Allahû Tealâ, biz insanları severek ve sadece mutlu olmamız için yarattığına göre toplumların genelinde hâkim olan huzursuz ve mutsuz ortamın nedeni nedir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mutluluk » Allahû Tealâ, biz insanları severek ve sadece mutlu olmamız için yarattığına göre toplumların genelinde hâkim olan huzursuz ve mutsuz ortamın nedeni nedir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allahû Tealâ, biz insanları severek ve sadece mutlu olmamız için yarattığına göre toplumların genelinde hâkim olan huzursuz ve mutsuz ortamın nedeni nedir?

İnsanların serbest iradeyle yaratıldığını bir düşün bakalım. Herkes dilediği her şeyi yapmaya yetkili. Ve insanların nefsleri var. İşte o nefsler, o insanları başkalarına hâkim olmaya doğru sürüklüyor. Başkalarına, onlardan üstün olduğunu ispat etmek şeklinde bir talep oluşturuyor insanlarda. Sevgili kardeşlerim! Hepimiz insan olarak yaratıldık. Öyleyse üstünlük, biz insanların kuvvetinde, biz insanların davranış biçimlerinde değil, Allah'ın bizim için neyi düşündüğünde. Acaba Allah'ın katında değerimiz ne? Allah'ın kanunları açık şekilde 7 kat cennetin sahibini koymuş:

- Allah'a ulaşmayı dileyen ve ölen bir insan 1. kat cennete girerken,
- Mürşidine tâbî olup da ölen bir insan 2. kat cennete giriyor.
- Ruhunu Allah'a ulaştıran 3. kat cennete,
- Fizik bedenini teslim eden 4. kat cennete,
- Nefsini teslim eden 5. kat cennete,
- Muhlis olan 6. kat cennete,
- İradesini de Allah'a teslim eden bir kişi 7. kat cennete gidiyor.

Kanunlarını koymuş Allahû Tealâ, bu kadar basit! Öyleyse kim, nereyi isterse, oraya gitsin. Ama sizler Allah'ın kanunlarını dikkate alıp, sadece kendiniz kurtulmak istikametinde bir gayretin sahibi olmayın sevgili kardeşlerim! Başka insanları da kurtarmaya çalışın. Çünkü onlar bilmiyorlar. İslâm’ın 5 şartını yerine getiren bir insanın cennete gireceği kanısı kesin onlarda. Allah'a ulaşmayı dilemek, mürşide tâbiiyet, ruhun Allah'a ulaşması, fizik bedenin teslimi, nefsin teslimi, bunlar, bu muhteva için Allahû Tealâ’nın izahları.

Sevgili kardeşlerim! Sevmelisiniz, insanları sevmelisiniz. Ve göreviniz, her an tetikte olmak ve cehenneme doğru yol almakta olan bir insanla karşılaştığınız zaman, onu mutlaka ikna etmeye çalışmak. Senin kurtulman lâzım, kurtulman için İslâm’ın 5 şartı yeterli değil. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek hepsi farz.

- Ama Allah'a ulaşmayı dilemedikten sonra bir insan 1. kat cennete giremez.
- Mürşidine tâbî olmayınca 2. kat cennete giremez.
- Bu mürşide tâbiiyet, onun ruhunun Allah'a ulaşmasını temin edecektir. Bunu gerçekleştiremeyen insan 3. kat cennete giremez.
- Fizik vücudunu teslim edemeyen 4. kat cennete giremez.
- Nefsini teslim edemeyen 5. kat cennete giremez.
- Muhlis olmayan 6. kat cennete giremez.
- İradesini Allah'a teslim etmeyen kişi 7. kat cennete giremez.

Gördünüz ki; cennetlerin her birinin sahibi var. “Ee, ben iyi bir insanım, kimseye bir zararım yok. Ben öyleyse her ne kadar namaz kılmıyorsam da oruç tutmuyorsam da ben iyi bir insanım. Allahû Tealâ, beni cennetine almaz mı?”

Sevgili kardeşlerim! Böyle söyleyen bir insanı bulduğunuz zaman, “Peki, benim azîz kardeşim! Allahû Tealâ, Kur'ân-ı Kerim’de namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekât vermeyi, hacca gitmeyi, kelime-i şahadet getirmeyi ve özellikle ve özellikle Allah'a teslim olmayı farz kılmışsa ve sen bunlardan hiçbirini gerçekleştirmiyorsan, nasıl yüzün kızarmadan Allahû Tealâ’dan cennete girmeyi isteyeceksin?”

