A’râf 157 ve 159'u açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Ulaşmayı Dilemek » A’râf 157 ve 159'u açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

A’râf 157 ve 159'u açıklar mısınız?

A’râf Suresinin 157. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-157: Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu, ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma’ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O’na îmân ettiler ve O’na saygı gösterdiler ve O’na yardım ettiler ve O’nunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân-ı Kerim’e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.


“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma’ruf ile (irfan ile) emreder. (Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in irfanla emretmesi olayı.) Onları münkerden nehyeder (nehyi anîl münker emr-i bir ma’ruf yapar), onlara tayyib olanları helal kılar, habis olanları (kötü ve pis şeyleri) onlara haram kılar. (Sahâbenin Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olması anlatılır.) Ve onların ağırlıklarını kaldırır.”

Hem günahlarını sevaba çevirmek suretiyle hem de ruhlarına (Allah’a ulaşma emri vererek): “Senin Allah’a ulaşma günün geldi, Allah’a geri dön!” emrini Peygamber Efendimiz (S.A.V)  verdiği için (ruh olarak)… O kişinin başının üzerine gelip devrin imamının ruhu olarak yerleştiği an, Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerimesi gereğince bütün sahâbenin ruhlarına:

“Senin Allah’a ulaşma günün geldi. Vücudu terk et!” emrini veren Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ruhudur.

40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.


Onların üzerindeki ağırlık olan ruh emanetini Allah’a göndermelerini sağlıyor ve “Üzerilerindeki zincirleri (hem ruhu vücuda bağlayan bağı hem de fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zinciri) kaldırır.” diyor. Ruhları Allah’a ulaşmadan evvel 7. katın kapısındaki altın zinciri kırarken onlara yardımcı olan, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’dir.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) emir vermeseydi, hiçbir ruh vücuttan ayrılıp Allah’a doğru yola çıkamazdı. “Artık onlar O’na îmân ettiler ve O’na saygı gösterdiler ve O’na yardım ettiler ve onunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân-ı Kerim’e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.” diyor Allahû Tealâ. Sahâbeden bahsediyor ve bu âyet (A’râf Suresinin 157. âyet-i kerimesi), bütün sahâbenin (tâbî olan bütün sahâbenin) kurtuluş âyet-i kerimesidir.

Hani “Sahâbeden sadece 10 tanesine cennet hak olmuş, geri kalanlar cennete falan giremez.” zanneden birtakım gâfiller var. Allahû Tealâ bunun kesinlikle mevcut olmadığını, bütün sahâbenin Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olduğunu söylüyor. “O ümmî, resûle tâbî olurlar.” diyor Allahû Tealâ. “Onlar ki; yanlarındaki Tevrat’ta, İncil’de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar.” Ümmî, nebî, resûle tâbî olan herkes (o devirde onlar); sahâbedir. Bizim dîn adamlarımıza eğer sorarsanız “Kimdir sahâbe?” diye, “Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i hayatta iken görenler.” diyeceklerdir. Yanlış bir ifade… Görenler değil; O’na tâbî olanlar. Allahû Tealâ diyor ki Âli İmrân Suresinin 20. âyet-i kerimesinde:

3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebeani, ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâgu, vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: “Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitab verilenlere ve ümmîlere: “Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?” de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.


“Habibim ümmîlere ve kitap sahiplerine de ki: ‘Ben ve Bana tâbî olanlar (biz hepimiz) vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik.’”

Kimmiş sahabe? Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olanlar.

Yûsuf Suresinin 108. âyet-i kerimesinde de aynı şeyi söylüyor Allahû Tealâ:

12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilâllâhi alâ basîratin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”


“Habibim, Benim ve Bana tâbî olanların (Bizim hepimizin) basiret üzere (kalbimizdeki kalp gözü ile Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol; işte bu yoldur (Sıratı Mustakîm).”

A’râf Suresinin 159. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-159: Ve min kavmi mûsâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).
Ve Musa (A.S)’ın kavminden bir ümmet vardır. Hakk’a hidayet ederler (hidayete ulaştırırlar). Ve onunla (hak ile) adaletle hükmederler.


“Ve Musa (A.S)’ın kavminden bir ümmet vardır. Hakk’a hidayet ederler (hidayete ulaştırılar). Ve onunla (hak ile) adaletle hükmederler.”

Burada, Musa (A.S)’ın kavmindeki mürşidlerden bahsediyor Allahû Tealâ. Gene bugün de Musa (A.S)’ın kavminde mürşidler vardır. Ne yazık ki onlara tâbî olanlar, toplumun %10’undan çok daha aşağıdadır. Bütün milletlerin içerisinde tâbî olanların sayısı (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin sayısı demek daha doğru), o kavimdeki insanların %10’undan daima daha aşağıdadır.

Benzer konular