Nisâ 78 ve 79'u açıklar mısınız? Bu iki âyeti hayır ve şer açısından bizlere anlatır mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hayır ve Şer » Nisâ 78 ve 79'u açıklar mısınız? Bu iki âyeti hayır ve şer açısından bizlere anlatır mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Nisâ 78 ve 79'u açıklar mısınız? Bu iki âyeti hayır ve şer açısından bizlere anlatır mısınız?

Efendimiz inşallah sizden öğrendiğimiz; “Hayır Allah’tan, şer nefsimizdendir.” konusu, bir gazetede Nisâ 78. âyet-i kerimesiyle desteklenerek bunun aksi iddia edilmiş. Ve daha da ileri gidilerek böyle düşünenlerin nefse yetki verdiği ve ilahlaştırdığını yazıp bu olayın insanı küfre götüreceğini iddia etmişler. Nisâ Suresi 79. âyet-i kerimesinde ise tamamıyla hayrın Allah’tan, şerrin nefsimizden olduğu apaçık yazılmasına rağmen bu iki âyet arasında ki farkı açıklar mısınız?

Nisâ 78:

4/NİSÂ-78: Eyne mâ tekûnû yudrikkumul mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin). Ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min indike. Kul kullun min indillâh(indillâhi). Fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen).
Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır. Hatta sağlam kalelerde olsanız bile. Eğer onlara bir iyilik isabet ederse: “Bu Allah’tandır.” derler. Ve eğer onlara bir kötülük isabet ederse: “Bu sendendir.” derler. De ki: “Hepsi Allah’ın katındandır.” Artık bu topluluğa ne oluyor ki söz anlamaya yanaşmıyorlar?


eyne mâ tekûnû yudrikkumul mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin), ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi): Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır. Hatta sağlam kalelerde bulunsanız bile.
ve in tusıbhum seyyietun: Onlara bir seyyiat isabet ederse.

"Senden dolayı onlara bir iyilik isabet ederse."
 
ve in tusıbhum hasenetun: Ve onlara bir hasene isabet ederse, bir güzellik isabet ederse.
yekûlû: Derler ki.
hâzihî min ındillâh (ındillâhi): İşte bu Allah'ın katındandır.
ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min ındik(ındike): Bir (seyyiat) kötülük isabet ederse, yekûlû: Derler ki, hâzihî: Bu, min ındik (ındike): Senin tarafındandır derler.

Yani peygamber Efendimiz (S.A.V)'e diyorlar bunu.

kul: De ki.
kullun min ındillâh (ındillâhi): Hepsi Allah'ın Katındandır.
fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ (hadîsen): Bu topluluğa ne oluyor ki söz anlamaya

Buradaki olaya dikkatle bakın; olayı vücuda getiren Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve onlar üzerinde bir kötülük oluyor. Yani onlara huzursuzluk veren bir şey vücuda getirmişse, “Bu Sen'dendir.” diyorlar. Onlara memnuniyet veren bir şeyse “bu Allah’tandır.” diyorlar.

Nisâ 79:

4/NİSÂ-79: Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke lin nâsi resûlâ(resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).
Sana iyilikten (hasenatdan) ne isabet ederse, işte o Allah’tandır. Ve sana kötülükten (seyyiattan) ne isabet ederse, o taktirde o, kendi nefsindendir (derecat kaybedecek bir şey yapmandan dolayıdır). Ve seni, insanlara Resûl olarak gönderdik ve şahit olarak Allah yeter.


mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi): Sana ne iyilik (hasenat) isabet ederse, Allah'tandır.
Sana ne kötülük (seyyiat) isabet ederse, kendi nefsindendir: ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsik(nefsike)
 
"Eğer sana bir kötülük isabet ederse, kendi nefsindendir."

ve erselnâke lin nâsi resûlâ(resûlen): Ve seni, insanlar için Resûl olarak gönderdik
ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden): Ve Allah şahit olarak yeter.

