Fetih 10 ile Ra’d 25 arasında bir ilişki var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Fetih 10 ile Ra’d 25 arasında bir ilişki var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Fetih 10 ile Ra’d 25 arasında bir ilişki var mıdır?

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecran azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).


innellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe): Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman, Allah’a tâbî olmuşlardır.
yedullâhi fevka eydîhim: Onların ellerinin üzerinde Allah’ın eli vardı.
fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî): Kim derecelerini nakısa düşürürse, muhakkak ki o, nefsi sebebiyle derecesini nakısa düşürmüştür.
ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe: Kim de Allah’a olan ahdlerini, yeminlerini ifa ederse, kim de Allah’a ahdini ifa ederse.
fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen): Ona en büyük mükâfat verilecektir.

Burada ifadeye dikkat edin, “ecren azîmâ” diyor Allahû Tealâ Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesinde.
 
“ecren azîmâ: en büyük mükâfat”

Öyleyse Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesinde, Allahû Tealâ burada “bi mâ âhede aleyhullâhe”, diyor: “Allah’ın, Allah üzerine olan ahdi” yerine getirirse. “Ahdini” değil “Allah’ın üzerine olan ahdi” yerine getirirse yani “Allah’ın ahdini.”

Aslında Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesi ile En’âm Suresinin 152. âyet-i kerimesi arasında bir ilişkiden ötede, illiyet rabıtası söz konusu. Orada Allahû Tealâ diyor ki:

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.


“Allah’ın ahdini ifa edin: ve bi ahdillâhi evfû.

İşte bu Allah’ın üzerine olan ahd, Allah’ın bizim üzerimize verdiği ahd, Allah üzerine ahdettiği şeyi.

Şimdi Ra’d Suresinin 25. âyet-i kerimesine bakıyoruz:

13/RA'D-25: Vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıhi ve yaktaûne mâ emerallâhu bihi en yûsale ve yufsidûne fîl ardı ulâike lehumul la’netu ve lehum sûud dâr(dâri).
Onlar, misaklerinden sonra (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini teslim edeceklerine dair ezelde Allah’a misak verdikten sonra) Allah’ın ahdini bozarlar (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim etmezler). Ve Allah’ın, O’na (Allah’a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler (ruhlarını Allah’a ulaştırmazlar). Ve yeryüzünde fesat çıkarırlar (başka insanların da Sıratı Mustakîm’e ulaşmalarına mani oldukları için fesat çıkarırlar). Lânet onlar içindir. Ve yurdun kötüsü (cehennem) onlar içindir.


vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıhi: Onlar, Allah’ın ahdini misaklerinden sonra nakzederler.
ve yaktaûne mâ emerallâhu bihi en yûsale: Ve Allah’ın O’na ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler. Allah’ın O’na yani Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler.
ve yufsidûne fîl ardı: Ve yeryüzünde fesat çıkarırlar.
ulâike lehumul la’netu ve lehum sûud dâr(dâri): Onlar için Allah’ın lâneti söz konusudur ve onlar için kötü bir yurt var.

“Onlar misaklerinden sonra Allah’ın ahdini, Allah’a misak verdikten sonra Allah’ın ahdini bozarlar.” Dikkat edin! Burada “ahdallâhi” diyor Allahû Tealâ. Bu, Allah’ın ahdi. Ama Ra’d Suresinin 25. âyet-i kerimesinde bozulan şey, yerine getirilmeyen şey Allah’ın ahdi değil, yerine getirilmeyen şey bizim misakimiz. Misakin de, sadece ruhun misaki olduğu kesinleşiyor çünkü Allah’ın O’na ulaştırılmasını emrettiği şeyin, vuslatın kesilmesi söz konusu.

Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesi: Allah’ın üzerine olan, ahdedilen şey, Allah’ın üzerine ahdedilen şey. Allah’ın ahdi ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimi; ama Ra’d Suresinin 25. âyet-i kerimesindeki söz konusu olan şey, ruhun Allah’a verdiği misak.

Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesinde irademizin İlâhî İrade’ye, bizim cüz’i irademizin İlâhî İrade’ye verdiği ahd var yani bizim irademizin İlâhî İrade’ye verdiği misak var. Bu ise “ahdallâhi” oluyor, “Allah’ın ahdi”. Bizim irademizin Allah’a verdiği misak, Allah’ın ahdidir. Ra’d Suresinin 25. âyet-i kerimesinde de aslında Allahû Tealâ misakten bahsediyor fakat irademizin değil, ruhumuzun Allah’a verdiği misak.

Onun için Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesi ile Ra’d Suresinin 25. âyet-i kerimesi arasındaki ilişki, zayıf bir ilişki. Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesi, irademizin Allah’a verdiği misaki kastediyor, Allah’ın ahdi olarak; Ra’d Suresinin 25. âyet-i kerimesi ise ruhumuzun Allah’a verdiği misaki muhtevasına almış.

Birinci misak, ruhumuzun Allah’a ulaştırılması, sonra fizik vücudumuzun, sonra nefsimizin, sonra da irademizin Allah’a teslimi, Allah’ın ahdini, ahdallâhi’yi oluşturuyor. İkisi birbirinden çok farklı. Dolayısıyla ilişki, bir isim ilişkisi söz konusu. Belki de ikisinde de “ahd”in geçmesi söz konusu ama kuvvetli bir iletişim kurulamıyor.

Benzer konular