çünkü koskoca bir İslâm âlemi bunu tamamen devre dışı bırakmış, İslâm’ın 5 şartına endekslenmiş durumda. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek…

Şimdi sevgili kardeşlerim! Dînimizin adı İslâm dîni yani teslim dîni. İslâm’ın 5 tane şartını yerine getiren bir kişiye sormaz mıyız biz? “Sevgili kardeşim! Allah razı olsun. Namaz kılıyorsun, oruç tutuyorsun, zekât veriyorsun, hacca gidiyorsun, kelime-i şahadet de getiriyorsun. Güzel. Ama acaba İslâm 5 şarttan mı ibarettir? Yoksa Allahû Tealâ 6. ve 7., iki şart daha koşmuş mu? Allah'a ulaşmayı dilemek farz değil mi? (Ve konun en önemli noktasına geldik.) Ruhumuzu, fizik bedenimizi, nefsimizi ve irademizi Allah’a teslim etmemizi Kur’ân-ı Kerim’de Allah farz kılmamış mı?”

Kim böyle bir şey iddia edebilir? “Allah bunları farz kılmamıştır.”; kim diyebilir? Hiç kimse diyemez sevgili kardeşlerim! Çünkü Kur’ân-ı Kerim ortada. Öyleyse sevgili kardeşlerim, can kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın bizden istediği görevler var. Acaba niçin koymuş bunları? Bunların her birisinin bize fayda sağlayacak olduğu kesin. Bir namaz kılmak deyince bir nevi vücut jimnastiği yapmış oluyoruz sevgili kardeşlerim! Eğilmek, başımızdan belimize kadar olan kesimi yere paralel hale getirmek, sonra ayağa kalmak, dizlerimizin üzerinde eğilmek, dizlerimizin üzerinde kalmak; hepsi beden jimnastiği sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ sebepsiz yere bir şey yapmaz. Bunları yaparak, vücudumuzu günde 7 defa hareket haline getiriyor. Biliyorsunuz ki; 5 değil, 7 tane… Günde 7 defa biz bir gayretin sahibi olmalıyız.

Sevgili kardeşlerim! Bir insanın davranış biçimleri dizisinde namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet var. Ama Allah'a ulaşmayı dilemek yok. Ruhun, fizik bedenin, nefsin ve iraden Allah’a teslimi yok. Peki, dînimizin adı ne? İslâm dîni. İslâm ne demek? “Teslim olan” demek.

Öyleyse İslâm dîni teslim olanların dîniyse İslâm’ın 5 şartını yeniden söyleyelim: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek. Sormaz mıyız sevgili kardeşlerim, şimdi biz sevgili dîn adamlarımıza? Allahû Tealâ dînimizin adını İslâm dîni koymuş, teslim dîni koymuş. Siz, İslâm’ı İslâm’ın 5 şartından ibaret sayan siz dîn adamları! Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek; hepsi farz. Evet. Ama soruyoruz şimdi size: Yeterli mi? Hanginiz böyle bir şeyin yeterli olduğunu iddia edebilirsiniz? Dînimiz teslim dîni değil mi? Adı İslâm dîni, Allah’a teslim olanların dîni yani. Peki:

1. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de ruhumuzu Allah’a teslim etmeyi farz kılmıyor mu?
2. Fizik bedenimizi Allah’a teslim etmeyi farz kılmıyor mu?
3. Nefsimizi Allah’a teslim etmeyi farz kılmıyor mu?
4. İrademizi Allah’a teslim etmeyi farz kılmıyor mu?

Kim böyle olmadığını iddia edebilir? Allahû Tealâ bir İslâm âlemine dînimizi öğretmekle görevlendirdi bizi. Biz bu ilmi kimseden öğrenmedik. Biz bu ilmi Allah’tan öğrendik. Öyleyse hepiniz bunu bilmelisiniz ki; bizim bir öğretmenimiz yok. Öğretmenimiz sadece Allah ve O’nun indirdiği Kur’ân-ı Kerim’in gene O’nun tarafından gösterilen en güzel âyetleri.

Sevgili kardeşlerim! Hepimiz bu istikamette vazifeli olmalıyız. Görevimiz başka insanları mutlu ederek mutlu olmak. Görevimiz Allah’ın bize verdiği dîni açıdan emirleri gerçekleştirerek mutlu olmak. Ve dînin dışındaki, insanları mutlu eden davranış biçimleri; onlar da Allahû Tealâ’nın bize verdiği emirlerin bir kısmını temsil ediyor. Öyleyse sevgili kardeşlerim! Görevlerimiz belli değil mi? Hepimiz başka insanları mutlu kılmakla vazifeliyiz. Allahû Tealâ hepimizden bunu istiyor. Peki, hepimizden bunu istemekle Allahû Tealâ’nın muradı ne? Çünkü Allahû Tealâ bize mutlu olmamızı emretmiş oluyor. Allah’ın emirlerini yerine getirmek mutluluğu yaşamaktır. Başkasına yapacağınız her yardım, onları mutlu eden her davranış size derecat kazandırır. Başkasını üzecek bütün davranışlar size derecat kaybettirir.