Şimdi Allahû Tealâ’nın birincisinde de ikincisinde de bahsettiği kişi Peygamber Efendimiz (S.A.V)'dir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) Allah’ın tasarrufu altındadır. Ve Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e bir iyilik isabet ederse bunun Allah’tan olduğunu söylüyor. Ama bir kötülük isabet ederse bunun Peygamber Efendimiz (S.A.V)’nin nefsinden olduğunu söylüyor.

Acaba Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in nefsinden dolayı bir kötülük işlemesi mümkün müdür?

* Allahû Tealâ buyuruyor; “Habibim o taşı attığın zaman sen atmadın diyor biz attık.” diyor.
* Allahû Teala buyuruyor; “Orada senin elini öptükleri zaman onların ellerinin üzerinde Allah’ın eli vardı” diyor.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) tasarruf altında. Kendi iradesiyle bir şey yapması mümkün değil. Kur’ân’ı Kerim'de bu âyetler var olduğuna göre, o zaman Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in kendi iradesiyle, kendi üzerine kötülük yapacak bir şeyi nefsiyle yapması mümkün olabilir mi açısından meseleye bakalım.

Onun nefsi %100 afetlerden kurtulduktan sonra, 19 mertebede müzeyyen olmuştur ve zaten tasarruf altında. O zaman Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in üzerine bir seyyiatin gelmesi yani Allah’ın ona bir seyyiat isabet ettirmesi, “Eğer olsaydı senin olacaktı.” manasını taşıyor. “Eğer sana bir musibet gelseydi bu senin nefsinden olacaktı.” manasını taşıyor.

Birinci açıklama Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in tasarruf altına girdiği noktadan itibaren böyle bir olayın tahakkuk etmesidir. Ama kendisine bu hedefe ulaşmadan evvel bir musibet isabet etmiş olsaydı, o zaman tasarruf altında olmadığı için Peygamber Efendimiz(S.A.V)’e musibet gerçekten isabet edebilirdi.

Şimdi iki alternatifin ikisini de değerlendirelim. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ilk devrelerinde, daha nefs tasfiyesi yapmadan evvelki devresinde bir olay vücuda gelsin. O zaman nefsinde henüz afetler var olduğu için, tasarruf altına henüz girmediği için, Peygamber Efendimiz (S.A.V) gerçekten bir hata işleseydi, o O’nun nefsinden olacaktı. Başka bir alternatif yoktur. Eğer nefsi tasfiye olduktan sonra bu olay söz konusuysa böyle bir olayın vücut bulması mümkün değildir. Tasarruf altında olduğu için böyle bir olay vücuda gelemez. Yani sorumluluğu kendisine ait olan bir olay yaşamaz. Kaldı ki Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim'de daime zikre ulaşan ve tasarruf altına giren, sadece resûlleri için değil, mürşidler için bile “Onların sorumluluğu yoktur.” diyor. Yani resûller tasarruf altındadır, hatta resûllerden sadece devrin imamı olan resûl tasarruf altındadır. Diğer resûller tasarruf altında değildir. Ama Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim'de “Onların seçim hakkı yoktur.” diyor. “Onların hakkıhiyarı yoktur.” diyor “Onlar seçmek hakkının sahipleri değildir.” diyor. Bu tasarruf altındaki  kişiler için söylenen ama sadece onları alakadar eden bir konudur.

Sonra bir derece aşağıya inelim mürşidlere bakalım. Yani Allahû Tealâ’nın, iradesini de Allahû Tealâ’ya teslim ederek irşad makamına tayin ettiği kişiler. Onların seçim hakkı var mı? Onlarında yoktur. Çünkü Allah’tan emir alırlar ve aldıkları emri aynen yerine getirmek mecburiyetindedirler. Allah onların iradesine bırakmıyor. İradeleri Allahû Tealâ’ya bağlanmış, devamlı emir almak mecburiyetindeler. Bırakınız devrin imamlarını (resûlleri), bir mürşid için bile Allahû Tealâ onların iradelerini teslim alıyor. İradesi teslim alındıktan sonra bir insanın bu tarzda bir olayı gerçekleştirmesi, kendi iradesiyle yapması mümkün değildir.

