Resûl ve nebî kavramını açıklar mısınız? Her zamanda peygamber olmadığına göre günümüzde insanlar dînini kimden öğrenmelidir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Resûl ve nebî kavramını açıklar mısınız? Her zamanda peygamber olmadığına göre günümüzde insanlar dînini kimden öğrenmelidir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Resûl ve nebî kavramını açıklar mısınız? Her zamanda peygamber olmadığına göre günümüzde insanlar dînini kimden öğrenmelidir?

Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu! (Ve aleykum selâm ve rahmetullâhi ve berekâtuhu!) Muhterem Efendimiz! Gül kokan ellerinizden sonsuz hürmet ve hasretle öperiz. Ben Bursa’dan talebeniz. Sizinle beraber olmanın büyük mutluluğu içerisindeyiz. (Biz de sizlerle beraber olmanın büyük mutluluğu içerisindeyiz.) Sizi çok seviyoruz inşaallah.

1- Resûl ve nebî kavramını açıklar mısınız? Eğer her resûl aynı zamanda peygamber olsaydı İsrâ Suresi 15. âyet-i kerimesinde ‘Biz bir resûl göndermedikçe azap etmeyiz.’ âyeti gereğince ve Zumer-71 âyeti gereğince her zamanda peygamber olması gerekmez miydi inşallah?

2- Her zamanda peygamber olmadığına göre günümüzde insanlar dînini kimden öğrenmelidir? Bir insanın İslâmiyeti kendi başına öğrenmesi ve yaşaması mümkün müdür? Allah razı olsun. Sizi çok ama çok seviyoruz.

İsrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.


“Kim hidayete ermişse, sadece kendi nefsi için hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan bir kimse, başkasının günahını yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.” diyor Allahû Tealâ.

Allahû Tealâ bütün kavimlere resûl mutlaka göndermiştir. Zumer-71’de de Allahû Tealâ diyor ki:

39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alâl kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın?” (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.


“Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (yani cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: ‘Size, sizden olan resûller gelmedi mi (Yani sizin aranızdan olan resûller gelmedi mi) ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (yani buraya, cehenneme) geleceğiniz konusunda sizi uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).’ Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.”

Allahû Tealâ her ülkeye zaman aralığı vermeksizin resûller gönderiyor. Mu'minûn Suresinin 44. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.


“Biz bütün kavimlere ardarda (yani ardı arkası kesilmeksizin, peş peşe) resûl göndeririz.”

Her kavme ardarda resûl gönderiliyor. Birisi öldüğü zaman mutlaka yerine yeni birisi aynı an vazifeleniyor. “Hangi kavme resûl gönderdiysek bütün kavimler resûllerini yalanladılar.” diyor Allahû Tealâ. Bütün kavimlere resûl gönderdiğini söylüyor.

Öyleyse İbrâhîm Suresinin 4. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.


“Hiçbir kavim yoktur ki onlara kendi lisanlarıyla konuşan, aralarından bir resül göndermiş olmayalım.”

Bakara-87’de de aynı şeyi görüyoruz:

2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne).
Andolsun ki, Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.


“Biz bütün kavimlere ardarda (ardı arkası kesilmeksizin) resûl göndeririz.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse bütün zaman parçalarında bütün kavimlerde Allah'ın resûlleri hep yaşadı. Bugün de yaşıyor, kıyâmete kadar da bütün kavimlerdeki resûller hep yaşayacaklar. Nahl Suresinin 36. âyet-i kerimesinde de Allahû Tealâ diyor ki:

16/NAHL-36: Ve lekad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâletu, fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri), Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).


“Biz bütün kavimlere resûl göndeririz. Bu kavimdekileri dalâletten kurtarsınlar da hidayete erdirsinler diye. Hangi kavme resûl gönderdiysek onu yalanladılar (resûllerimizi yalanladılar.)” diyor Allahû Tealâ.

Sevgili kardeşlerim! Resûlün yalanlanması söz konusu. Her devirde bütün resûller mutlaka yalanlanmıştır. Öyleyse her zamanda, bütün zaman parçalarında peygamberler yoktur. Son peygamber biliyorsunuz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’dir. Ondan, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bu tarafa 14 asır geçmiştir ve bu zamana kadar bir peygamber gönderilmemiştir. Kıyâmete kadar da gönderilmesi mümkün değildir. Çünkü Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in Hatem-in Nebiyyîn olduğunu söylüyor.

33/AHZÂB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.


Nebîlerin hitam bulması, sona ermesi onunla, (S.A.V)’ile olmuştur. Son peygamber olarak gelmiştir dünyaya. Ve peygamberlik müessesesi onunla, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le son bulmuştur. Ama bütün devirlerde Allahû Tealâ’nın huzurunda kılınan huzur namazını kılacak olan bir kişi mutlak olarak mevcuttur. Huzur namazının imamının gerçek rütbesi nübüvvettir, peygamberliktir ama peygamberlerin olmadığı devrede de huzur namazı 7 vakit kılınır, Allahû Tealâ’nın huzurunda. Ve o namazın muhtevasına baktığımız zaman peygamberlerin olmadığı devrede de namazın mutlaka kılınması lâzım geldiği vakasıyla karşı karşıyayız. O zaman peygamberlerin olmadığı devrelerde, peygamber olmayan resûller huzur namazının imamlığına vekâleten tayin edilirler. İşte bu devirde vekâleten o görevi bize Allahû Tealâ emretti. Biz vazifeli kılındık. Kalp gözü açılıp da orayı gören herkes orada şimdiye kadar bizi gördü. Hayatta olduğumuz sürece de böyle olacak.
 
Öyleyse Allahû Tealâ’nın dizaynında açık ve kesin bir olgu bu. Bütün devirlerde huzur namazının mutlaka bir imamı vardır. Aslî rütbesi peygamberliktir ama peygamberlerin olmadığı devrede görev, vekâleten velî resûller tarafından gerçekleştirilir. Peygamberler de resûldür, o velî resûller de resûldür ama peygamberler nebî resûldür. Nübüvvet (peygamberlik) üst makamdır, risalet onun altındaki makamdır.
 
Allah razı olsun.


Benzer konular