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Yapmanız lâzım gelen şey belli değil mi? Allah’ın sizlere emrettiği şey, etrafınızdaki bütün insanları mutlu kılmaya çalışmak. Bu insanlarla ilişkilerinizin temeli. Allah’ın sizinle Kendi arasındaki emirlerine baktığımız zaman; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek ve kelime-i şahadet getirmenin dışında, Allahû Tealâ; “Teslim olunuz!” diyor. Ve namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmenin dışında, Allahû Tealâ’nın en büyük emrini devreye sokuyor: “Zikir yapın!” diyor. “Allah’ın adını tekrar edin.” diyor.

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


Acaba niçin söylüyor bunu? Çünkü bir insanın kalbine Allah’ın nurları, Allah’ın katından bu kelime kullanılmadıkça girmez. Kim “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah, Allah” diye sesle veya sessiz bir şekilde Allah’ın adını tekrar ederse, ancak o zaman Allah’ın katından gelen nurlar o kişinin kalbine ulaşır. Rahmet, fazl ve salâvat ayrı ayrı nur isimleri. Her birisi, bunlar tekrar edildikçe nefsinizin kalbine ulaşacaktır.

Sevgili kardeşlerim! Hepinizin görevi bunları sadece sizin yapmanız değildir. Başka insanlara da Allah’ın Kur’ân hakikatlerini öğretmelisiniz. İslâm’ın 5 şartını içeren bir İslâm’da, Allah’ın en büyük ibadeti devre dışı kalmıştır. O ibadetin adı zikirdir. Allahû Tealâ diyor ki:

29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salâte, innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.


“ve le zikrullâhi ekber.”

 
ve:  Ve.
le: Mutlaka.
zikrullâh: Allah’ın adını zikretmek, tekrar etmek.
ekber : Daha büyüktür, en büyüktür.

En büyük ibadet Allah’ın ismini “Allah, Allah, Allah” diye zikretmektir. Acaba neden? Çünkü kim Allah’ın ismini “Allah, Allah, Allah” diye sesli veya sessiz veya dilini de kımıldatmadan “Allah” kelimesini içinden kişinin tekrarı; hepsi insana derecat kazandırır. Görüyorsunuz ki; üç ayrı cepheden de bir insan derecat kazanabiliyor ve “Allah” kelimesinin tekrarının dışında hiçbir kelime, nefsinizin kalbine Allah’ın nurlarını celbedemez. Allah’ın nurlarını nefsinizin kalbine ulaştırabilecek olan tek kelime “Allah” kelimesidir. Onun için Allahû Tealâ; “ve le zikrullâhi ekber” diyor. “Allah’ın ismini tekrarınız ekberdir, daha büyüktür herşeyden.” diyor

Öyleyse hepiniz için bu çok önemli sevgili kardeşlerim! Zikri sakın unutmayın.  Hayatınızın en kıymetli ibadeti, namazdan, herşeyden daha kıymetli ibadeti zikirdir. Zikir olmazsa nefsinizin kalbine nurların dolması mümkün değildir. Bu sebeple Allahû Tealâ “le” diyor; “mutlaka.” “Le” kullanmış orada. “Mutlaka zikrullah, Allah’ın isminin tekrarı ekber, büyüktür. Mutlaka büyüktür.” Yani “En büyük olan ibadet zikirdir.” diyor Allahû Tealâ.

Sevgili kardeşlerim! Görülüyor ki; Allahû Tealâ bir şeyler istiyor. Bu istikamette yapmanız lâzım gelen şey açık ve kesin. Allah’ın ismini zikredeceksiniz. Allahû Tealâ hem en son noktayı koymuş: “Ayaktayken de (1), otururken de (2) ve yan üstü yatarken de (3) hep Allah’ı zikredin.” diyor Allahû Tealâ.
 
4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.


Bir insan üç halde bulunabilir. Ya ayaktadır, ya oturuyordur, ya da yatıyordur sevgili kardeşlerimiz! Üç halin üçünde de Allahû Tealâ zikri emrediyorsa, bunun adı daimî zikirdir ve hepimizin üzerine farz kılınmıştır sevgili kardeşlerim! Allah razı olsun.

-Allah sizden razı olsun Muhterem Efendimiz! Böylelikle inşaallah bu hafta da bize gelen suallerin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Sizleri çok ama çok seviyoruz, kalbimizden. Ve hasretle, hürmetle gül kokan mübarek ellerinizden öperek suallerin sonuna geldiğimizi arz ediyorum Muhterem Efendimiz inşaallah!  

Allah razı olsun.

Sevgili kardeşlerimiz, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir beraberliğimiz daha burada tamamlanıyor. Hepinizi çok ama çok sevdiğimizi bir defa daha belirterek hepinize “Allah hepinizden razı olsun!” diyoruz. Hepiniz için dua ediyoruz sevgili kardeşlerimiz!

Es selâmu aleykûm ve rahmetullahi ve berekâtuhu!

-Ve  aleykûm selâm ve rahmetullâhi ve berekâtuhû!

Bir defa daha “Es selâmu aleykûm ve rahmetullahi ve berekâtuhu!”

-Ve aleykûm selâm ve rahmetullahi ve berekâtuhu Muhterem Efendimiz!

Allah hepinizden razı olsun.

-Allah sizden razı olsun Muhterem Efendimiz! Sizi çok ama çok seviyoruz Muhterem Efendimiz!

Biz de hepinizi çok ama çok seviyoruz sevgili kardeşlerimiz! Hepinizin kalbimizde ayrı bir yeri var. Allah hepinizden razı olsun.

Benzer konular