Öyleyse burada “ve mâ esâbeke min seyyietin” “seyyiatten bir şey sana isabet etmiş olsaydı” manası var. Peygamber Efendimiz(S.A.V)’e “O zaman bu senin nefsinden olacaktı” diyor. Kendisine tasarruf altına girme noktası ulaşmadan önce Allah’ın tasarrufu altına girmeden önce böyle bir olay ceryan etmişse sadece o zaman Peygamber Efendimiz(S.A.V) sorumluluk taşır. Onun dışında sorumluluğu yoktur.

Bırakınız resûlleri, bırakınız devrin imamlarını Allahû Tealâ diğerleri için de, mürşidler için de aynı şeyleri söylüyor. “Onların sorumluğu yoktur” diyor Kur’ân-ı Kerimde. Seçim hakları yoktur. Seçim hakları yoksa, sadece Allah’ın dediğini yapacaklarsa sorumlulukları da otomatik olarak kalkıyor. Bu âyetin devamı var Nisâ 80. Bakalım ne diyor Allahû Tealâ orada. Zannediyorum ki: "Sana öyle söylüyorlar. De ki; Her ikiside Allah'tandır." diye bir ifade olacak.

Şimdi yukarıdaki âyette yani Nisâ 78 Allahû Tealâ diyor ki:

fe mâli hâulâil kavmi lâ: Bu topluluğa ne oluyor ki.  
yekâdûne yefkahûne hadîsâ (hadîsen): Söz anlamaya yanaşmıyorlar.

Ondan evvel Allahû Tealâ diyor ki:

kul: De ki.  
kullun min ındillâh (ındillâhi): Hepsi Allah’ın katındandır.

Yani kötülük de edilse o kişiye iyilik de edilse "Hepsi Allah’ın katındandır.” diyor Allahû Tealâ. Yani Peygamber Efendimiz (S.A.V)’nin tasarruf altında olduğunu kesin olarak söylüyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından onların üzerinde bir olay vücuda gelirse ve onlara bu olay tesir ederde ve onların canını acıtırsa, onlara bir negatif tesir icra ederse veya Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den onlara bir iyilik ulaşırsa memnun olacakları bir husus ulaşırsa her ikisinde de tasarruf altında olan birisi bunu yaptığı için, hepsi Allah’ın katındandır deniyor. Çünkü arada Peygamber Efendimiz (S.A.V) var.

Tasarruf altında olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e gelelim. Eğer ona bir iyilik isabet ederse o mutlaka Allah’tandır. Kötülük isabet ederse, etmiş olsaydı o da onun nefsinden olacaktı. Ama böyle bir şeyin mümkün olmadığını biliyoruz. Yani tasarruf altında olan birisine bir kötülüğün isabet etmesi ve buna onun nefsinin sebebiyet vermesi Kur’ân âyetlerine göre mümkün değildir. Tasarruf altında olan kişi kendi iradesiyle bir şey yapamadığı için onun nefsinden bir şey kaynaklanması mümkün değil. Ayrıca tasarruf altına girdiği noktadan itibaren kişi nefsinin afetlerine tâbî olmaktan kesin olarak kurtulur. O zaman Kur’ân âyetlerini Kur’ân’ın hükmü içerisinde değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Tasarruf altında olan bir kişi için burada “Eğer sana bir seyyiat isabet etmesi söz konusu olsaydı.” manası var. “O zaman bu senin nefsinden olacaktı.” diyor Allahû Tealâ.

Sen nefsinle hiçbir şey yapamayacağın için kötülük de yapamazsın. Sana kötülük de isabet etmez. “Bizim tarafımızdan isabet etmez” demiş oluyor Allahû Tealâ.


Benzer konular