Allah’a ulaşmak nedir? Şimdiye kadar hiç duymadığımız bir kavram.

Anasayfa » Ana Sayfa » Fena Makamı (1. teslim: ruh teslimi) » Allah’a ulaşmak nedir? Şimdiye kadar hiç duymadığımız bir kavram.
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allah’a ulaşmak nedir? Şimdiye kadar hiç duymadığımız bir kavram.

Bu, o sevgili kardeşimizin duymadığı bir kavram. Yoksa insanların bir kısmı bu kavramı çok iyi bilir ve çoktan da ruhlarını Allah’a ulaştırmışlardır. Çünkü bir insanın ruhunu Allah’a ulaştırması 7-8 aylık bir devreyi ifade eder.

Sevgili kardeşlerim! Şimdi konunun temeline girelim. Hepimiz İslâm dînindeyiz. İslâm, “teslim olan” demek. Şimdi namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden ve kelime-i şahadet getiren bir insan İslâm’ın 5 şartını yerine getiriyor ve diyor ki: “Ben İslâm’ın 5 şartını yerine getiriyorum, gideceğim yer Allah’ın cennetidir.”

Namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden ve kelime-i şahadet getiren bir insan, ‘İslâm’ın 5 tane şartını yerine getiriyor’ diye Allah’ın cennetine girebilir mi sevgili kardeşlerim? Hani Allah’a ulaşmayı dilemek? Hani ruhun teslimi? Hani fizik bedenin teslimi? Hani nefsin teslimi? Hani iradenin teslimi? Allahû Tealâ farz kılmamış mı bize:

* “Ruhunuzu Bana teslim edeceksiniz.” diyor,
* “Fizik bedeninizi teslim edeceksiniz.”
* “Nefsinizi teslim edeceksiniz.”
* “İradenizi teslim edeceksiniz.”

Hepsini istiyor. Yeni bir sual; yani hepsini gerçekleştirmedikçe biz cennete giremez miyiz? Girersiniz. Daha siz Allah’a ulaşmayı dilediğiniz an, onu başarsanız da başaramasanız da bunu dilediğiniz an 1. kat cennetin sahibisiniz. Allah’a ulaşmayı dileyen bir insan için Allahû Tealâ şunu söylüyor: “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.”

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


Neymiş? Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, o kişinin ruhunu kendisine ulaştırıyor. Allah ulaştırıyor, ruhun keyfine bırakmıyor. Ama o kişi Allah’a ulaşmayı dilediği takdirde geçerli olan bir olay. Böyle bir insansa, Allah’a ulaşmayı dilemişse, Allah’a ruhunu ulaştırıncaya kadar hiç kimse onu, oradan vazgeçiremez. Zaten bu konu 7-8 aylık bir devreyi ifade eder sevgili kardeşlerim! 7-8 aylık bir devrenin sonunda o kişinin ruhu mutlaka Allah’a ulaşacaktır. Eğer Allah’a ulaşmayı o kalp dilemişse başka bir sonuç mümkün değildir.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ ne istiyor? İnsan adı verilen bu mahlûkunun cennete girmesini istiyor ve ona bir emanet yüklemiş; ruh. Kim doğarsa doğduğu zaman, Allahû Tealâ o kişiye ruhundan mutlaka üfürür. Artık o kişi Allah’ın ruhuna sahiptir. O, bir emanettir. Sadece o mu emanettir? Allah’ın istediği şey, sadece ruhunuzun Allah’a ulaştırmanız mı? Hayır! fizik bedeninizi de teslim etmenizi ister, nefsinizi de teslim etmenizi ister, iradenizi de Allah’a teslim etmenizi ister.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ bizlerden bir çok istiyor. Ruhumuzu da vechimizi de yani fizik vücudumuzu da nefsimizi de irademizi de Allahû Tealâ, Kendisine teslim etmemizi emir buyuruyor. Öyleyse hepimiz Allah’a, Allah’ın emrettiği şeyleri teslim etmekle mükellefiz.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın dizaynına baktığımız zaman, Allah’ın her şeyi en güzel bir statü içinde gerçekleştirdiğini ve bundan bütün insanların faydalanmasını istiyor. İşte nerede olursanız olun, sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ istiyor ki; birbirinizi sevin! Birbirinizi kurtarmaya çalışın! İşte insanların dînsizliğe doğru bir yaklaşımının olduğu bu devirde Allah’ın sizden istediği şey, Allah’ın emirlerini yerine getirip, herkese örnek olmanızdır. Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir insan, Allah’ın cennetlerinden nasibini alamaz. Bu talepte bulunmalıdır ki; Allah’a ruhunu ulaşmayı dilemelidir ki; Allah onu Kendisine ulaştırsın. Çünkü Kurân-ı Kerim’deki ifade şöyle:
“Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.” diyor Allahû Tealâ.

