İnsanlar iç âlemlerindeki huzursuzlukları nasıl yenebilir?

İç âlemindeki muhtevaya baktığı zaman kişi burada kendisinin var olduğunu görür. Herşey kendisiyle alâkalıdır. Onun ruhu vardır, onun fizik bedeni vardır, onun nefsi vardır, onun iradesi vardır. Bunlar başlangıçta hepsi birliktedir. Sonra kişi teslimlerine başlayacaktır. Önce ruhunu Allah'a teslim edecektir. Mürşidine tâbî olmadan hiç kimse ruhunu Allah'a teslim edemez. Mürşidine tâbî olacaktır ki; o ruh, Allah'a doğru vücuttan ayrılarak yola çıksın. Sonra fizik vücut teslim olacaktır. Sonra nefs teslim olacaktır. En sonunda irade Allah'a teslim olacaktır.

Sevgili kardeşlerim!  Bütün insanlar için Allahû Tealâ mutluluk istiyor. Allah'ın istediği, hepinizden istediği şey, sizlerin mutluluğudur sevgili kardeşlerim. Mutlu olmanızı istiyor Allahû Tealâ.

Öyleyse Allahû Tealâ’nın istediği şey, aslında herkesin istediği şeydir. Ne yazık ki İslâm âleminde bu muhteva bir bütün iken yani insanları ruhunu, fizik vücudunu, nefsini ve iradesini Allah'a teslime kadar götürürken sonra yavaş yavaş birtakım başka şeyler devreye girmiş ve bakıyoruz; insanlar Allah'a ulaşmayı diliyorlar, mürşide tâbî oluyorlar, ruhlarını Allah'a ulaştırmak için harekete geçiyorlar ve ruhu Allahû Tealâ’ya ulaştığı zaman kişi diyor ki: “Tamam, benim ruhum Allah'a ulaştı.” Ne oluyor bu kişi? Ermiş evliya oluyor. Daha ötesi var mı? Evet. Fizik vücudun teslimi var. Çok daha fazla zikri gerektirir. Nefsin teslimi var; daimî zikri gerektirir. Muhlis olmak, iradeyi Allah'a teslim etmek, konunun ayrı ayrı safhaları.  

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ hedefler tayin etmiş. Bu hedeflerin gerçekleşmesi, kişisel gayretlere bağlı sevgili kardeşlerimiz.

Öyleyse herkes hedeflere varabilir mi? Evet, varabilir. Yeter ki kendine düşen gayreti göstersin, zikirlerini yapsın, mürşidine tâbiiyetini tam olarak gerçekleştirsin. Herşey en güzele ulaşır.

Allah razı olsun.