Ben yakîne ulaştım. İbadetlerden artık sorumsuz hale geldim demişsiniz doğru mu?
Hadi bakalım, buyur. Kardeşim! Aziz kardeşim! Biz günde 7 vakit namaz  kılarız. Sizin o 5 vakit kıldığınız namazın hepsini kıldıktan başka, bir  kuşluk sünneti kılarız, günlük farzların yarısını orada kılarız, bu, 6.  namazdır.  Bir de teheccüd namazı kılarız. Kuşluk sünneti biliyorsunuz,  sabah namazı ile öğle namazı arasında kılınır. Bir de teheccüd namazı  kılarız. Gece -şimdiki saatle 1, bundan evvel 12 idi, saatler bir saat  ileri alınmadan- gecenin 1’i ile sabah namazı arasında da teheccüd  namazı kılarız. 
Bir günlük farzları ikiye ayırırız yani kuşluk  sünnetinde öğle namazının, ikindi namazının ve akşam namazının  farzlarını kılarız. Bir günlük borcun yarısını ödemiş oluruz. Haa, bir  şey daha! Bizim kardeşlerimizin çoğu bizim gibidir yani iş işten  geçtikten sonra, kimisi 30 yaşında, kimisi 40 yaşında, kimisi belki de  daha ileri yaşlarda aramıza katılanlar -bu arada son zamanlarda  gençlerden hamdolsun büyük bir katılım var- ama öyle de olsa bu  kardeşlerimize biz sıkı sıkı tembih ederiz. Bizdeki usüller böyledir.  Mutlaka riayet edilir. Yatsıdan sonraki teheccüd namazımızda da sabah  namazını, yatsı namazını ve salât-ı vitri kılarız.  Böylece günde 5  vakit değil, 7 vakit namaz kılarız. ( 5+2 ) ve de sevgili kardeşlerim!  Hiçbir namazı kaza etmemeye çalışırız. Bizde ağır bir hüküm tatbik  edilir. Allahû Tealâ’nın bizim cemaatimize verdiği emir odur ki; kim bir  vakit namazını kaçırırsa, o konuda onu kaza etmesi yetmez; o namazı 10  defa kılmak mecburiyetindedir. Bu sebeple kardeşlerimiz, namazlarına çok  büyük ölçüde riayet ederler. Bizim de hayatımızda namaz kılmadığımız  hiçbir vakit olmamıştır, Allah’ın yoluna girdikten sonra. 
Öyleyse  bunlar, dînlerini bilmeyen insanların bizim hakkımızda çıkardıkları  dedikodular. Çünkü her geçen gün sevgili kardeşlerim, cehaletleri  anlaşılıyor. Bu tarzda bir anlatım onlardan, herhangi birinden  dinleyebildiniz mi sevgili kardeşlerim şimdiye kadar? Hiçbirisi  Kur’ân’ın bütün hükümlerini bir araya getirebilecek olan bir standardın  sahibi olamadılar. Tabiatıyla olmaları mümkün değil. Çünkü biz bu  hedefe, bu noktaya Allah’ın yardımıyla geldik. Bizim kazandıklarımız  kesbî değildir. Bizim kazandıklarımız değildir, vehbîdir. Allahû  Tealâ’nın bize armağanıdır. Onun için karşınızda bu kadar fütursuzca  bütün âyetleri sıralayabiliyorsak, konumuzla, hangi konu söz konusuysa o  konuyla alâkalı, bunun sebebi biz değiliz sevgili kardeşlerim! Bunun  sebebi, Allah’ın bize ni'met olarak verdiği o büyük armağanlardır,  hediyelerdir. Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz. 
Yakîne ulaşan  hiç kimse ibadetlerinden sorumsuz hale gelmez, aksine ibadetlerinde çok  büyük bir, daha büyük bir zevki yaşayarak ibadetlerini yapar. Bunların  bir numaralısı zikirdir. Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; daimî  zikrin sahibi olduktan sonra, bir üst makamda bütün zikirlerin artık  Allahû Tealâ’nın dizaynı içerisinde sonsuz bir şekilde yapılması söz  konusu. Yani Allah’ın ismini anmadığımız hiçbir saniyemiz geçmez. Hayır,  buradan değil, şuradan (kalpten). O hep devam ederken, içimizdeki ses  de sessiz sesle “Allah, Allah, Allah, Allah…” diye devam eder. 
Öyleyse  hakkımızdaki dedikodular yerine, buraya gelmekle çok iyi etmişsiniz.  Yoksa bizi tanımayacaktınız. Onların tarif ettikleri birisi gibi  olduğumuzu zannedecektiniz. Biliyor musunuz sevgili kardeşlerim? Bütün  üniversitelere yazıyla müracaat ettik. Evvelâ telefonlarla müracaat  ettik onlara. ‘Hayır’ cevabını verince bir de yazıyla müracaat ettik.  Orada, onların üniversitesinde, ne kadar üniversite varsa hepsine bu  teklifi yaptık, ilahiyat kürsüsü olan. “Biz orada konferans vermek  istiyoruz, sizin aranızda. Hepiniz toplanın bir araya, bizim  söylediklerimize karşı çıkın. Bakalım karşımızda tutunabilecek misiniz?”  dedik.
Sevgili kardeşlerim! Hiçbirisi bu konudaki müracaatımızı  kabul etmiyor artık. Vaktiyle iki tanesi etmişti, bundan 15 sene evvel  belki. Birisi İzmir İlahiyat Fakültesiydi, Allah razı olsun İzmir  İlahiyat Fakültesi’nden. Oradaki öğretim üyelerinin karşısında  konferansımızı tamamladığımız zaman, sualler oldu sadece. Sevgili  kardeşlerim! Dikkat edin sözlerimize; sadece sualler oldu, itirazlar  değil. Suallerin cevabını verdiğimiz zaman da hepimiz aynı şeyleri aynı  şekilde düşünüyor olarak oradan ayrıldık. Öteki üniversitelerin de  hepsine teklifte bulunmuştuk. Diyanet İşleri Başkanlığı’na teklifte  bulunmuştuk. Sadece bir üniversite teklifimizi kabul etti; Erzurum  Üniversitesi. Oraya gittik. Orada çok üst boyutta itirazlarla  karşılandık. Tamam, çok normal, şimdiye kadar hiç duymadıkları şeyleri  söylüyoruz adamlara. İtiraz etmemeleri mümkün mü? Dîn adamı bunlar.  Bildikleri var. Ama bildikleri Kur’ân ilmi değil. O zaman dedik ki  onlara: Biz bu akşam buradayız. Yarına erteledik seyahatimizi, geri  dönüşümüzü. O akşam onlarla sabaha kadar, Kur’ân üzerinde âyetleri birer  birer göstererek onlara anlattık. Söylediklerimizin doğruluğunu ispat  ettik. Öyle ki; sabahleyin biz oradan ayrılırken, o kardeşlerimizin  hepsi artık bizim gibi düşünüyorlardı.  
İşte böyle sevgili  kardeşlerim! Biz yakîne ulaştık hamdolsun ama ibadetlerden sorumsuz hale  asla gelmedik. Ve dikkat edin bize. Bizim grubumuza dikkatle bakın.  Dünyada en çok namaz kılan insanlar, onlar bizleriz!
 
Benzer konular