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


Aynen bu ifadeyi kullanmış Kurân-ı Kerim’de. “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu, bu dileğin sahibini, sadece onu Kendime ulaştırırım.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse “Ben iyi insanım, kimseye kötülüğüm yok. Öyleyse Allahû Tealâ da beni mutlaka Kendisine ulaştırır.” Ulaştırmaz sevgili kardeşlerim! Siz Allah’a ulaşmayı dilemedikçe, Allahû Tealâ sizi buna ehil görmez. Mutlaka siz talep edeceksiniz. “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır.” İşte bu bir taleptir; ilahi talep, Allah’a yapılan bir talep. Allah’ın da bunu gerçekleştirmemesi mümkün değildir. Çünkü Kurân-ı Kerim’de Allah’ın sözü var. Aynen şunu şöyle söylüyor: “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.” Bu ifade kesintisiz bir şekilde bir gerçeği ifade diyor. Bir insan kalben Allah’a ulaşmayı dilediği takdirde, Allah mutlaka ondan o anda haberdar olur ve o kişinin ruhunu mutlaka Kendisine ulaştırır. Bu Allah’ın mükâfatıdır. Ama sadece gerçek anlamda Allah’a ruhlarını ulaştırmayı dileyenlere hasredilir.

Böyle olmayanlar yani gerçek anlamda bir talepte bulunmayanlar: “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır.” diye sözle bunu söylemişler de kalplerinde bir şey yoksa, gerçek anlamda bir talebin sahibi değillerse: “Hadi bir de ben söyleyeyim bakalım:  “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Benim de ruhumu Sana ulaştır. Eğer doğruysa Allahû Tealâ benim de ruhumu Kendisine ulaştırsın.” Böyle bir talep Allah’ın katında bir şey ifade etmez!

Sevgili kardeşlerim! Allah sözünüze değil, kalbinize bakar. Kalbiniz ne istiyor? Eğer kalbiniz gerçekten Allah’a ulaşmayı istiyorsa hiç korkmayın! Allahû Tealâ mutlaka sizi, sizin ruhunuzu, Kendisine siz hayattayken ulaştıracaktır. “Ama bize dediler ki; insanın ruhu vücudundan ayrılınca insan ölürmüş.” Kim söylemiş onu? Gelsin bir de bize söylesin bakalım. Hiç kimse ruhu vücudundan ayrılıyor diye ölmez! Ölseydi, ne olurdu biliyor musunuz? Şu anda biz sizinle konuşamazdık, çünkü ölü olurduk. Ne haber?

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ farz kılmış:

* Ruhunuzu Allah’a teslim edeceksiniz.
* Fizik bedeninizi Allah’a teslim edeceksiniz.
* Nefsinizi Allah’a teslim edeceksiniz.
* İradenizi Allah’a teslim edeceksiniz.

“E, bunların hepsini teslim edeceğiz Allahû Tealâ’ya, peki ama teslim edemezsek ne olacak hepsini?” Meselâ ruhumuzu teslim edebildik, ruhunuzu Allah’a teslim edince cenneti kat kat elde edersiniz. Şimdi cennetlere sıra sıra bakıyoruz:

* Allah’a ulaşmayı diliyor kişi; 1. kat cennet. Daha bir şey yapmadan, Allah’a ulaşmayı dilemişse o kişi 1. kat cenneti mutlaka elde eder.
* Mürşide tâbiiyet; 2. kat cennet. Ve bu tâbiiyetle beraber, kim mürşidine tâbî olmuşsa onun ruhu mutlaka vücudundan ayrılarak Allah’a doğru yola çıkar, kafileye katılır, 7-8 aylık bir devrenin sonunda da Allah’a ulaşır.
* 3. safha; o kişinin ruhu Allah’a ulaşır.
* 4. safha fizik vücudun teslimi olur.
* 5. safha da nefsin teslimi olur.
* 6. safha o kişi muhlis olur.
* 7. safha o kişi iradesini de Allah’a teslim eder.

İşte bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın dizaynı bu sevgili kardeşlerim! Ne istiyor? İnsan adı verilen, ruhundan üfürmek lütfunda bulunduğu tek mahlûk olan insanın cennete girmesini arzuluyor Allahû Tealâ. Ve onlara emirler veriyor,     “Allah’a ulaşmayı dileyin!” diyor, “Mürşidinizi Allah’tan isteyin!” diyor, “O mürşide tâbî olun!” diyor ki; ruhunuz vücudunuzu terk etsin de Allah’a doğru yola çıksın! Böyle bir yola çıkışın neticesi, 7-8 aylık bir devrenin sonunda o kişinin ruhunun Allah’a ulaşmasıdır.

