Furkan-30'da "Benim kavmim Kur'ân'ı terk etti." diyen resûlün bu devrin imamı Mehdi (A.S) olduğunu söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Furkan-30'da "Benim kavmim Kur'ân'ı terk etti." diyen resûlün bu devrin imamı Mehdi (A.S) olduğunu söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Furkan-30'da "Benim kavmim Kur'ân'ı terk etti." diyen resûlün bu devrin imamı Mehdi (A.S) olduğunu söyleyebilir miyiz?

Fetih-10’a göre sahâbe Peygamberimize tabiî olmuş. Zumer-17’e göre sahâbe Allah’a ulaşmayı dilemiş. Fetih-10'a göre sahâbe Peygamberimize tabiî olmuş. Zumer-17, Allahû Tealâ sahâbeden bahsediyor. Sahâbenin taguta kul iken ondan kurtulup Allah’a kul olduğunu söylüyor:

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ibâdi.
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!


Onlar ki; taguta kul olmaktan içtinap ettiler. Neden? Çünkü Allah’a ulaşmayı dilediler. Allah’a yöneldiler, Allah’a ulaşmayı dilediler. Bu sebeple taguta kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar) sonra Allah’a kul oldular. "Kullarımı müjdele diyor." Allahû Tealâ. Allah’a kul oldukları kesin, "Onlara müjdeler vardır." diyor. Hem cennet müjdesi hem dünya müjdesi.

Fetih 10'a geliyoruz:

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecran azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).


"innellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe): Muhakkak ki sana tabiî olmak, Allah’a tabiî olmaktır.
yedullâhi fevka eydîhim: Onların ellerinin üzerinde Allah'ın eli vardı.
fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih (nefsihî): Kim derecesini nakısa düşürürse o nefsi üzerine sebebiyle derecesini nakısa düşürmüştür.
ve men evfâ bi mâ âhede: Kimde ahdine sahip olursa.
aleyhullâhe: Allah'ın üzerine olan ahde, yani Allah'ın ahdini ifa ederse.
fe se yu’tîhi ecren azîmâ (azîmen): Onlara büyük (azîm) ecir verilir." diyor.

Burada (bi mâ âhede aleyhullâhe: Allah'ın üzerine olan ahdi. âhede aleyhullâhe: Allah üzerine olan ahdlerine yerine getirirse) ona en büyük mükâfat söz konusudur. Burada da Allah'ın üzerine olan ahd, yani Allahû Tealâ En'âm 152'deki "ve bi ahdillâhi evfû" dediği "ahdillâhi: Allah'ın ahdi" burada da geçiyor.

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.


Burada Allah'ın üzerine ahdettiği şeyi, Allah'ın kulun üzerine ahdettiğini yani Allah'ın ahdini yerine getirse ona büyük ecir vardır. Allah'ın ahdi de zaten; ruhun nefsin vechin ve iradenin Allah’a teslimi. Burada Allahû Tealâ nefs tasfiyesinden bahsediyor.
 
Fetih-10 göre sahâbe peygamberimize tabiî olmuş. Önce;

• Zumer-17'ye göre sahâbe önce Allah’a ulaşmayı dilemişler.
• Fetih-10'a göre Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tabiî olmuşlar.
• Zumer-18'e göre hidayete ermişler.
• Âli İmrân-20'ye göre vechlerini teslim etmişler.
• Hucurat-7'ye göre irşada ulaşmışlar.
• Tevbe-100'e göre irşad makamının sahibi olmuşlar.
• Âli İmrân-119'a göre Kitabın bütününe tabiî olmuşlar.

Sahâbe İslâm’ın 7 safha 4 teslimini gerçekleştirmiş. Başta Peygamberimiz ve sahâbe İslâm’ın tamamını yaşamışlarken, o halde Furkan-30 şöyle şöyle diyen Resûlün bu devrin imamı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Şimdi adım adım oraya gelelim. Zumer-18 göre sahâbe hidayete ermişler. Bu birincisini atlamış ama Zumer-17'yi almış. Zumer-17'ye göre sahâbe önce Allah’a ulaşmayı dilemiş (madde 1). Fetih-10 göre Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tabiî olmuş (madde 2). Şimdi hidayete ermekten bahsedecek. Zumer-18 göre hidayete ermiş. Ne diyor
Allahû Tealâ:

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahsenehu, ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).


ellezîne yestemiûnel kavle: Onlar sözleri işitirler.
fe yettebiûne ahseneh (ahsenehu):  Ve sözün o zaman işittikten sonra sözün Ahsen olanına yani Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından söylenene tabiî olurlar. Kur'ân-ı Kerim'in söylediğine tabiî olurlar.

Gene Peygamber Efendimiz (S.A.V) söylüyor ama Kur’ân’ı söylüyor veya Kur’âna göre açıklamalarda bulunuyor her ikisi de ahsen.

ulâikellezîne hedâhumullâhu: İşte onlar ki Allah onları hidayete erdirmiştir.
ve ulâike hum ulûl elbâb (elbâbi): Onlar ulûl’elbab olmuşlardır.

