Maide-7’de belirtilen ni'met ile misak arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız diyor?

Anasayfa » Ana Sayfa » Salâh Makamı (4. teslim: irade teslimi) » Maide-7’de belirtilen ni'met ile misak arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız diyor?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Maide-7’de belirtilen ni'met ile misak arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız diyor?

Maide-7:

5/MÂİDE-7: Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi’nâ ve ata’nâ vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).
Allah’ın, sizin üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah’a karşı takvâ sahibi olun, Muhakkak ki Allah göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.


vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî: Allah’ın, üzerinizdeki ni’metini hatırlayın (anın). Ve O’na verdiğiniz onunla sizi bağladığı misakinizi hatırlayın.
iz kultum semi’nâ: Demiştiniz ki işittik.
ve ata’nâ: Ve itaat ettik.
vettekûllâh(vettekûllâhe): Allah’a karşı takva sahibi olun.
innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri): Allah göğüslerde (sinelerde) olanı bilir (muhakkak ki Allah sinelerde olanı bilir).”

Öyleyse Allahû Tealâ’nın söyledikleri bunlar. Şimdi Maide-7’de belirtilen ni'met ile misak arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız diyor kardeşimiz, Said.

Allahû Tealâ’nın burada bulunduğu ni'met; Kur'ân-ı Kerim’in tamamlanması. Çünkü daha evvelki noktada Allahû Tealâ Maide Suresinin 4. âyet-i kerimesinde “Bugün sizin için ni'metimi tamamladım. Üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve sizin için dîni de ikmal ettim.” diyor Allahû Tealâ. 4. âyet-i kerime değil,  3. âyet-i kerimede Allahû Tealâ buyuruyor ki:

5/MÂİDE-3: Hurrimet aleykumul meytetu ved demu ve lahmul hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî vel munhanikatu vel mevkûzetu vel mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alân nusubi ve en testaksimû bil ezlâm(ezlâmi), zâlikum fisk(fiskun), el yevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevni, el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumul islâme dînâ(dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve Allah’tan başkasının adına boğazlanan (kesilen), boğularak, vurularak, yüksek bir yerden yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen ve de yırtıcı hayvan tarafından parçalanıp yenen hayvan (ölmeden kesilmesi hariç) ve putlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bunlar fısktır. Bugün kâfirler sizi dîninizden döndüremedikleri için yeise kapıldılar. Artık onlardan korkmayın, Ben'den korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm’dan razı oldum. Artık kim açlık tehlikesiyle, günaha meyl etmeksizin zarurette (yemek zorunda) kalırsa, muhakkak ki Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.


elyevme yeisellezîne keferû min dînikum: Bugün kâfirler yeise düşmüşlerdir, sizin dîniniz konusunda.
fe lâ tahşevhum vahşevn(vahşevni): Onlardan korkmayın, Benden korkun.
el yevme ekmeltu lekum dînekum: Bugün dîninizi tamamladım. Sizin için dîninizi tamamladım (ikmal ettim).
ve etmemtu aleykum ni’metî: Ve üzerinizdeki ni’metimi tamamladım.
ve radîtu lekumul islâme dînâ(dînen): Ve sizden dîn olarak İslâm’a razı oldum.”
Allahû Tealâ’nın ifadesi bu. Öyleyse Allahû Tealâ’nın burada “vezkurû ni’metellâhi aleykum” dediği şey Allah'ın üzerimizdeki ni'meti Kur'ân-ı Kerim’i tamamlaması. “Üzerinizdeki ni'metimi tamamladım." diyor. Dîninizi de ikmal ettim.
O da “ekmel: mükemmel kılmak, çevreyi tamamlamak. ikbal; gene tamamlamak anlamında kullanılıyor.

Öyleyse Allahû Tealâ “Üzerinizdeki ni'metimi tamamladım." diyor. Ve o “tamamladım” dediği ni'met. “Dîninizi ikmal ettim, tamamladım. Üzerinizdeki ni’metimi de tamamladım. Bu ni'met Kur'ân-ı Kerim.

Allahû Tealâ Bakara-150. âyet-i kerimesinde ise:

2/BAKARA-150: Ve min haysu haracte fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve haysu mâ kuntum fe vellû vucûhekum şatrahu li ellâ yekûne lin nâsi aleykum huccetun, illâllezîne zalemû minhum fe lâ tahşevhum vahşevnî ve li utimme ni’metî aleykum ve leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Nereden çıkarsan çık, bundan sonra (namazda) vechini (yüzünü) Mescid-i Haram yönüne çevir. Ve nerede olursanız olun, yüzlerinizi o yöne çevirin ki, insanların sizin aleyhinizde (kullanabilecekleri) delil olmasın. Onlardan zulmedenler hariç, artık onlardan korkmayın. Ben'den (sizin üzerinizdeki sevgimin azalacağından) korkun ki, sizin üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım da böylece hidayete eresiniz.


