Hadid Suresinin 16. âyet-i kerimesine göre Allah’a ulaşmayı dileyenlere, zikrettikleri zaman Allah’ın rahmeti gelir ve onlar huşûya ulaşanlardır diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Hadid Suresinin 16. âyet-i kerimesine göre Allah’a ulaşmayı dileyenlere, zikrettikleri zaman Allah’ın rahmeti gelir ve onlar huşûya ulaşanlardır diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Hadid Suresinin 16. âyet-i kerimesine göre Allah’a ulaşmayı dileyenlere, zikrettikleri zaman Allah’ın rahmeti gelir ve onlar huşûya ulaşanlardır diyebilir miyiz?

Allahû Tealâ Hadid Suresinin 16. âyet-i kerimesinde şunları söylüyor:

57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’ın zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.


elem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi: Âmenû olanların kalplerinde, Allah’ı zikri ile huşû sahibi olmak zamanı gelmedi mi?
ve mâ nezele minel hakkı: Ve Hakk’tan inen şeyle, bu zikrin Hakk’tan indirdiği şeyle.
ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn (fâsikûne): Kendilerine kitap verilen ve sonra aradan uzun zaman geçen, kalpleri kasiyet bağlayan kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu fasıklardır.

Ve Allahû Tealâ böyle buyuruyor. Bakalım kardeşimiz ne soruyor şimdi bu âyetlerle ilişkili:

İnşaallah Hadid Suresinin 16. âyet-i kerimesine göre Allah’a ulaşmayı dileyenlere, zikrettikleri zaman Allah’ın rahmeti gelir ve onlar huşûya ulaşanlardır, diyebilir miyiz?

Evet, şimdi burada dikkat edilmesi gereken bir şey var. Burada Allahû Tealâ “Hakk’tan inen şeyle” diyor:

ve mâ: Şey.
nezele: İnen.
minel hakkı: Hakk’tan inen, şey.

“Allah’ın zikriyle ve Hakk’tan inen şeyle huşû sahibi olmak zamanı gelmedi mi?” diyor Allahû Tealâ.  

Öyleyse biliyoruz ki, Allahû Tealâ’yı zikrettiğimiz zaman, Allah’ın katından tek bir nur gelmez, rahmet tek başına gelmez; rahmetle beraber mutlaka fazl gelir. Eğer kişi mürşidine ulaşmışsa rahmetle beraber mutlaka salâvât gelir. Eğer kişi Allah’a ulaşmayı dilememişse ne kadar zikir yaparsa yapsın Allah’ın katından hiçbir şey gelmez; çünkü o kişinin Allah’ın Rahîm esmasıyla ilişki kurması söz konusu olmamıştır. Sadece Rahîm esmasının var olduğu ahvalde (hallerde) kişi zikir yaptığı zaman, Allahû Tealâ’nın katından inen rahmetle fazl o kişinin göğsüne gelir, göğsünden de kalbine ulaşır. Kaçıncı basamakta? 10. basamakta. Göğsünden kalbine Allahû Tealâ nur yolunu açar. Bundan sonraki devrede; 11, 12, 13 ve 14. basamaklarda bu kişinin kalbine rahmet nuru girer ve bu giren rahmet nuru fazlı beraberinde kalbe sokamaz. Fazl için, fazlı kalbe çekecek olan çekim gücü, îmân kelimesidir ve îmân kelimesi henüz kalbe yazılmamıştır bu aşamada; 10, 11, 12, 13, 14. kademeler bunlar. 14. kademede mürşidini gören kişi (Allahû Tealâ mutlaka, o kişi Allahû Tealâ’nın yolundaysa, mutlak ona mürşidini gösterecektir) o mürşide olaşıp tâbî olacaktır. Tâbî olduğu anda, yeni bir olgu vücuda gelecektir kişinin kalbinde. Allahû Tealâ o kişinin kalbine îmân kelimesini yazacaktır ve başının üzerine devrin imamının ruhunu mutlaka gönderecektir. Mucadele 22:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


“Onların kalplerinin içine îmânı yazarız ve üzerlerine Allah’ın katından ruh gönderilir.” diyor Allahû Tealâ; Allah’ın katından gelen ruh.

“ketebe fî kulûbihimul îmâne: Onların kalplerinin içine îmân yazılır.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse buradaki muhtevaya dikkatle bakın. Burada Allahû Tealâ bir nurdan bahsediyor: “Allah’ın zikriyle ve bu zikrin Allah’ın katından indirdiği şeyle, yani nurla…” Bu nur rahmet nurudur. Rahmet nuru bu aşamada geçerlidir. Bu aşamada sadece rahmet nuru geçerlidir, fazl geçerli değildir. Öyleyse Allahû Tealâ’nın dizaynına dikkatle bakın. Burada Allahû Tealâ’nın dizaynı açık: Tek bir nurun girmesi, kalbe ulaşması söz konusu ve kalbe girmesi söz konusu.

İnşaallah bu âyet-i kerimeye göre Allah’a ulaşmayı dileyenlere (sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler için geçerlidir söylediğimiz şey) zikrettikleri zaman Allah’ın rahmeti gelir ve onlar huşûya ulaşanlardır, diyebilir miyiz?  

Evet, sadece Allah’a ulaşmayı dileyenlere. “Âmenû olanlar” diyor Allahû Tealâ; onların kalplerinin huşûya ulaşması. Allah’ın katından inen rahmet nuruyla, o iki nurdan aktif olan, aksiyonel olan, fonksiyonel olan sadece bir tanesidir: Rahmet nuru. Fazl hüküm ferma değildir. Fazl orada geçerli değildir, bir hüküm ifade etmez. Sadece rahmet kalbe ulaşır, kalbin içine girer ve yerleşir. Kalpte henüz îmân kelimesi yoktur. Îmân kelimesi kalbe yazıldıktan sonra, îmân kelimesinin kendisine çekeceği fazıllar da (fazl ve salâvât, fazl ve rahmet beraberce geldiği noktada) kalbe îmân yazılmış olacağı için, bu noktadan itibaren, 14. basamaktan itibaren o kişinin nefsinin kalbine, rahmetle fazl ve rahmetle salâvât nurları dolar ve fazıllar kalbe yazılan îmân kelimesinin manyetik alanı sebebiyle kendisine çeker.

Öyleyse bu bir dizayndır. Muhtevayı ona göre şekillendiriyor Allahû Tealâ. Öyleyse, teşhis doğrudur. Bu âyet-i kerimeye göre Allah’a ulaşmayı dileyenlere zikrettikleri zaman Allah’ın rahmeti gelir ve onlar huşûya ulaşanlardır. Henüz, sadece rahmet gelmiştir ve bu noktadaki huşû oluşmuştur. Bu huşû, mürşidi Allah’tan isteme yetkisi verir kişiye.

Benzer konular