Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesinde geçen ahdin, Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesindeki ahd ve misak olduğunu söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Allah'a Teslim Olmak » Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesinde geçen ahdin, Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesindeki ahd ve misak olduğunu söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesinde geçen ahdin, Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesindeki ahd ve misak olduğunu söyleyebilir miyiz?

Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesi:  

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecran azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).


innellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe): Kim sana tâbî olmuşsa (biat etmişse) o, Allah’a biat etmiştir.
yedullâhi fevka eydîhim: Onların ellerinin üzerinde, Allah’ın eli vardır.  
fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî): Kim nefsini nakısa düşürürse (günahları sevaplarından daha fazla olursa), o muhakkak ki; nefsi üzerine öyle olmuştur. (Nefsi sebebiyle yani Allah’a ulaşmayı dilemediği için nefsini nakısa düşürmüştür.)  
ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe: Ve kim de îfa ederse (yerine getirirse) Allah’ın üzerine olan ahdini (yani Allah’ın onun üzerine olan ahdini; ruhunu da vechini de nefsini de iradesini de Allah’a teslim ederse demek bunun mânâsı).
fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen): Ona azîm bir ecir verilmiştir.

Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesinde bu ‘onlara ecir, azîm derece verilmesi’ demek; bütün sahâbenin ruhunu da vechini de nefsini de iradesini de Allah’a teslim ettiğini gösteriyor.

Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesinde de aynı şeyi ifade ediyor Allahû Tealâ:

13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).
Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah’a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.


ellezîne yûfûne bi ahdillâhi: Onlar Allah’ın ahdini ifa ederler.
ve lâ yenkudûnel misâk(misâka): Misaklerini bozmazlar.

Burada yemin, misak, ahd ve iradenin teslimi… İlâhi İrade’nin cüz’i iradeden istediği, iradenin kendisinin de teslimi olayı. Misakimiz; ruhumuzun Allah’a teslimi, ahdimiz; fizik vücudumuzun Allah’a teslimi, yeminiz; nefsimizin Allah’a teslimi. Bunların her biri kendileri tarafından veriliyor. Ruh misak veriyor, fizik vücut ahd veriyor ve nefs yemin veriyor. Ama Mâide Suresinin 7. âyet-i kerimesinde, Allahû Tealâ bu yemin, misak ve ahdi aldıktan sonra, Allah’ın İlâhi İrade’si bizim cüz’i irademize diyor ki: “Sen de teslim ol, Benim ahdim senin de teslimini içerir. Öyleyse senden de kesin söz (misak) istiyorum, senin de bana teslimin konusunda (senden misak istiyorum).” Ve “Allah’a verdiğiniz o kesin sözü (misakinizi) hatırlayın!” diyor. İradenin Allah’a verdiği sözü…

5/MÂİDE-7: Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi’nâ ve ata’nâ vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).
Allah’ın, sizin üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah’a karşı takvâ sahibi olun, Muhakkak ki Allah göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.


Yoksa yemin, misak, ahd gene misak adıyla… Ruhumuz da Allahû Tealâ’ya yemin veriyor misak adı altında… Bu, ruhumuzun Allah’a teslimi… Ama Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesinde açık ve kesin olarak:

ellezîne yûfûne bi ahdillâhi: “Onlar, Allah’ın ahdini yerine getirirler (ruhlarını da vechlerini de nefslerini de iradelerini de Allah’a teslim ederler).
ve lâ yenkudûnel misâk(misâka): Ve böylece misaklerini (yani iradelerinin Allah’a verdiği misaki) bozmazlar.

Allah’ın ahdini yerine getiren kişi, Allah’a verilen misaki bozmayandır (yani Allah’a iradesinin verdiği misaki bozmayan; ruhunu da, vechini de, nefsini de, iradesini de Allah’a teslim edendir).

Peki, misakin bir başka mânâsı daha vardı; ruhumuzu Allah’a teslim etmek. Eğer Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesinden sonra Ra’d Suresinin 21. âyet-i kerimesine bakarsak, bunu da göreceğiz:     

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: Ve Onlar Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar.
ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi): Onlar kötü hesaptan korkarlar, Allah’a karşı huşû duyarlar.

Şimdi âyet-i kerime (Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesi) “Onlar Allah’ın ahdini ifa ederler.” diye başlıyor ve bunu misakle birleştirirsek; “Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler ve misaklerini bozmazlar.”

Allah’ın ahdi neydi? Ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek. Hepsini teslim ederler ve böylece iradelerinin Allah’a verdiği misaki bozmazlar. Ruhlarını da vechlerini de nefslerini de iradelerini de Allah’a teslim ederler.

Şimdi ötesine geçiyoruz. “Ve onlar misaklerini bozmazlar.” sözünü sonrakine bağlıyoruz; “Onlar misaklerini bozmazlar ve onlar, Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını) Allah’a ulaştırırlar (ruhlarının Allah’a verdiği misaki gerçekleştirirler)”. Yani “Onlar misaklerini bozmaz.” sözü bir evvelki âyete bağlanırsa (Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesine bağlanırsa); iradenin misaki (İlâhi İrade’nin cüz’i iradeden istediği misakin gerçekleştirilmesi), bir sonraki âyete bağlanırsa; ruhun Allah’a verdiği misakin gerçekleştirilmesi. İkisi de misak, nitekim ikisinin de gerçek olduğu neticesine ulaşıyoruz.
Devam ediyor âyet-i kerime:

13/RA'D-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedraûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).
Onlar, sabırla Rab’lerinin Vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı ve Allah’ın Zat’ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.


vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim: Ve onlar sabırla Allah’ın Zat’ını dileyenlerdir.

Niçin dileyenler? Eğer misaki gerçekleştireceklerse; Allah’a ruhlarını ulaştırmak için Allah’ın Zat’ını dileyenler, eğer iradelerini de Allah’a teslim edeceklerse; Allah’ın Zat’ını görmeyi dileyerek Allah’a ulaşmayı dileyenler.

Allah’ın, Allah’a ulaşmayı dileyenler birinci grubu.  

vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim: Onlar sabırla Allah’ın Zat’ını dileyenlerdir.

Niçin dileyenler?

1- Allah’ın Zat’ına ulaşmak için Allah’ın Zat’ını dileyenler: Bunlar Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesinin ikinci kısmıyla (“Onlar misaklerini bozmazlar, onlar, Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar.”) alâkalı, eğer Allah’ın Zat’ını görmeyi dilemeleri söz konusuysa (‘Onlar, sabırla Allah’ın Zat’ını görmeyi dileyenlerdir.’ şeklinde dizayn edersek); o zaman sadece Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesini ifade ediyor. “Ve onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini de Allah’a teslim ederler) ve böylece misaklerini bozmazlar.” oluyor.

Nitekim âyet-i kerimenin sonuna baktığımızda onların gidecekleri yerin Adn Cennetleri oldukları açıklanıyor. Onların en üstün takvaya ulaştıklarında aldıkları neticenin; ecrul azîm olduğunu, hazzul azîm olduğunu, Adn cennetlerine gideceklerini öğreniyoruz. Demek ki onlar, Ra’d Suresinin 20. âyet-i kerimesini bütünüyle ayarlamışlar, gerçekleştirmişler; ruhlarını da vechlerini de nefslerini de iradelerini de Allah’a teslim etmişler.  

Benzer konular