Öyleyse herkes garantide. Kim bu dediğimizi gerçekleştirirse, o kişinin cennete girmemesi mümkün değildir. Sadece bir tek şartı var konunun. O kişi bunu kalpten söylemek mecburiyetinde. Yani bir insanın kalbi istemediği halde, kalpten bir talebi olmadığı halde; “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Benim de ruhumu Sana ulaştır.” demesi Allah katında bir şey ifade etmez. Allah'ın hedeflerini gerçekleştirmesi, o kişinin kalben vücuda gelecek olan taleplerine bağlıdır. Eğer kalpten bir taleple bu kişi Allah'a ulaşmayı dilemişse, bu hedefe ulaştıktan sonra hedefi bitmez. Fizik vücudunu da Allah'a teslim etmeyi dileyecektir. Çünkü o kişi gerçekten kalben Allah'a ulaşmayı dilemiştir. Daha üst talepleri de olacaktır. Fizik bedenini teslim ettikten sonra nefsini teslim etmek isteyecektir. Nefsini teslim ederse iradesini de Allah'a teslim etmek isteyecektir. Ve böylece giderek daha üst kat, daha üst kat, daha üst kat cennetlerin sahibi olacaktır.
Ama bir kişinin cennete girmesi; “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmayı diliyorum.” sözüyle gerçekleşebilir. Herkes böyle bir imkânın sahibidir. Ama gerçekleşmiş midir? Gerçekleştiğini kişi, içinden gelen bir mürşid sevgisiyle anlar. Eğer bu kişi; “Ben de ruhumu Allah'a ulaştırıyorum.” dedikten sonra, bir mürşid iştiyâkı duymuşsa, iç dünyası mutlaka mürşide ulaşmayı gerektiren bir taleple o kişiyi meşgul ediyorsa; tamam! O kişi Allah'a ulaşmayı diledikten sonra, mürşide tâbiiyeti de dilemiştir. O zaman hacet namazını kılıp Allah'tan sorması (hacet namazını kılmak şarttır), Allah'tan hacet namazını kılarak sorması, mutlaka o kişiye Allahû Tealâ’nın mürşidini göstermesiyle noktalanır. Kişi tâbiiyetini gerçekleştirince, gidip mürşidine tâbî olunca 3. kat cennetinde sahibi olur.
Allah'a ulaşmayı dilemek, mürşidine tâbiiyet ve ruhun Allah'a ulaşması; bu 3 safha Allahû Tealâ tarafından garanti ediliyor. İfadeyi bir defa daha söyleyelim: “Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım.”
Allah razı olsun.