Sevgili kardeşlerim! Mecbur olduğunuz yerde bunu söylemelisiniz. Neden onları da kurtarmak mecburiyetindesiniz. Onlar samimiyetle: “Ben insanlara karşı güzel davrandığım zaman, tamam, görevimi yapmışım demektir, benim gideceğim yer mutlaka Allah'ın cennetidir.” Böyle düşünen bir insan hiç mi yanlış yapmıyor yani? Eğer o kişi namaz kılmıyorsa, oruç tutmuyorsa, zekât vermiyorsa, hacca gitmiyorsa, kelime-i şahadet getirmiyorsa ve özellikle en önemli konu; zikir yapmıyorsa, ee, bu kişi nereden derecat kazanacak da kazandığı dereceler kaybettiği derecelerden fazla olacak ve o kişi cennete girecek? Bu mümkün değildir sevgili kardeşlerim!

İnsanlar sevmek mecburiyetinde, hepimiz insanları sevmek mecburiyetindeyiz. Bu muhtevayı bir mecburiyet olarak değil, bir zevk olarak yaşamaya başladığımız gün dünyadaki en mutlu insanlardan birisi oluruz. Herkese az bir mutluluk bile olsa mutluluk vermeyi usûl haline getirdiğimizde, bundan hep memnuniyet duyarız.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey açık ve kesindir. Bütün insanların mutlu olmasını ister, huzur içinde yaşamalarını ister ki; bunun yegâne yolu başkalarıyla en güzel bir beraberlik temin etmektir. Sevgili kardeşlerim! İnsanların nefsleri, başkalarına hep hâkim olmak ister, başkaları tarafından üstün olarak kabul edilmelerini ister.

Sevgili kardeşlerim! Üstünlük Allah'ındır! Biz insanlar, Allah'ın emirlerini yerine getirmekle vazifeliyiz, yasaklarını da yapmamakla vazifeliyiz. Kim bunlara riayet ederse, onun için cennet garantidir. Sevgili kardeşlerim! Acaba bunları gerçekleştirdiğimiz zaman ne kaybederiz? Allah'a ulaşmayı dilemişsek, mürşidimize tâbî olmuşsak, ruhumuzu Allah'a teslim etmişsek, fizik bedenimizi teslim etmişsek, nefsimizi teslim etmişsek, muhlis olmuşsak, irademizi Allah'a teslim etmişsek ne kaybederiz? Hiçbir şey kaybetmeyiz ama 7. kat cennete sahip oluruz, en üst kat cennete.  Bu kadar kolay, bu kadar basitken Allah'ın cennetine girmek, Allahû Tealâ’nın neticesi ne gösteriyor? İnsanların çoğunun cehenneme gideceğini… İşte serbest iradeyle Allah'ın yarattığı insan, şeytan tarafından her zaman kandırılmak gibi bir olayla karşılaşabilir. Bütün etrafınızdaki insanlara Allah'ın güzelliklerini anlatmalısınız sevgili kardeşlerim! Allah'ın istediği şeyin; onların da cennete girmeleri olduğunu anlatmalısınız. Ve bunun için sadece “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır.” demeleri, eğer kalpten istemişlerse onları mutlaka o hedefe ulaştıracaktır. 3. kat cennet onların olacaktır. Allahû Tealâ’nın sözü var, tekrar ediyorum Kur'ân-ı Kerim’de diyor ki:

“Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım.”

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“O, Bana ulaşır.” demiyor onun çok daha ötesinde bir şey bu: “Ben, onu Kendime ulaştırırım.” diyor.

Öyleyse burada Allahû Tealâ’nın sözü var sevgili kardeşlerim! Hiç Allah'ın söz verip de sözünü gerçekleştirmemesi mümkün olabilir mi? Hiç kimse “Mümkün olabilir.” diye bir noktaya varamaz. O, Allah! Kâinattaki her şey O’nun emrinde, ne isterse onu mutlaka gerçekleştirir. Hiçbir kuvvet, şeytan, Allah ile hiçbir zaman bir anlaşmazlığa giremez. Allah'ın düşmanı olarak Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah istese şeytanı bir anda yok eder. Ama şeytan istese Allah'ı yok edemez! Sevgili kardeşlerim! Allah, kâinatın Sahibidir. Bizim dünyamız gibi kim bilir kaç bin dünyası var Allahû Tealâ’nın.

Sevgili kardeşlerim! İnsanların, sevmesini temine çalışın. Onların sevmesini, birbirini sevmesini gerçekleştirebilirseniz büyük bir mutluluğu yaşarsınız. Allah razı olsun.

Benzer konular