40/MU'MİN-56: İnnellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum in fî sudûrihim illâ kibrun mâ hum bi bâligîhi, festeiz billâhi, innehu huves semîul basîr(basîru).
Muhakkak ki, kendilerine gelmiş bir sultan (delil) olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında mücâdele edenlerin sinelerinde sadece (Allah’a) ulaşamayacakları bir kibir vardır. Artık Allah’a sığın, muhakkak ki O, en iyi işiten ve en iyi görendir.
Mu’min-56:
“innellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin: Kendilerine verilmiş bir sultan olmaksızın, Allah'ın âyetlerinde onlar muhakkak mücâdele ederler.
in fî sudûrihim illâ kibrun: Onların göğüslerinde sadece kibir vardır.
Artık Allah'a sığın, muhakkak ki O, en iyi işiten ve görendir.
mâ hum bi bâligîh(bâligîhi): O âyetlerin künhüne bâliğ olamayacakları, ulaşamayacakları kibir sebebiyle ulaşamayacakları kibir vardır.” diyor Allahû Tealâ.
festeiz billâh(billâhi): Öyleyse sen Allah'a sığın.
innehu huves semîul basîr(basîru): Muhakkak ki O, işitir ve görür.
Yûnus Suresi 39. âyet-i kerime:
10/YÛNUS-39: Bel kezzebû bimâ lem yuhîtû bi ilmihî ve lemmâ ye'tihim te'vîluhu, kezâlike kezzebellezîne min kablihim fanzur keyfe kâne âkibetuz zâlimîn(zâlimîne).
Hayır onlara tevîl gelmedikçe (gelmediği için) ilmini kavrayamadıkları şeyi yalanladılar. Bunun gibi ondan öncekiler de yalanladılar. Artık bak, zalimlerin akıbeti (sonu) nasıl oldu.
bel kezzebû bimâ lem yuhîtû bi ilmihî: Hayır, onlara tevîl gelmedikçe
ve lemmâ ye'tihim te'vîluh(te'vîluhu): Hayır, onlara tevîl gelmedikçe (yani gelmediği için) ilmini kavrayamadığı şeyi yalanladılar.
bel: Hayır.
kezzebû: Yalanladılar.
bimâ: Şeyi.
lem yuhîtû: İhata edilmeyen.
bi ilmihî: İlimleriyle. Onların ilimleriyle ihata edemedikleri, kavrayamadıkları şeyi tekzip ettiler, yalanladılar.