Öyleyse hidayete ermişler. Âli İmrân-20'ye göre vechlerini teslim etmişler. Evet Âli İmrân-20'de Allahû Tealâ öyle söylüyor:

3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebeani, ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâgu, vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: “Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitab verilenlere ve ümmîlere: “Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?” de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.


fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean (menittebeani): Eğer seninle tartışırlarsa o zaman de ki onlara; Ben ve Bana tabiî olanlar Biz hepimiz vechimizi O’na teslim ettik (fizik vücudumuzu Allah’a teslim ettik).
ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum: Ve kendilerine kitap verilenlere ve ümmilere sor bakalım onlarda teslim olmuşlar mı?
fe in eslemû: Eğer teslim oldularsa.
fe kadihtedev: O zaman hidayete ermişlerdir.
ve in tevellev: Eğer dönerlerse.
fe innemâ aleykel belâg (belâgu): Senin görevin tebliğden ibarettir.  (Âli İmrân-20) senin görevin tebliğden ibarettir.

vallâhu basîrun bil ibâd (ibâdi): Allah kullarını görücüdür.

Ne olmuş? Vechlerini Allah’a teslim etmişler.

Zumer-18’e göre daimî zikre ulaşıp nesflerini teslim etmişler. Zumer 18’de nefslerin teslimi de söz konusu. Hucurat 7 göre irşada ulaşmışlar.

49/HUCURÂT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrahe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Ve aranızda Allah’ın Resûl'ü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.


va’lemû enne fîkum resûlallâh (resûlallâhi): Biliniz ki, şüphesiz aranızda, muhakkak ki aranızda, Allah'ın Resûl’ü var.
lev yutîukum fî kesîrin minel emri: Eğer emirden sizin söylediklerinize itaat etmiş olsaydı.
le anittum: O zaman lânetlenirdiniz.
ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne: Ama Allah size îmânı sevdirdi.
ve zeyyenehu fî kulûbikum: Ve kalplerinizi müzeyyen kıldı, onunla îmânla.
ve kerrehe ileykumul kufre: Ve size küfür kerih gösterdi.
vel fusûka: Ve fıskı.
vel isyân (isyâne): Ve isyanı kerih gösterdi.
ulâike humur râşidûn (râşidûne): İşte onlar irşada ulaşanlardır.

Öyleyse Hucurat 7'ye göre sahâbe irşada ulaşmışlar. Tevbe100'e göre irşad makamımın sahibi olmuşlar.

Tevbe 100:

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.


ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri: Sabikûn-el evvelîn ensardan ve muhacirîndendi.
vellezînettebeûhum bi ıhsânin: Ve onlara ihsanla tabiî olanlardandı, yani tâbiîndendendi.
radıyallâhu anhum: Allah onlardan razı oldu.
ve radû anhu: Onlarda O’ndan.
ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru: Onlar altlarından ırmaklar akan cennetlere konulacaklar iade edilecekler. Allah onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı.
hâlidîne fîhâ ebedâ (ebeden): Orada ebediyen kalacaklardır.
zâlikel fevzul azîm (azîmu): İşte bu Azîm fevz’dir en yüksek mükâfattır.

Bütün sahâbeye tâbî olunmuş. Ensar olsun muhacirîn olsun her ikisine tâbî olunmuş. Ve onlara tâbî olanlarda iradelerini Allah’a teslim etmişler.

Âli İmrân-119 göre Kitap'ın bütününe tabiî olmuşlar. Âli İmrân-119:

3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tu’minûne bil kitâbi kullihi, ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca “Biz îmân ettik.” dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak uçlarını ısırdılar. De ki: “Öfkenizden ölün.” Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.


hâ entum ulâi tuhıbbûnehum: Onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz.
ve lâ yuhıbbûnekum: Onlar sizi sevmedikleri halde.
ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi): Ve siz Kitab’ın bütününe îmân edersiniz.
ve izâ lekûkum kâlû âmennâ: Size karşılaştıkları zaman derler ki îmân ettik.
ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz (gayzi): Yalnız kaldıkları zaman gayzlarından parmaklarını ısırırlar. Size olan gayzlarından dolayı.
kul mûtû bi gayzikum: "Gayzınızla ölün." de, yani öfkenizi alamadan ölün. Eğer ölürseniz bu öfke içinizde kalsın.
innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri): Muhakkak ki Allah göğüslerde olanı sinelerde olanı bilir.

Öyleyse sahâbe Âli İmrân-119 göre Kitap’ın bütününe tâbî olmuşlar.

Sahâbe İslâm 7 safha 4 teslimini gerçekleştirmiş. Başta Peygamberimiz (S.A.V) ve sahâbe İslâm’ın tamamını yaşamışken o halde Furkan-30 da...Furkan-30:

25/FURKÂN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzâl kur’âne mehcûrâ(mehcûran).
Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur’ân’dan ayrıldı (Kur’ân’ı terketti).” dedi.


Resûl, "Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim bu Kur’ân’ı, Kur’ân’dan hicret etti Kur’ân’ı terk etti” diyen resûlün, bu devrin imamı Mehdi (A.S)' olduğunu söyleyebilir miyiz?

Ne diyorsunuz sevgili kardeşlerim? Allahû Tealâ "Evet" diyor.

Benzer konular