Tâhâ Suresinin 109. âyet-i kerimesinde belirtilen şefaat hakkında bilgi verir misiniz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Şefaat » Tâhâ Suresinin 109. âyet-i kerimesinde belirtilen şefaat hakkında bilgi verir misiniz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Tâhâ Suresinin 109. âyet-i kerimesinde belirtilen şefaat hakkında bilgi verir misiniz?

20/TÂHÂ-109: Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen).
İzin günü, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.


“İzin günü (yani irşad makamına tâbî olduğunuz gün, izin günü o gün) Rahmân’ın yani Allah’ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.”

O, devrin imamıdır. Ne olmuştur? Allah ona şefaat yetkisi vermiştir. Allah’ın şefaatine izin verdiği kişi Nisâ Suresinin 64. âyet-i kerimesiyle Allahû Tealâ’nın ona şefaat yetkisi verdiğini söylüyor. Diyor ki:

4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.


“Habibim! O nefslerine zulüm etmiş olanlar sana gelselerdi ve önünde diz çöküp tövbe etselerdi, Allah’tan günahlarının affını dileselerdi, günahlarının affı konusunda Allah’tan şefaat dileselerdi, bu onların şefaat dileği olacaktı. Sen de onların resûlü olarak, onlar için mağfiret dileseydin, Allah’ın her iki talebi de kabul ettiğini de görecektin.” diyor.

Sahâbe, Allahû Tealâ’dan mağfiret diliyor, günahlarının affı, Peygamberimiz (S.A.V)’de sahâbe için mağfiret diliyor, onların günahlarının affı. Sahâbenin talebi üzerine Allah onların günahlarını affediyor, Peygamberimiz (S.A.V)’in talebi üzerine bir defa daha affediyor yani iki defa affetmiş oluyor. Böylece günahlarını sevaba çevirmiş oluyor. Furkân Suresinin 69 ve 70. âyetlerinde Allahû Tealâ bunu anlatıyor, diyor ki:

25/FURKÂN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


“Onlar cehenneme girerler, cezaları artırılır ama kim, Allah’a tövbe eder de mü’min olursa ve nefs tezkiyesine başlarsa o zaman” diyor Allahû Tealâ, “Allah, onların seyyiatını hasenata çevirir.”

İşte, bu seyyiatın hasenata çevrilmesi işlemi. Bu, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in şefaatidir. Öyleyse şefaat kim tarafından gerçekleşir. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişi, şefaat izni verdiği kişi eli ile gerçekleşir. Allahû Tealâ da açıkça bu şefaati Peygamberimiz (S.A.V)’e verdiğini söylüyor (bu izni).  “Onların talebi üzerine onların günahlarını affederiz, Senin talebin üzerine onların günahlarını bir defa daha affederiz” diyor. Bu işlev, sahâbe ile Allah arasında bir mağfiret işlevidir. Bu işlev, Peygamberimiz (S.A.V) ile Allah arasında bir mağfiret işlevidir ama Peygamberimiz (S.A.V) ile sahâbe arasında bir şefaat işlevidir ve “Sadece” diyor Allahû Tealâ,  “Kendisinden razı olduğumuz yani tasarruf rızasına ulaşmış olan bir resûl için geçerli” diyor Allahû Tealâ. Ne diyor Allahû Tealâ Cinn-26’da?

72/CİNN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden).
O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz).


“Onlar, gaybı bilir kimseye söylemez ama resûllerinden rızaya ulaşmış olan hariç.”

İşte burada da aynı rızadan, tasarruf rızasından bahsediyor. Sadece o, şefaat edebilir. Onun dışında hiç kimse şefaat edemez ve şefaat, bu dünya üzerinde gerçekleşir.

Benzer konular