Hak ve adalet mefhumları arasındaki farkı lütfen açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hz. Nuh » Hak ve adalet mefhumları arasındaki farkı lütfen açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Hak ve adalet mefhumları arasındaki farkı lütfen açıklar mısınız?

Es selâmu aleykum! Muhterem Efendimiz! (Ve aleykum selâm ve rahmetullâhi ve berekâtuhu!) Hürmetle ve hasretle ellerinizden öpüyor, sonsuz hamd ve şükrederek izninizle bir hususu ve suallerimi arz etmek istiyorum inşaallah.

Muhterem Efendimiz! Hac yolculuklarımız ve akrabalık ilişkilerinden ve sohbetler açısından Muğla, Marmaris ve Bodrum’a çok geldim. Evlerine misafir olduğumuz pek çok kardeşimiz vefat ettiler. Şu anda yakınları inşaallah aramızda olabilirler. Ölenler ve hayatta olanlar için hepimize dua buyurur musunuz? (Ölenler için de hayatta olanlar için de dua ederiz inşaallah. Allah razı olsun.)

Hak ve adalet mefhumları arasındaki farkı lütfen açıklar mısınız?

Hak; kişiseldir, enfüsîdir. Adalet; âfâkidir toplumla alâkalıdır. Hak, herkesin Allahû Tealâ tarafından Allah’la olan ilişkilerinde bir sahip olma müessesesini ifade eder. Kişi vazife ve hak olarak 2 faktörden oluşan bir dizaynın sahibidir.

Kim hangi vazifeyi gerçekleştirirse o vazifenin sağladığı hakkın sahibidir. Kim Allah'a ulaşmayı dilemişse o vazifesini yapmıştır. Bunun karşılığında hakkı olan cennete sahip olmuştur; 1. kat cennet.

Kim mürşidine tâbî olmuşsa vazifesini yapmıştır. Hakkı olan 2. kat cennetin sahibi olmuştur. Ruhunu Allah’a ulaştıran, hakkı olan 3. kat cenneti… Böylece fizik vücudun, nefsin tesliminde ihlâsa ulaşmakta ve iradenin tesliminde kişi 7 tane vazife yapar, 4 teslim gerçekleştirir. Ve 7. kat cennetin de sahibi olur. Bu, kişinin hakkıdır. Bu, vazifenin arkasından mutlaka oluşur.

Kişi hakkın sahibidir, hakkının başkaları tarafından haleldâr edilmesi hali, adalet müessesesinin devreye girmesini icap ettirir. Adalette mutlaka iki taraf vardır. Mutlaka taraflardan biri, bir diğerinin hakkını haleldâr etmiştir. Böylece Allah’ın adalet mekanizması devreye girer. Birisi başka birinin hakkını haleldâr etmiştir.

Öyleyse bir zalim vardır, bir mazlum vardır. Allah’ın adaleti devreye girer. Kişinin adaleti, hakkı ihlal etmesi sebebiyle derecatı hangi ölçüde ihlal ettiyse o kadar derecatı kaybolur. O kadar derecat kaybeder kişi. Diğer taraf da onun kaybettiği derecatı kazanır. Böylece Allah’ın adaleti anında teşekkül eder. Allahû Tealâ bu sebeple onu söylüyor. Adaletten bahsediyor Allahû Tealâ. Allah’ın adaletinin tecellisinden bahsediyor. Ve Allahû Tealâ diyor ki:
 
2/BAKARA-202: Ulâike lehum nasîbun mimmâ kesebû vallâhu serîul hısâb(hısâbi).
İşte onlar ki, onların, kazandıklarından (kazandıkları derecelerden dolayı) nasibi vardır. Ve Allah, hesabı çabuk görendir.


vallâhu serîul hısâb(hısâbi):
Allah hesabı çabuk görür. Aynı anda görür.

Kişinin amellerine karşılık dereceler derhal oluşur amel defterinde. O olayla amel defterindeki derecat birbirini derhal götürür, sıfırlar. Netice sıfıra sıfır, elde var sıfırdır her zaman. İşte Allah’ın adalet mekanizması bu noktada devreye girer. Derhal devreye girer. Anında adalet sağlanır. Ama kişi bu adalete razı olmaz da kısas isterse adalet bir kere daha teşekkül edecektir. Herşey aslına rücû edecektir. Kısas uygulandığı takdirde, kazanıldığı kadar derecat kaybedilir. Adaletin gereği olarak fiil neyse, aynı fiil ikinci tarafa da yani karşı tarafa hangi ölçüde zarar verilmişse, zarar veren tarafa da aynı miktarda zarar oluşturulur. Fiiller eşitlenir iki tarafta da, dereceler de eşitlenir. İki taraf da derecat kazanmıştır ve kaybetmiştir aynı miktarda. İki taraf da aynı fiile muhatap olmuştur. Adalet hem fiil açısından hem de dereceler açısından tahakkuk etmiştir.

Öyleyse hak ve adalet mefhumları, özetle bundan ibaret.
 
Allah razı olsun.
 