Bir çok insan “ruh bedenden ayrılırsa insan ölür” zannediyor. Ölmez sevgili kardeşlerim! Çünkü şu anda eğer ölseydi, bu ölü sizinle konuşamazdı. Ama konuşuyor gördüğünüz gibi, ruhunu da Allah’a teslim etmiş.

Sevgili kardeşlerim! Zaten ruhunu Allah’a teslim eden bir insan orada kalamaz! Orada duramaz! Mutlaka fizik vücudunu da Allah’a teslim etmek, onun içinden gelen çok büyük bir talep olacaktır. Onlar gerçekleşirse fizik vücudunu, nefsini ve neticede iradesini Allah’a teslim etmek o kişi için ayrı ayrı safhalar oluşturacaktır.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ hiçbir şeyi yarım bırakmaz. O, Allah’tır. Her şey O’nun indinde mükemmeldir. O, eksiksiz bir Yapıcıdır. Ne ister? Bütün insanları kurtarmak ister ama bir şartı var:

* Kişilerin bunu talep etmesi yani istemesi; 1,
* Ve ona ehil olması, onu gerçekleştirmek için bu şartlara sahip olması ve gerçekleştirmek üzere yola çıktığında da Allah’ın da yardımıyla onu mutlaka gerçekleştirmesi.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanları sevmek hepinizin vazifesi olmalı. İnsanlar sevildikçe, başkalarını sevmeyi öğreneceklerdir. Sevgili kardeşlerim! Etrafınızdaki insanlar size sert davranışlarda bulunuyorlarsa, onlarla siz de aynı sertliği gösterip kavga etmeyin! Onlara sadece sorun: “Sevgili kardeşim! Acaba sana hangi şekilde bir seni üzecek davranışım oldu ki; seni bana karşı sert davranışlarda görüyorum? Söyle ki; ben senden af dileyim. Ben hiç kimsenin kalbini kırmak istemem. Bir sözüm, bir ifadem bu şekilde anlaşılmışsa böyle bir anlaşılma beni çok hüzünlü kılar, üzer, o kişinin kalbini kırmış olurum, bunu asla istemem. Derhal af dilerim. Böyle bir yanlış ifade, yanlış anlaşılan ifade oluşmuşsa ben derhal o kişiden af dilerim. Buna hakkım olmadığını çok iyi bilirim.”

Sevgili kardeşlerim! Görevimiz insanları üzmek değil, insanlara derslerini vermek değil; onları sevmek ve kurtarmaya çalışmak, onların da hedeflerine ulaşmalarını sağlamaya çalışmak. Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın muradı bu sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ istiyor ki; bütün insanlar birbirlerini sevsinler, birbirlerine yardımcı olsunlar ve bu sevgi halesi içinde bütünün bir parçası olsunlar.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın hedefi, o insanların hepsinin mutlu olması. Burada “Allahû Tealâ acaba niçin bütün insanlara serbest irade vermiş?” suali akla geliyor. Eğer serbest irade vermeseydi, o zaman bütün insanlar aynı hedefe Allahû Tealâ tarafından otomatik olarak ulaştırılacaktı. Allahû Tealâ bunu istemiyor. İnsan olarak yarattığı bu mahlûkunu insanlığına değer veriyor; “Onu insan olarak yarattım,” diyor, “serbest iradeyle yarattım.” diyor. “O, bu serbest iradesiyle en güzelleri kendisi oluşturduğu bir dünyada yaşamalı. Eğer böyleyse, oluşturabildiyse o cenneti hak etmiştir.”
 
Allah kimseyi zorlamaz sevgili kardeşlerim! Emirlerini verir ve insanları serbest bırakır. Serbest bırakılan insanlar da hedef tayin ettikleri şeyler varsa onları gerçekleştirirler. İşte bir insan Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa, mürşidine tâbî olmak onun için uygun bir şey, olay değilse, ruhunu, fizik vücudunu, nefsini, iradesini Allah’a teslim etmek onun aklına bile gelmiyorsa o kişi cehenneme bilet almış olan bir insandır.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ herkesin cennete girmesini istiyor. Bütün insanlar için Allah’ın istediği şey insan adı verilen, ruhundan üfürdüğü bu tek mahlûkun Allah’a ulaşmayı dilemesi, bir başka ifadeyle, asıl ifadeyle Allah’a teslim olması. Bu sebeple dînimize İslâm dîni denmiş. İslâm, “teslim olan” demek. Neyimizi Allah’a teslim edeceğiz? Ruhumuzu, fizik bedenimizi, nefsimizi ve irademizi… Bu teslimler, birbiri arkasından tahakkuk eden teslimlerdir ve İslâm kelimesi “teslim olan” mânâsını taşır. İşte onun için Allah’a teslim olmakla vezifelisiniz. Çünkü sizler İslâm dîninin müntesiplerisiniz. İslâm dîni, teslim dînidir.

