Tâhâ 108 ve 109. âyet-i kerimeleri, izin günü ve şefaat açısından ve Nebe Suresi 38 ve 39. âyet-i kerimeleri ile bir illiyet rabıtası vardır diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Tâhâ 108 ve 109. âyet-i kerimeleri, izin günü ve şefaat açısından ve Nebe Suresi 38 ve 39. âyet-i kerimeleri ile bir illiyet rabıtası vardır diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Tâhâ 108 ve 109. âyet-i kerimeleri, izin günü ve şefaat açısından ve Nebe Suresi 38 ve 39. âyet-i kerimeleri ile bir illiyet rabıtası vardır diyebilir miyiz?

Tâhâ Suresinin 108. âyet-i kerimesi:  

20/TÂHÂ-108: Yevme izin yettebiûned dâıye lâ ivece lehu, ve haşeatil asvâtu lir rahmâni fe lâ tesmeu illâ hemsâ(hemsen).
İzin günü, kendisinde eğrilik olmayan davetçiye tâbî olurlar. Rahmân’a karşı sesler kısılır. O zaman hemsten (hafif fısıltıdan) başka bir şey (ses) işitmezsin.


“İzin günü, kendisinde eğrilik olmayan davetçiye tâbî olurlar. Rahmân'a karşı sesler kısılır. O zaman hemsden (hafif fısıltı) başka bir (ses) işitmezsin.”

Tâhâ 108: “İzin günü, kendisinde eğrilik olmayan davetçiye tâbî olurlar.”

Tâbiiyetin olduğu gün. Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecran azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).


“Habibim! Sana biat etmek; tâbî olmak Allah’a tâbî olmak demektir. Orada sana biat ettikleri zaman onların ellerinin üstünde Allah'ın eli vardır.”

Allahû Tealâ burada açık bir şekilde bir hüviyetten bahsediyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e Allah'ın devamlı tasarrufta olduğunu, her an onu Allah'ın yönettiğini, bütün söylediklerini Allah'ın verdiği vahiy olarak söylediklerini, bütün davranışlarını Allah'ın yaptırdığını Allahû Tealâ ifade etmiş oluyor. Tövbe ettikleri zaman da Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tecelli ile devam ediyor. Bütün vücudunda tecelli ettiği için elinde de tecelli etmiş oluyor. Ve “Allah'ın eli vardı.” diyor. Öyleyse tecelli bütün boyutları ile gerçekleşiyor, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’de.

Şimdi izin günü hangi gündür? O kişinin irşad makamının önünde tövbe etmesine Allah'ın izin verdiği gün. Bazı âyetlerde de insanların cehennemden çıkmasına izin verdiği kıyâmet günü. Ama burada irşad makamının önünde tövbe edildiği günden bahsediyor Allahû Tealâ, “izin günü” demekle.

Dikkat edin! Söz konusu olan şey, Tâhâ 108’de de Tâhâ 109’da da devrin imamıdır. Kimin önünde kişi tövbe ederse etsin, onun başının üzerine gelecek olan daima devrin imamının ruhudur. Şimdi âyeti bu istikamette yeniden gözden geçirelim. İzin günü yani mürşidin önünde yapılan tövbenin olduğu gün, ihsanla (12 tane ihsanla) gelenler için Allahû Tealâ devrin imamına izin verir. O kişinin başının üzerine yerleşsin diye.

“İzin günü kendisinde eğrilik olmayan davetçiye tâbî olurlar.” Burada “Kendisinde eğrilik olmayan davetçi” olarak geçiyor. Aslında tâbiiyet mürşide yapılıyor. Fakat bu mürşid bir vekildir. Gerçek tâbiiyet devrin imamına yapılan tâbiiyettir. Ve devam ediyor.

20/TÂHÂ-109: Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen).
İzin günü, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.


yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu: İzin günü kendisine izin verilen.
ve radıye lehu kavlâ(kavlen): Ve sözünden razı olduğu kişinin şefaati fayda verir, onun dışında iç kimsenin şefaati fayda vermez.

