Kader nedir? Kişi kaderde olanı değiştirebilir mi?

Anasayfa » Ana Sayfa » Kader ve Kaza » Kader nedir? Kişi kaderde olanı değiştirebilir mi?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kader nedir? Kişi kaderde olanı değiştirebilir mi?

Almanya’dan bir kardeşimizin sorusunu iletmek istiyorum.

Kader nedir? Kişi kaderde olanı değiştirebilir mi? Cennete ve cehenneme kaderde olduğu için mi gidiyoruz?
 
Kader; Allahû Tealâ tarafından takdir edilmiş olan, hayatımızın gelecekteki muhtevasını ifade eder.

İnsanlar serbest iradenin sahipleridir. Dilediğini yapmak yetkisinin sahibi kılınmıştır Allahû Tealâ tarafından. Bu, insanların kendi iradeleri ile yaptıkları şeylerin adına ‘kaza’ denir. Bir olay tahakkuk ettiği zaman, namaz kılındığı zaman, o kaza edilmiş olur, gerçekleşmiş olur. Namazdaki sonradan kaza etme işlemiyle bu, birbirinden ayrı bir şeydir. Bir kişi, meselâ ben, şu anda bir konferans veriyorum size. Bu konferansı kaza ediyorum, gerçekleştiriyorum.

Kader; Allah’ın takdir ettikleridir. Allah herşeyi bilir. Herşey için mutlaka O’nun düşünce hızı, bizim hızımızdan sonsuz kat fazla olduğu için her olayı vücuda getirmeden evvel Allah’ın bize müsaade vermesi söz konusudur. Herkes aslında Allah’ın müsaadesiyle herşeyi yapar ama kendi iradesini kullanarak.

Allahû Tealâ insanlara cüz’i irade vermiştir. Bu cüz’i irade ile kişi istediğini yapar. Ve yaptıklarından ya derecat kazanır ya da kaybeder. Derecat kazanmak da kaybetmek de Kur’ân’ın temelini teşkil eder. Eğer Allah’ın iradesiyle herşey yapılmış olsaydı (İlâhi İradeyle) o zaman derecat kazanmak ve kaybetmek diye bir şey söz konusu olmayacaktı.

Allah’ın verdiği müsaadeyle, Allah’ın yaptırması arasında çok büyük bir farklılık var. Hep bu iki olay birbirine karıştırılmıştır. Kader, Allah’ın takdir ettiğidir. Ölüm bir kaderdir. İnsanın elinde değildir. Fakat Allahû Tealâ tarafından herkesin ölümü, zaman ve mekân koordinatlarıyla bellidir. Dünyanın neresinde, hangi şehirde, hangi sokakta o kişi ölecekse o, evvelden bellidir. Allahû Tealâ Uhud Savaşı konusunda söylenenlere yer vermiş Kur’ân-ı Kerim’de. “Dediler ki (diyor münâfıklar): Kardeşlerimiz Uhud Savaşına iştirak etmeseydi ölmeyeceklerdi.”

Allahû Tealâ cevap veriyor Kur’ân-ı Kerim’de buna: “Hayır! Sürüklene sürüklene oraya geleceklerdi. Ve orada ve o dakikada öleceklerdi.” diyor. “Orada ve o an öleceklerdi.”

33/AHZÂB-16: Kul len yenfeakumul firâru in ferartum minel mevti evil katli ve izen lâ tumetteûne illâ kalîlâ(kalîlen).
De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçarsanız firar (kaçış), size bir fayda sağlamaz. O zaman az bir süre hariç, metalandırılmazsınız."


3/ÂLİ İMRÂN-168: Ellezîne kâlû li ihvânihim ve kaadû lev atâûnâ mâ kutil(kutilû), kul fedreû an enfusikumul mevte in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).
Onlar (münafıklar), kendileri oturdukları (savaşa gitmedikleri) halde, savaşa katılan kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi." dediler. (Onlara) de ki: "Eğer (sözünüzde) sâdık kimselerseniz, haydi ölümü kendinizden savın."


Ölümün yani kaderin zaman ve mekân koordinatları, önceden Allahû Tealâ tarafından takdir edilir. Herkesin ne zaman öleceği bellidir. Hiç kimse kaderini değiştiremez. O zaman ölümden korkmak, çok mânâsız bir şey olmuyor mu sevgili kardeşlerim? Diyelim ki; birisi sizi öldürecek. Ondan korkmak neden?

Eğer Allahû Tealâ size onun eliyle ölümü vermişse, öyle bir ölüm tahakkuk edecek. Ama şunu unutmayın; o sizi öldürmeseydi de siz orada, o dakikada, başka bir sebeple mutlaka ölecektiniz. Öyleyse sonuca dikkatle bakın. O zaman korku boşuna bir müessese.

Sevgili kardeşlerim! Bunu hiç unutmayın! Belli bir mekânda, belli bir koordinatın apsis ve ordinatın kesiştiği noktada, bir gün hepimiz bize ait olan yerde öleceğiz. Herkes kendisi için tayin edilmiş olan yerde ve zamanın o gününün, o saatinin, o dakikasında! Öyleyse ölümden korkmak neden? Öldürülmeseydiniz de orada ölecektiniz. Onunla, o, birbirinin hiçbir farkı olmayan iki ayrı statüsü ama zamanın o noktasında ölüm mutlaka mukadderdir. Takdir edilmiştir. Öyleyse kaderde olanı kimse değiştiremez.

Evlilik bir kaderdir. Hastalık bir kaderdir. Nerede bizim irademizin dışında bir olay bize bir tesir icra etmişse bunun adı; kaderdir. Bizim irademizle vücuda gelen olaylara da, bizim tarafımızdan kaza edilmiş yani vücuda getirilmiş olaylar diyoruz. Bunlar da ‘kaza’ adını alıyor.

Öyleyse Kur’ân-ı Kerim’deki kaza ve kader mefhumları çok açık bir şekilde yerli yerine oturmuştur. Biz insanlar dilediğimizi yapmakta serbest bırakılmışızdır. Bu sebeple yaptığımız işlevlerden ya derecat kazanırız ya da kaybederiz. Kendi irademizle yaptığımız için irademiz bizi mahkûm eder derecat kaybetmeye veya derecat kazanmak gene serbest irademizle yaptığımız işlevler sebebiyle tahakkuk eder.

Namaz kılarız, oruç tutarız, zekât veririz. Herbiri derecat kazandıran birer olaylardır. Ama bir başkasına kötülük ettiğimiz zaman derecat kaybederiz. Hepsi bizim irademizle vücuda getirilmiş olaylardır.

Ama hasta olmak bir kaderdir. Ölüm bir kaderdir. Evlilik de bir kaderdir. Neden? Çünkü tek başınıza sizin iradeniz o işi gerçekleştirmek için yetmiyor. Mutlaka başka iradelerin de devreye girmesi gerekiyor.

Öyleyse bu söylediklerimi dikkate alıp da yerli yerine oturtursanız kaza ile kaderi çok güzel bir şekilde birbirinden ayırt edebilirsiniz. Tereddütte kaldığınız bir husus olursa bize sorun. Cevap verelim inşaallah. “Kişi kaderde olanı değiştirebilir mi?” sualinin cevabını verdik. Hayır! Kesinlikle kaderde olanı değiştiremez hiç kimse.

Benzer konular