Osmanlı’nın halen günümüzde dünyaya örnek olan, tüm inanç ve ırktan insanlara gösterdiği hoşgörü ve sevginin acaba kaynağı nedir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Tasavvuf » Osmanlı’nın halen günümüzde dünyaya örnek olan, tüm inanç ve ırktan insanlara gösterdiği hoşgörü ve sevginin acaba kaynağı nedir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Osmanlı’nın halen günümüzde dünyaya örnek olan, tüm inanç ve ırktan insanlara gösterdiği hoşgörü ve sevginin acaba kaynağı nedir?

Kaynağı tasavvuftur. Unutmayın sevgili kardeşlerim!

• Bütün padişahlar tasavvuftandı (madde-1).
• Bütün esnaf tasavvuftandı (madde-2).
• Bütün ordu tasavvuftandı (madde-3).

Bütün emek sahipleri çalıştıkları yerler itibariyle hep tasavvuf mensuplarının emrindeydi. Öyleyse Osmanlı diyoruz. Padişah mı? Mutlaka tasavvuftandı. Asker mi? Mutlaka tasavvuftandı. Saray erkânı mı? Mutlaka tasavvuftandı. Öyleyse öyle bir âlemdi ki; herkes tasavvuftandı ve Allah’ın emirleri onlar için vazgeçilmez hedeflerdi.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ ne istiyor? Allahû Tealâ sadece insanların mutlu olmasını istiyor. Mutlu etmekse mutlu olmanın temel aracıdır. Siz bir kişisiniz. Diyelim ki; o gün 10 kişiyle şu veya bu şekilde beraber oldunuz. Sevgili kardeşlerim! O beraber olduğunuz 10 kişinin her birine hep Allah’tan bahsetseniz ne kaybedersiniz? Ya aralarında Allah'a ulaşmayı dilemiş olanlar var da onlara da anlattıysanız: “Mutlaka Allah'a ulaşmayı dileyin. Çünkü bu Kur’ân-ı Kerim’de farzdır. Allah'a ulaşmayı dilemek mutlak gerekir ve kim Allah'a ulaşmayı dileyip de ölürse o, 1. kat cennete girer. Ama dilemeden ölenlerin böyle bir hakkı yok.” derseniz eğer sevgili kardeşlerim, o kişi muhtemeldir ki; Allah'a ulaşmayı dileyecektir. Dilerse ne olur? Dilerse şu olur? Allahû Tealâ diyor ki: “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.”
 

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


Eğer kişi kalpten bir dilekle Allah'a ulaşmayı dilemişse Allah ona mutlaka bir mürşid sevgisi verecektir ve kişi bir mürşide ulaşmak ihtiyacını duyacaktır. Bunun için ne yapması lâzımdı? Boy abdesti alacaktır. Hacet namazını kılacaktır. Allah’tan mürşidini soracaktır. Allah’ın gösterdiği mürşide ulaşıp tâbî olacaktır. O kişinin mürşidi çok uzak bir yerde... Bu hiç neticeyi değiştirmez. Allahû Tealâ o kişiye mutlaka oraya gitmek imkânını verecektir. Yeter ki; o istesin ve gayret etsin. Bu gayretin sahibi olan bir kişinin, mutlaka bu hedefe ulaşması söz konusu olur sevgili kardeşlerim! Öyleyse bütün insanlar için bütün yollar açık.

Sevgili kardeşlerim! Allah hepinizin sadece mutlu olmanızı istiyor. Bütün insanların Allahû Tealâ mutlu olmasını ister. Serbest iradenin sahibi olan insanlarsa dilediklerini yapmak yetkisinin sahibi oldukları cihetle doğru yolu da seçebilirler. Ne yazık ki; yanlış yolu da seçmek imkânının sahipleridir. İşte kendi iradesiyle doğru yola ulaşmayan, yanlış yolun tarafında olan, yanlış yolda olan insanlar Allah'a ulaşmayı dilemezler. 1. kat cennete giremezler, mürşidlerine tâbî olmayacakları için 2. kat cennete de, ruhlarını Allah’a ulaştırmaları mümkün olmadığı için 3. kat cennete de, fizik bedenlerini teslim edemedikleri için 4. kat cennete de… 5. , 6. , 7. kat cennetler de o kişiler için geçerli olmaz.

Sevgili kardeşlerim! İslâm’ın 5 şartı: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek; hepsi de farzdır. Ama ne namaz kılmak, ne oruç tutmak, ne zekât vermek, ne hacca gitmek, ne de kelime-i şahadet getirmek hiç kimseyi 1. kat cennete ulaştırmaz. Şimdi anlıyor muyuz sevgili kardeşlerim, şeytanın İslâm âlemine kurduğu bu büyük tuzağı? Bir Osmanlı İmparatorluğu düşünün ki; padişahlar da dahil olmak üzere bütün ordu tasavvuftandı. Bütün iş sahipleri, ait oldukları iş bölümü itibariyle mutlak olarak tasavvuftandı. Herkes tasavvuftandı. Herkes ruhunu Allah’a ulaştırıyordu.

Sevgili kardeşlerim! Bu yüzden Osmanlı bütün dünyada, dünyadaki en dürüst insanların o devirde yaşadığı bir ülke olarak anılır. Her tarafta olay budur.

Sevgili kardeşlerim! Biliniz ki; Allahû Tealâ hepinizden sadece mutlu olmanızı ister. Allah’ın emirlerini yerine getiren insanlar mutlu olabilirler. Allahû Tealâ dîne bir isim koymuş: “İslâm dîni” diyor, “teslim dîni” diyor. İslâm kelimesi de teslim kelimesi de “silm” kökünden geliyor; “sin, lam ve mim.”

Sevgili kardeşlerim! Eğer biz insanlar teslim olursak ki; bu daha 1. teslim, 3. kat cenneti ifade ediyor. Allah'a ulaşmayı dileyeceğiz evvelâ; 1. kat cennetin sahibi oluruz. Mürşidimize tâbî olacağız; 2. kat cennetin sahibi oluruz. Tâbî olursak, ruhumuz mutlaka vücudumuzu terk eder. Allah’a doğru yola çıkan kafileye ruhumuz katılır ve mutlaka 7-8 aylık bir devrenin sonunda ruhumuz Allah’a ulaşır. Allah’a ruhumuz ulaştığı zaman ‘ermiş’ oluruz. Ermiş evliya demek, ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırabilmiş olan kişi demek. Hiç kimse mürşidsiz bunu gerçekleştiremez. Ancak Allah’ın gösterdiği mürşide tâbiiyettir ki; tâbî olduğunuz anda ruhunuzun vücuttan ayrılması gerçekleşir ve Allah’a doğru yola çıkan kafileye bu ruh katılır. 7 tane gök katını aşar. 7. katta 7 tane âlemden geçer ve nihayet Allah’ın Zat’ına ulaşır. Allah’ın Zat’ında yok olur. İşte bu kişi ermiş evliyadır.

Allah razı olsun.

Benzer konular