* Allah’a ruhu teslim etmeyi (1),
* Fizik bedeni teslim etmeyi (2),
* Nefsi teslim etmeyi (3),
* İradeyi teslim etmeyi (4) muhtevasına alır.
 
Bunların hepsi, Allah’a teslim edilmesi lâzımgelen emanetlerdir. Bunları hangi ölçüde gerçekleştirebilirsek, o kadar dünyada da mutlu oluruz, ahirette de zaten cennete oluruz.

Sevgili kardeşlerim! Bu dünyada insanları mutlu ederek, onlara o mutluluğu verdiğiniz için Allahû Tealâ’nın sizi de mutlu edeceğini hiç unutmayın! Allah, hep insanların birbirini sevmesini, birbirini mutlu etmesini ister. Niçin? ‘Allah da onları mutlu etsin’ diye… Yani bir insan başka insanların mutluluğuna kendini adamışsa o, Allah’ın sevgilisidir. Allah ona mutlaka mükâfatlar verecektir, onu mutlaka huzur içinde yaşatacaktır. Mutlu bir dünya hayatının arkasından bir cennet…

Sevgili kardeşlerim! Böyle olması mümkünken, neden insanlar acaba başkalarına kötü davranışlarda bulunuyorlar da cennete girecek yerde, cehenneme gitmeyi kendilerine hedef edinmiş oluyorlar? Yazık değil mi bu insanlara sevgili kardeşlerim?

Sevgili kardeşlerim! Hepinize hitap ediyorum. Böyle insanlar gördüğünüz zaman, başkalarına kötülük ederek bir marifet yaptıklarını zanneden insanlar gördüğünüz zaman onlarla sukûnetle konuşmaya çalışın! Allah’ın kanunlarının değişmediğini, aynı kanunların geçerli olduğunu, bir insanın kaybettiği derecelerin kazandığı derecelerden fazla olması halinde gideceği yerin cehennem olduğunu o insanlara mutlaka anlatmalısınız. Bütün insanlar, isterlerse her an derecat kazanan olayları gerçekleştirebilirler, hayatlarına başka insanları mutlu etmeye adarlar ve o insanların gideceği yer mutlak olarak Allah’ın cennetidir sevgili kardeşlerim!

Öyleyse hepiniz için Allah’ın istediği şeyin cennet olduğunu hiç unutmayacağız! Bütün insanlar için Allahû Tealâ onların cennete girmesini istiyor. Ama insanlar her an derecat kazanırlar veya kaybederler. İşte kazandıkları dereceler, kaybettikleri derecelerden bir tek bile fazla olsa o kişi Allah’ın cennetine ehil olan birisidir. Allahû Tealâ onlara cennetin kapısını açar.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ son derece kolay bir şey istiyor, üstelik de mutluluk verici bir şey istiyor: Başka insanları mutlu etmek.

Bir düşünün sevgili kardeşlerim! Bir insanı mutlu ettiğiniz zaman duyduğunuz hazzı, mutluluğu; bir insanı sıkıntıya soktuğunuz zaman, üzdüğünüz zaman yaşadığınız huzursuzluğu bir gözünüzün önüne getirin! O zaman neyi gerçekleştirmeniz lâzımgeldiği hepinizin görüşü içine girecektir. Bunun temelinde sevgi var sevgili kardeşlerim! İnsanların birbirini sevmesi… Ve kanunu unutmayalım! “Sevenler sevilir, nefret edenlerden nefret edilir.” İnsanın elinde olan bir şey değil! Başkaları sizi seviyorsa, sevdiklerini hissettiriyorlarsa, sizin onlara karşı sert davranmanız normal standartlarda söz konusu olmaz. Çünkü siz zaten Allah’ın yolundasınız. Allah’ın istediği şey de sizin başkalarını mutlu etmeniz, bu sebeple mutlu olmanız, mutluluğu yaşamanızdır. Öyleyse bütün insanlar için Allahû Tealâ bu mutluluğu yaşamalıdır. Huzur, mutluluk bu standartlar içinde oluşur, gelişir ve bütün insanları mutlu etmek üzere giderek genişleyen bir çerçeve alır. Bütün kapılar açık sevgili kardeşlerim! Seviniz! Sevdiriniz! Nefret etmeyiniz! Nefret ettirmeyiniz! Hepinizin görevi bütün insanları Allah’a ulaştıracak olan bir mutluluğu yaşamaktır. Bu sevgi halesi içinde görevinizi en güzel standartlarda gerçekleştirmelisiniz sevgili kardeşlerim!

Allah razı olsun.

Benzer konular