Öyleyse bu şefaat, devrin imamının şefaatidir. Ve Allah'ın huzurunda sesler kısılmıştır. Sadece tövbe edenle tövbe ettiren arasında bir müessese vardır. Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelecektir. Sadece onun talebi kabul edilir. Ne diyor Allahû Tealâ? Mu’min Suresinin 7. âyet-i kerimesinde diyor ki:

40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve Senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”


“Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki kişi (devrin imamı), bazı insanlar için Allah’tan talepte bulunurlar. Derler ki: Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Ya Rabbi! Kim tövbe edip de Senin yoluna girerse Sen onlara mağfiret eyle. Onların günahlarını sevaba çevir.”

İşte o noktadaki bir kişi, tâbiiyet müessesi tamamlandığı anda Allah'ın devrin imamlığına tayin ettiği kişi Allah'ın izniyle ile oradadır. Ve o kişinin tâbiiyetine Allahû Tealâ izin vermiştir. İzin vermediklerinin başının üzerinde devrin imamının ruhu asla oluşamaz ve bu tövbe tamamlandığı zaman o kişinin bütün günahlarının sevaba çevrilmesi söz konusudur. Ve bunun adı şefaattir. Sadece o gün, izin günü, tâbiiyet günü yalnız onun şefaati fayda verir. Günahlarını sevaba çevirir kişinin. Bu şefaat, Mu’min Suresinin 7. âyet-i kerimesindeki şefaattir. Sonucu da açık bir şekilde ifade ediliyor, Furkân Suresinin 70. âyet-i kerimesinde.

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


“Kim tövbe eder de mü’min olursa, nefs tezkiyesine başlarsa (âmenûssalihata başlarsa), onların günahları sevaba çevrilir.” diyor Allahû Tealâ.

Ve bunun adı şefaattir. Nisâ 64’te de Allahû Tealâ aynı şeyi söylüyor.

4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.


“Habibim! O kendilerine zulmedenler sana gelselerdi, günahlarından tövbe etselerdi ve Bizden bunun günahlarının affı için tövbe edip de af dileselerdi, sen de onların günahları için mağfiret dileseydin, Allah'ın her iki talebi de kabul ettiğini görecektin.” buyuruyor Allahû Tealâ.

Yani sahâbenin talebi üzerine sahâbenin günahlarını affediyor, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sahâbe konusundaki talebi üzerine bir defa daha affediyor. Furkân Suresinin 70. âyet-i kerimesindeki günahların sevaba çevrilmesi işlemi tahakkuk ediyor.

Nebe Suresinin 38. âyet-i kerimesi:

78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.


Nebe 38’de gene devrin imamı var. Diyor ki Allahû Tealâ: “O gün ruh ve melekler saf halinde inerler.” diyor. “Saf halinde” diyor. “Arşı tutan melekler ve etrafındaki devrin imamı. Kimse konuşmaz. Sadece Allah'ın izin verdiği kişi ve sevap söyler.”

Yani o kişinin günahlarının sevaba çevrilmesi söz konusudur. Öyleyse gene aynı olay Nebe 38’te, Tâhâ-109’da, Tâhâ-108’de. Ve Nebe 39’a bakıyoruz:

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakku, fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.


“İşte o gün Hakk günüdür. O gün dileyen kişi kendisine Allah’a ulaşan yolu yol ittihaz eder. Ve ruhu Allah’a ulaşan kişi için Allah’ın Zat’ı o kişinin ruhuna meab olur.”

Dört âyette; Tâhâ 108, 109 ve Nebe 38, 39, dört âyette aynı tövbeden bahsediyor. Devrin imamının 12 tane ihsanla gelip de mürşidine tâbî olan bir kişinin üzerinde yaptığı tasarrufu anlatıyor. O kişinin günahlarının sevaba çevrilme işlemi.

Benzer konular