Daimî zikre ulaşmış bir kişi ile Tövbe-i Nasuh yapmış birisi arasında davranışlar açısından nasıl bir fark vardır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Daimî Zikir » Daimî zikre ulaşmış bir kişi ile Tövbe-i Nasuh yapmış birisi arasında davranışlar açısından nasıl bir fark vardır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Daimî zikre ulaşmış bir kişi ile Tövbe-i Nasuh yapmış birisi arasında davranışlar açısından nasıl bir fark vardır?

Ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim eden bir kişinin davranış biçimleriyle diğer taraftaki geri kalan herkesin davranış biçimleri birbirinden farklıdır.

Sevgili kardeşlerim! Eğer nefsinizin afetlerini temizleyebilirseniz o zaman davranış biçimleriniz bütünüyle devamlı derecat kazanmanıza sebebiyet verecek olan bir hüviyete kavuşur. Ve daimî zikir, bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın en büyük mükâfatıdır. Çünkü nefsinin kalbinde hiçbir afeti bırakmaz. Böylece kişi nefsinin kalbi tam olarak tertemiz olmuş birisi hüviyetine girer. İşte Allahû Tealâ’nın istediği şey budur. Onlar, ruhlarını da Allah’a teslim etmişlerdir. Fizik bedenlerini de teslim etmişlerdir. Nefslerini de teslim etmişlerdir. İradelerini de teslim etmişlerdir. Ve dînimiz ‘İslâm’ dînidir. Yani ‘teslim’ dînidir.

İnsanlar var; “Ben İslâm’ım.” Biz de onlara soruyoruz:

-“Hay Allah razı olsun! Demek ki; sen İslâm’sın. Peki, ayıp olmazsa sorabilir miyim? Neyini Allah’a teslim ettin şimdiye kadar? Ruhunu mu? Fizik bedenini mi? Nefsini mi? İradeni mi? Neyini teslim ettin Allahû Tealâ’ya da ‘Ben İslâm’ım, müslümanım.’ diye geçiniyorsun?”

-“E, ben namazımı kılıyorum, orucumu tutuyorum, zekâtımı veriyorum, hacca da gidiyorum, kelime-i şahadet de getirdim. Lâ ilâhe illallah Muhammeden resûllullah’ da dedim. E, İslâm’ın 5 şartını yerine getirdim ben!”

-“Ama Müslüman ‘teslim olan’ mânâsına gelmiyor mu Arapça’da? Eğer sen müslümansan, teslim olansan, neyini Allah’a teslim ettin? 4 tane teslimi var Allahû Tealâ’nın:

- Ruhun teslimi,
- Fizik bedenin teslimi,
- Nefsin teslimi ve
- İradenin teslimi.

Bunların hiç birisi bir mürşide tâbî olmadan gerçekleşmez.”

Sevgili kardeşlerim! İslâm’ı, Osmanlı bütün boyutlarıyla yaşamış. Bütün padişahlar tasavvuftandı. Bütün ordu tasavvuftandı. Bütün esnaf sınıfları, hangi esnaf sınıfı olursa olsun, tasavvuftandı. Bütün çalışan insanların grupları tasavvuftandı. Osmanlı öyle bir Osmanlı’ydı sevgili kardeşlerim! Hepsi Allah’a hayrandı. Allah için çalışırlardı. Padişahlar da bütün iş grupları da aklınıza gelen her türlü grup hepsi tasavvuftandı. İşte Osmanlı öyle bir Osmanlı’ydı ki; her savaştan galip çıktı.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ herkesin mutlu olmasını ister. Bunun için kanunlarını koymuş. Onun için evvelâ Tevrat’ı indirmiş musevilere, sonra hristiyanlara İncil’i indirmiş, sonra müslümanlara Kur’ân-ı Kerim’i indirmiş.

- Tevrat da Allah’ın kitabıdır.
- İncil de Allah’ın kitabıdır.
- Kur’ân-ı Kerim de Allah’ın kitabıdır.

Bizlere yani İslâm olanlara, başkalarını karalamak yakışmaz sevgili kardeşlerim, onlar nasıl davranırsa davransınlar. Ama kendi dînlerinin gereklerini yapıyorlarsa vazifelerini yapmış sayılırlar. Bizim onları küçültmeye hakkımız yok sevgili kardeşlerim! Onlarla, konferanslara katıldık, uzun uzun toplantılar yaptık ve anlattıklarımızı hepsi kabul ettiler.

Sevgili kardeşlerim! İnsanları sevmekle vazifeliyiz. Onlara en güzeli öğretmekle vazifeliyiz. Seveceğiz, sevdireceğiz ve öğreteceğiz. Mutluluk bunun arkasında saklı.
 
Allah razı olsun.

Benzer konular