Allah'ın adaleti bütün insanlar için geçerli midir?

Allah’ın adaleti, insanın durumu ne olursa olsun mutlak olarak geçerlidir. Asla Allah’ın adaletsiz bir şey yapması mümkün değildir.

Konuya hak ve adalet açısından baktığımızda hangisi enfüsî hangisi âfâkidir?

Hak enfüsîdir, kişiseldir. Adalet ise âfâkidir, toplumsaldır. Öyleyse Allahû Tealâ’nın dizaynı hak ve adalet açısından bunlardır.

Allah’ın “serîul hısâb” kanunu ne zaman devreye girer?

Anlattık.

Allahû Tealâ bir kutsi hadîste: “Fâtiha Suresini Kendimle kulum arasında ikiye ayırdım. Kulumun istediği hakkıdır ve mutlaka verilecektir.” buyurmuş.

Evet. Fâtiha Suresinde biz Allahû Tealâ’ya diyoruz ki:
 
1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.

1/FÂTİHA-6: İhdinâs sırâtel mustakîm(mustakîme).
(Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır).

1/FÂTİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).
O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.


“Yarabbi! Yalnız Senden mürşidimizi isteriz, istianeyi isteriz. Bize istianeyi vererek mürşidimizi göstererek bizim tâbî olmamızı temin et ve bizi Sıratı Mustakîm’ine ulaştır.”

Sıratı Mustakîmse; ardarda gelen üç Sıratı Mustakîm’dir. Eğer hepsini ful olarak devreye alırsak, 7 tane Sıratı Mustakîm’den bahsetmemiz söz konusu:

1- Allah'a ulaşmayı dilemek; 1. Sıratı Mustakîm’de kılar kişiyi.
2- Mürşide ulaşmak; 2. Sıratı Mustakîm.
3- Ruhu Allah’a ulaştırmak; 3. Sıratı Mustakîm.
4- Fizik vücudu Allah’a teslim etmek; 4. Sıratı Mustakîm.
5- Nefsi Allah’a teslim etmek; 5. Sıratı Mustakîm.
6- İhlâsa ulaşmak; 6. Sıratı Mustakîm.
7- İradeyi Allah’a teslim etmek; 7. Sıratı Mustakîm.

Öyleyse “Bizi Sıratı Mustakîm’e ulaştır. O Sıratı Mustakîm ki; başlarının üzerinde ni’met bulananların yoludur.” deyince Allahû Tealâ Fâtiha Suresinde mürşide ulaşmanın da dahil olduğu ve kişinin ondan sonra 7 tane faktörün hepsini temin edeceği bir Sıratı Mustakîm üzerinde olduğu bir devreyi ifade ediyor.

“Dalâlette olanlar, Sıratı Mustakîm’in üzerinde bulunamazlar.” diyor. Allah'a ulaşmayı dilemeyen hiç kimse 1. Sıratı Mustakîm’e ulaşamaz. O, dalâlettedir.

Öyleyse gerçekten Allah’la kul arasında ikiye ayrılmış durumda. Unutmayın! Siz sadece Allah'a ulaşmayı dileyeceksiniz. Birinci, sizin tarafınız tamamlandı. Ondan sonra Allah’ın tarafı kalıyor. Sizi Allahû Tealâ’ya hazırlayacak olan, kalbinizi açacak olan, başından beri anlattığımız bütün faktörleri tahakkuk ettirip sizi 7 tane hedefe ulaştıracak olan Allah’tır. Sizin tarafınız bu kadar basit, bu kadar kolay. Sadece bir dilek: Allah'a ulaşmayı dileyeceksiniz. Bitti! Geriye kalan Allah’a ait, ruhunuzu Allah’a ulaştırana kadar.

Sonra yine top sizde. Bu sefer zikrinizi düşürmemeye, arttırmaya çalışacaksınız. Eğer düşürürseniz tehlikeli bir zemine girdiniz demektir. Eğer arttırırsanız mutlaka daha üst makamlara yükselirsiniz.

Bu hakkı elde etmenin hak ve vazife mefhumuyla alâkası var mıdır?

Elbette.  Kim Allah'a ulaşmayı dilerse bu hakkı elde eder. Kim de dilemezse hakkı elde edemez. Vazifesi Allah'a ulaşmayı dilemektir. Allah'a ulaşmayı dileme vazifesini ilkâ eden kişi, yerine getiren kişi, îfa eden kişi; mutlak olarak Allah’ın bundan sonraki bütün ni’metlerine garantili olarak sahiptir. Ta ki o kişinin ruhu Allah’a ulaşsın. Ondan sonra kişi gene özel gayretin sahibi olmak mecburiyetindedir. Ve de sonuca kadar Allah’ın yardımı ve kişinin gayreti beraberce yol alacaktır.

Hakkı elde etmek, vazife mefhumuyla birinci dereceden alâkalıdır. Kişi Allah'a ulaşmayı dilemezse Allah onu asla Kendisine ulaştırmaz.
 
Allah razı olsun.

Benzer konular