Şûrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesi ile Fussilet Suresinin 33. âyet-i kerimesinde Allah’a teslim olup salih amel işleyerek Allah’a çağırmak ile istikamet üzere olup tevhide çağırmak arasındaki rabıtayı bizlere açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Tevhid » Şûrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesi ile Fussilet Suresinin 33. âyet-i kerimesinde Allah’a teslim olup salih amel işleyerek Allah’a çağırmak ile istikamet üzere olup tevhide çağırmak arasındaki rabıtayı bizlere açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Şûrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesi ile Fussilet Suresinin 33. âyet-i kerimesinde Allah’a teslim olup salih amel işleyerek Allah’a çağırmak ile istikamet üzere olup tevhide çağırmak arasındaki rabıtayı bizlere açıklar mısınız?

Şûrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesi:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Sen, onları tevhide davet et ve emrolunduğun gibi mustakîm ol. Allah yolunda istikamet üzere ol, Sen onları Allah’a davet et (buradaki fe’du; davet kelimesi, Allah’a davet) ve Sen de Allah yolunda istikamet üzere ol ve onların hevalarına, nefslerinin afetlerine tâbî olma ve de ki: ‘Ben Allah’ın indirdiği kitaplara inandım (yani sadece Kur’ân-ı Kerim’e değil Tevrat’a da inandım, Zebur’a da inandım, İncil’e de inandım) ve aranızda adaletle davranmakla emrolundum. Allah, sizin de Benim de Rabbimdir. Sizin amelleriniz size, bizim amellerimiz bizedir. Bizimle sizin aranızda ücret yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacak ve O’na döndürüleceğiz.

41/FUSSİLET-33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).
Allah’a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?


“Muhakkak ki ben Allah’a teslim oldum diyerek; Allah’a çağırandan ve nefsi ıslâh edici ameller işleyenden daha güzel söz söyleyen kimdir?” diyor Allahû Tealâ.
 
Ve suale geliyoruz; “Şûrâ Suresinin 15. âyet-i kerimesiyle Fussilet Suresinin 33. âyet-i kerimesinde; Allah’a teslim olup da salih amel işleyerek Allah’a çağırmak ile istikamet üzere olup tevhide çağırmak arasındaki rabıtayı bizlere açıklar mısınız?

Her iki âyet-i kerimede de Allahû Tealâ davetten bahsediyor. Aslında âyet-i kerimede tevhid kelimesi geçmiyor. Şûrâ 15’de; “fe li zâlike fed’u vestekim: sen, onları davet et.” diyor Allahû Tealâ bununla.

Öyleyse davet müessesesinin Allah’a davet olduğu neticesine ulaşıyoruz. Şimdi buradaki davetin evvelâ muhtevasına yaklaşalım. Acaba Allahû Tealâ neye davet ediyor? Şûrâ Suresinin 14. âyet-i kerimesine bakalım (bir evvelki âyet-i kerimesine):

42/ŞÛRÂ-14: Ve mâ teferrakû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike ilâ ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezîne ûrisûl kitâbe min ba’dihim le fî şekkin minhu murîb(murîbin).
Kendilerine ilim geldikten sonra aralarında azanlardan başkası fırkalara ayrılmadı. Eğer Rabbinden “belirlenmiş bir zamana kadar (bekletme)” sözü geçmemiş olsaydı, mutlaka onların arasında (hemen) hüküm verilirdi. Muhakkak ki onlardan sonra Kitab’a varis kılınanlar, gerçekten O’ndan şek ve şüphe içindedirler.


“Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra yalnızca aralarındaki tecavüz ve haksızlık dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş, verilmiş bir söz olmasaydı muhakkak aralarında hüküm verilmiş, iş bitirilmişti. Şüphesiz onların ardından Kitab’a mirasçı olanlar ise herhalde O’na karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.”

Şûrâ 14’de Allahû Tealâ bunu söylüyor. Şûrâ 15’de de “Sen onları davet et.” diyor. Öyleyse Sen onları davet et.  Nereye davet? Allah’a davet et. Tevhid biliyorsunuz ki; Allah yolunda bir olmak mânâsına geliyor ama Fussilet-33’de de davet söz konusu; Allah’a davet.

Burada, Fussilet 33’de mürşidlerden bahsediliyor yani Allah’a iradelerini de teslim eden kişiler bunlar. Böyle bir dizaynda bu teslimiyetin tahakkuku söz konusu ve birinde bir peygambere hitap ediyor Allahû Tealâ  (Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e). “İstikamet üzere ol.” diyor, “Sakın istikametini değiştirme. Allah yolundaki istikametin, Allah’a doğru istikametin hiç şaşmasın. Herkesi de bu istikamet üzere Allah’a davet et, istikamet üzere olarak Allah’a davet et.”

Fussilet-33’de ise mürşidden bahsediyor Allahû Tealâ, irşad makamından bahsediyor. “Allah’a teslim oldum” diyerek, “Allah’a ruhumu da vechimi de nefisimi de irademi de teslim ettim” diyerek, Allah’a davet edenden ve nefsi ıslah edici ameller işleyenden salâh makamının 5. kademesindeki bir nefsi ıslâh edici amel söz konusu yani 19. mertebe kalbi müzeyyen olandan bahsediyoruz.

Şûrâ 15, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in; bir peygamberin daveti var. Fussilet 33’de bir irşad makamına ulaşan bir sahâbenin daveti var. Burada aralarında bir rabıta olduğu kesin. Her iki taraf da aslında Allah’a çağırıyor ve aslında bir anlaşmazlığın olmaması gerektiği ifade ediliyor ve aslında ortaya konması lâzım gelen şey; Allah’ın tevhid dîni olan, İslâm dînidir. Davet Allah’adır.

Allah razı olsun.

Benzer konular