Huzur namazının imamı olan resûlün yani Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bir ni'met olduğunu söylüyor. “151. âyet-i kerimesinde, tıpkı 150. âyet-i kerimede söylediğim gibi.” diyor:

2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).
Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap’ı (Kurânı Kerim’i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.


“Sizin de üzerinize sizden olan (size de sizden olan) sizin aranızdan bir resûl gönderildi (nebî resûl gönderildi).” diyor.

Bakara Suresinin 150. âyet-i kerimesinde huzur namazının imamının bir ni'met olduğu hatırlatılıyor. 151. âyet-i kerimede de Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de öyle olarak yani devrin imamı olarak sahabenin arasında vazifeli kılındığı ifade buyuruluyor.

Öyleyse Allahû Tealâ buradaki ifadesinde söylediği şey: “Dîninizi kemale erdirdim. Sonuca ulaştırdım (tamamladım). Ve üzerinizdeki ni'metimi  tamamladım ve sizin için dîn olarak Îslâm’dan razı oldum." diyor.
 
Eğer söz konusu olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ruhu olsaydı. O’nun tamamlanacak birşeyi yok. Yani ruh başının üzerine gelir ve yerleşir. O devrin imamının ruhudur. Ama “Üzerinizdeki ni'metimi tamamladım.” deyince biz burada Kur'ân-ı Kerim’i anlıyoruz.

Öyleyse Maide-7’de misak ile ni'met arasındaki ilişki; Allah'ın nimeti, Allah'ın dînidir. Maide Suresinin 7. âyet-i kerimesi ve A’raf Suresinin 172. âyet-i kerimesi ile ilişkilidir. Onunla ilişkiyi kurduğumuz zaman da sonuca gidiyoruz:

7/A'RÂF-172: Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).
Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”


“Allahû Tealâ bütün Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini çıkarıyor. Ve onların hepsine birden diyor ki:

e lestu birabbikum: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?
kalu: Dediler ki.
bela: Evet. diyor.

Allahû Tealâ’ya hepimiz demişiz ki: “Evet.” Hepimiz: “Evet.”dedik orada: “Sen bizim Rabbimizsin.” Ondan sonra Allahû Tealâ diyor ki: “Nefsler kıyâmet günü ben bundan haberdar değildim, demesinler diye onların üzerine sizleri şahitler tuttum." diyor.

Herkes kendi nefsinin şahidi olmuş. Ondan sonra buraya geliyoruz. Nefslerin üzerine fizik vücutlar ve ruhlar şahit olduktan sonra.

Allahû Tealâ diyor ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” buradaki ifade.

Maide-7’deki ifade: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” “Evet Rabbimizsin.” diyoruz. Ondan sonra Allahû Tealâ soruyor: “Sözlerimi işittiniz mi?” “semi’nâ” diyoruz. “İşittik.” “Öyleyse itaat edin.” Ruhlardan, vechlerden, nefslerden yemin, misak ve ahd istiyor. Ve ondan sonra da diyor: “Emrime itaat ettiniz mi?” “ata’nâ” diyoruz. “İtaat ettik.” Yemin, misak ve ahd, veriyoruz Allahû Tealâ’ya. Ondan sonra da “İtaat ettik.” diyoruz emrine.

Burada Allahû Tealâ’nın bu ruhumuzdan, vechimizden, nefsimizden  aldığı ahdin ötesi var. Burada Allahû Tealâ bizden o yemin misak ve ahdimizin dışında Allah'ın İlâhi İrade’si, bizim cüz’i irademizden (kişisel hüviyetimizden) misak alıyor.

Ruhumuzu da Allah'a ulaştırmanın adı misak. İrademizi de Allah'a teslim etmenin adı misak oluyor. Ve aynı zamanda bu Allah’ın ahdini oluşturuyor.

Buradaki Allah'ın üzerimizdeki ni'meti ise Allah'ın dîni. Her devirde sadece o bir tek dîn vardır. Allah'ın ni'metidir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında geçen bir olay olsaydı o zaman ni'metin Peygamber Efendimiz (S.A.V) olduğunu söyleyecektik.

Veya herhangibir peygamberden bahsediyor olsaydı Allahû Tealâ, gene o devrin peygamberi ya da peygamber olmayan bir resûlden bahsedecektik.

Benzer konular