Bazı insanlar “Allah ile kul arasına kimse giremez.” diyor. Bazıları da “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” diyor. Benim dîni bilgim fazla yok. Kime inanacağım bu konuda? Beni aydınlatır mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hadîs » Bazı insanlar “Allah ile kul arasına kimse giremez.” diyor. Bazıları da “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” diyor. Benim dîni bilgim fazla yok. Kime inanacağım bu konuda? Beni aydınlatır mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bazı insanlar “Allah ile kul arasına kimse giremez.” diyor. Bazıları da “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” diyor. Benim dîni bilgim fazla yok. Kime inanacağım bu konuda? Beni aydınlatır mısınız?

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de mürşide hacet namazını kılarak ulaşmamızı emrediyor. Bütün insanlar için İslâm âleminde mürşide ulaşmak farzdır. Kişi bunun için boy abdesti alacak, hacet namazını kılacak ve Allah’tan mürşidini soracaktır. Birincide göstermese bile ikincide veya üçüncüde Allahû Tealâ mutlaka o kişiye mürşidini gösterir. Eğer kalpten bir dileği söz konusuysa, gerçekten Allah'a ulaşmayı diliyorsa bunu en iyi Allah bilir ve Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişiye Allahû Tealâ’nın mürşidini göstermemesi mümkün değildir. Bunun için boy abdesti alınır, hacet namazı kılınır ve Allah’tan sorulur. Öyleyse bütün insanlar için bu, mutlak olarak geçerli olan bir müessesedir. Allahû Tealâ’nın istediği şey de bütün insanların bu hedefe ulaşmasıdır. Allahû Tealâ’nın istediği şey insanların Allah’ın cennetine girmesidir. Allahû Tealâ bir taraftan cenneti kuruyor. Öbür taraftan da cehennemi de vücuda getiriyor. İkisine de girecek olan insanlar mutlaka bütün devirlerde oluşacaktır.

Sevgili kardeşlerim! Sizler hakikatleri öğrendiniz. Allah'a ulaşmayı mutlaka dilemelisiniz. Hacet namazını kılıp Allah’tan mürşidinizi sordunuz. Allahû Tealâ bizi gösterdi ve bizim sizin bulunduğunuz yerdeki müridimize tâbî oldunuz. Öyleyse bu tâbiiyet bizden alınan cereyanın size de ulaşmasını temin etti ve tâbî olduğunuz anda zaten ruhunuz vücudunuzu terk etti. Eğer bu tâbiiyet 7-8 aylık bir devreden daha evvelki bir tabiiyetse şu anda siz zaten ermiş evliyasınız.

İşte Osmanlı İmparatorluğu boyunca padişahlar da vezirler de dahil olmak üzere herkes, herkes bir tasavvuf bölümüne tâbî idi. Birçok tasavvuf grubu söz konusuydu. Her açıdan onlar tasavvufu yaşadılar. Mürşidsiz bir tasavvuf hiçbir şekilde oluşamaz. Çünkü mutlaka Allah’tan gelen o cereyanın, mürşide verilen o cereyanın kişiye geçmesi asıldır. Onun için mutlaka kişi kendisi için uygun olan mürşidi hacet namazı kılıp; evvelâ boy abdesti alacak, sonra hacet namazını kılacak ve Allahû Tealâ’dan soracak; “Benim mürşidim kim?” diye. Allahû Tealâ’nın kalben mürşidini isteyen bir kişiye mürşidini göstermemesi mümkün değildir. Mutlaka gösterir ve o kişinin kendi bulunduğu şehir neresi olursa olsun, ülkenin öbür ucunda da olsa, hatta dünyanın öteki ucunda da olsa oraya gidip Allah’ın kendisi için uygun gördüğü mürşide ulaşması ve el öpüp mürşidine tâbî olması şarttır.

Allah razı olsun.

Benzer konular