Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesine göre; Allah için olmak, ancak Allah’a ulaşmak talebinin sahibi olduktan sonra Allah'a ulaşmakla mümkün olduğunu söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Ulaşmayı Dilemek » Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesine göre; Allah için olmak, ancak Allah’a ulaşmak talebinin sahibi olduktan sonra Allah'a ulaşmakla mümkün olduğunu söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesine göre; Allah için olmak, ancak Allah’a ulaşmak talebinin sahibi olduktan sonra Allah'a ulaşmakla mümkün olduğunu söyleyebilir miyiz?

İlk sual Serdar Demirci’den geliyor. Bakara Suresinin 156. âyet-i kerimesinde:

2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.


1. suali inşallah bu âyet-i kerimeye göre; Allah için olmak, ancak Allah’a ulaşmak talebinin sahibi olduktan sonra Allah'a ulaşmakla mümkün olduğunu söyleyebilir miyiz?

Allah için olmak, bütün insanlar Allah için yaratıldılar. Allah’ın yaratış sebebine dikkat edin; Allah insanı Kendisi için yarattı ve insandan başka yarattığı her şeyi insan için yarattı.

Öyleyse muhteva açıklık kazanıyor, her şey insan için ama insan Allah için. İşte sevgili kardeşlerim, onun için her zaman size diyoruz ki, Allah’a çok hamdedin ve şükredin insan olarak yaratıldığınız için. Başka bir varlık olarak yaratılabilirdiniz. Denizde bir balık olabilirdiniz, göklerde uçan bir kuş ya da herhangi bir hüviyette bir başka canlı melek, cin, bir kedi ya da bitki hepsi canlı bunların sevgili kardeşlerim. Ama sizler, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki hitap ettiğimiz sizler, Allah’ın yarattığı bütün mahlûkat üzerinde en üst seviyede yaratılanlarsınız.
 
En son yaratılan mahlûk insan, insanla Allahû Tealâ zinciri tamamlıyor. En üst seviyede insanı yaratıyor ve yarattıklarının dışında yeni bir mahlûk Allahû Tealâ vücuda getirmiyor, yarattıklarının idamesini sağlıyor, hayatlarının devam etmesini sağlıyor.

İşte Allah ile olan ilişkileriniz, işte siz. Öyleyse bu durumda, “Allah için olmak ne demektir?” sualinin cevabını vereceğiz.

O şuurun sahibi olan insanlar için geçerli bir olgu. Hangi şuurun? Allah için olmak şuurunun. Allah için olmak sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah için yaratıldınız. Neden Allah için yaratıldınız? Çünkü hepinizde mutlaka Allah'a ulaşması lâzımgelen bir emanet var. Bu emanet ruhunuz.

Allahû Tealâ diyor ki: “Biz insanı yarattık sonra ona ruhumuzdan üfürdük. Sonrada ona fuad ve sem’î hassalarını verdik.” diyor. Yani işitmek ve idrak etmek ve basar hassalarını da vermiş Allahû Tealâ insanlara görme, işitme ve idrak etme.

Öyleyse insanoğlu kâinattaki en üstün mahlûk olarak yaratılmış. Kendisinden başka yaratılan her şey insan için. İşte bu insanlardan her kim Allah’a ulaşmayı dilerse, geriye kalan Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin ötesinde bir sevginin sahibidir. Allahû Tealâ tarafından o kişi, Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerden çok daha fazla sevilmektedir. Allah’ın sevgisi, Allah’a ulaşmayı dileyenler üzerine kuruludur.

İşte burada ki: “Muhakkak O’na döneceğiz, O’na rücû edeceğiz, O’na ulaşacağız.” ifadesi çok açık bir şekilde, dünya üzerinde yaşarken ruhu Allah’a ulaştırmak vecibesini hayır, farziyetini ifade ediyor. Vecibenin ötesinde vacip değil, farzdır ruhun Allah’a biz ölmeden evvel ulaşması.

Unutulmuş olduğunu bir kenara bırakıyoruz çünkü asıl olan Kur'ân-ı Kerim’dir. Kur'ân açık ve kesin bir şekilde bu emri vermiş. Ruhumuzu Allah’a ulaştırmayı dilemek ve ruhumuzu Allah'a ulaştırmak üzerimize Allahû Tealâ tarafından 12 defa farz kılınmış.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, neden Allahû Tealâ farz kılıyor? Çünkü bizim mutlu olmamızı istiyor. Mutlu olabilmemizse mutlaka buna bağlı, Allah’a ulaşmayı dileme talebi yoksa mutlu olmamızda mümkün değil.

Öyleyse: “Allah için olmak, ancak Allah’a ulaşma talebinin sahibi olduktan sonra, Allah’a ulaşmakla mümkündür diyebilir miyiz?” diyor, Serdar.

Hayır, ondan evvelde Allah için olmak söz konusudur. Ne zaman biz: “Biz muhakkak ki Allah'a döneceğiz.” diyen bizler, Allah’a ulaşmayı dilediğimiz anda Allah içiniz. Dilemiyorsak Allah için değiliz, ne yazık ki o zaman şeytan için varız.

Bütün insanlar farkına bile varmadan devamlı şeytandan emir alırlar. Nur Suresinin 21. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor: “Sakın şeytanın adımlarına tâbî olmayın.” diyor, Allahû Tealâ. Şeytanın adımlarına tâbî olmak ne demek? Söylüyor Allahû Tealâ:

24/NÛR-21: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).


Öyleyse şeytanın adımlarına tâbî olanlar kimlerdir? Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Diledikleri anda tagutun kulu olmaktan, tagutun dostu olmaktan kurtulurlar ve Allah’ın kulu olurlar. Âyet-i kerimedeki dizaynda, Allah’a ulaşmakla noktalanacak olan fakat Allah’a ulaşmayı dilediğimiz anda ki bir durumu ifade ediyor. “Biz Allah içiniz muhakkak O’na döneceğiz.” İfadesinde, henüz dönmüş ulaşmış olmak söz konusu değildir. Allah’a ulaşmayı dilediği anda kişi Allah için olmuştur.

Benzer konular